2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

20 Şubat 2013 Çarşamba

HDK niye Karadeniz'e gitti?

HDK'nın Sinop ziyaretinde çıkan olaylar sonrasında "onlar da gitmeselerdi ya" tuzukuruluğu ve "vekil değil mi, istediği yere gider" ideali arasındaki alana nüfuz etmeye çalışan hiçişleri, şu makul soruyu sormuş:
Siyaset, idealler için pragmatik yöntemlerle yapılır. O bakımdan, dışarıya denen laf “barış anlatmak için, kucaklaşmak için” olur ama benim bildiğim kadarıyla bu tip hareketler planlanırken “haydi Karadeniz’e gidelim de barış için halkla kucaklaşalım arkadaşlar” denmez. 
O bakımdan, seyahat ve propaganda özgürlüklerine sahip çıkarak, AKP demokratı arkadaşların yaptığı gibi ‘otursaydınız oturduğunuz yerde’ demeden, ‘provokasyon yapmaya gittiler oraya’ gibi komplo teorilerine bulaşmadan, bu gezinin pratikte amacı neydi ben bunu merak ediyorum. 
Ben HDK'lı olmadığım için bu sorunun muhatabı da değilim, cevabını da bilmiyorum; lakin bu hamlenin siyaseten hesapsız bir hamle olduğunu da düşünmüyorum. Kendimce mantığını açıklayacağım:

1. BDP, devletin ısrarla "Öcalan tek muhatap" zemininde yürütmeye çalıştığı müzakerelerde kendine bir siyaset zemini açmaya çalışıyor. Bunu yapabileceği çeşitli yollar var: Sürece ite kaka müdahil olabilir ve o kendisi için iyice daraltılmış siyaset alanını açar, tali rolü kabul eder ve bunun için iyi niyet/mağduriyet gibi kozları oynar vs.

a. Eğer Karadeniz gezisi başarıyla geçse idi, HDK'nın siyaset zemini doğal olarak genişleyecekti.
b. Eğer Karadeniz gezisinde olaylar, protestolar vs. olsaydı, bu sefer de HDK "ben çözüm istiyorum, esas mihraklar belli" mesajının altını çizmiş olacaktı.

2. Karadeniz gezisinde, HDK'ya saldırılarda devletin rolü de HDK'nın ve hareketin belirleyeceği tutum için bir gösterge olabilirdi.

a. Örneğin devlet bu protestoları Sinop'taki haline gelmeden de bitirebilirdi, lakin iddialara göre sivil polis protestoculara adı ile hitap ediyormuş. (bunu dün Twitter'da birebir alıntı olarak gördüm ama bugün bulamadım ne yazık ki) Yani burada devletin yahut belirli mekanizmalarının hala daha %100 sürecin arkasında olmadığı sonucu çıkmakta.
b. Öte yandan olayların büyümesi de engellendi, yani kontrollü bir gerginlik yaşatıldı. Sonrasında Erdoğan'ın da verdiği ılımlı mesaj -ki bu Twitter'da "onlar da gitmeseymiş!" diyenlere de dolaylı bir ayar oldu- da HDK'nın en azından tali rolünü onayladı.

3. BDP'nin özellikle devlet ve medya kanadından getirilen "Türkiye partisi olun" eleştirisine de bir yanıt Karadeniz gezisi ile verildi.

a. Toplumsal bir mutabakat zemini oluşmadan, BDP'nin yahut Kürtlerin Türkiye'nin kimi kesimlerinde nasıl karşılanabileceği görüldü.
b. Bu milliyetçi tepkiye ciddi bir tepki duyacak Kürtlerin de "barış süreci"nde rolünün önemli olacağı, sürecin ve PR çalışmalarının sadece "makbul Kürtler" ile yürümeyeceği görülmüş oldu. Yani BDP kendi sahasında güç kazandı.

Bundan daha farklı yorumlar da geliştirilebilir tabii ki, ve belki bunlar afakîdir, bilemiyorum. Fakat özetle dediğim, HDK'nın Karadeniz gezisinin "halklarla kucaklaşma" gibi bir amaçla yapılmış aceleci bir adım olmaktan öte anlamlarını arayınca bulmamak zor değil. Hareketin içindeki kimi 20+ yıllık siyasetçiler bu kadar naif değillerdir eminim ki.


2 yorum:

Everfever dedi ki...

1- Devletin ısrarla "Öcalan tek muhatap" zemini yaratmaya çalıştığını sanmıyorum. Bunun sebebi de, barış müzakerelerinin yıllar önce başlatılmak istenmesi ve her defasında BDP cephesinin topu Öcalan'a atması. Kendisine siyaset zeminini çok önceden açabilirdi bu konuda. Mağduru oynamasın şimdi.

2- Devletin içinde 30 yıldır bu savaşı sürdüren, körükleyen ve nemalanan mekanizmaların birkaç yıl içinde barış güvercini olduklarını sanmıyorum. Doğru olabilir, organize bir saldırı olabilir ama dediğin gibi Tayyip korkusundan kontrollü olmuştur bu saldırılar da.

3- Kürtlerin ve BDP'lilerin kimi kesimlerinde nasıl karşılanacağı çok iyi biliniyordu. Bunun için ne müneccim olmaya ne de deneme yanılma yoluna girmeye gerek yoktu.

Yıldıray Oğur umrumda değil, ama senin adama olan nefretin çok belli oluyor. Üstü kapalı da olsa laf sokmadan duramıyorsun. Ayrıca kusura bakma "gitmeselerdi ya" demek ne kadar tuzukuruluksa "vekil değil mi, istediği yere gider" demek de o kadar tuzukuruluk. Şahsım adına ben "gitmesinler" kelimesini barış sürecine zarar gelebileceği için kurdum. Tepkilerim Y.Oğur'dan bağımsızdır.

semioticus (shelbyl) dedi ki...

1- Bu zeminin olusmasinda BDP'nin de buyuk payi var, bu yadsinamaz. Eger BDP - PKK iliskisi saglikli bir demokraside olacagi gibi net olarak olusturulsaydi, bugunku durum olmazdi. Tabii bunun tek suclusu BDP de degil neticede. Yani ben burada suclayici bir cumle yazmadim, ama gerceklik bu. Mesela BDP heyet gonderecek, Erdogan veto ediyor "Esbaskanin gelmesin" diye.

2. Aynen. Bence o yuzden "silver lining" bu.

3. Ama iste Devlet Bahceli'nin de nasil karsilanabilecegi biliniyordu, Erdogan'in da, X'in de Y'nin de. Yeterli guvenlik onlemi alinirsa o kitleselligin onune gecilebiliyor. Tabii ki Karadeniz ve HDK demek en atesle barutu, ama sunu unutuyoruz: HDK'yi protesto eden kesim AKP'li degil. Bu adamlar Erdogan'la, barisla falan ikna olmamislar, olmayacaklar. Bekle bekle nereye kadar.

Evet, Yildiray Ogur'u sevmedigim dogrudur ama bu yazi icin ona olan duygularimin motive edici oldugunu dusunmen net bir onyargi ve "jump the gun" hadisesi. Twitter'da, medyada "gitmeselerdi ya" diyen bir suru insan vardi, ki biri de senmissin :) Bunu tamamen hicisleri'nin yazdigi Tumblr'i okuduktan sonra dusundum ve kaleme aldim.

100 tane capulcu toplaninca baris sureci zarar gormez. HDK'nin Karadeniz gezisi acikca basarisiz olmustur, fakat "daha da" olabilecekleri ve sonrasinda gelen AKP-BDP sempati hamlelerini dusununce, baris surecine katkisi olmus bile olabilir.