Senenin başında bu yazının ilk kısmını yazmıştım, devamı olacağını da hiç düşünmemiştim zira orada derdimi yeterince anlattığım kanaatindeydim. Fakat muhalefetin geldiği nokta değişmekten ziyade, devam eden KCK tutuklamaları sürecinde ve Balyoz davası kararlarının sonucunda daha da kötü bir yere geldiği için düşüncemi derli toplu anlatma ihtiyacı duydum.
Şu an ÖYM'lerde süren davalar özelinde baktığımızda muhalefetin iki sıkıntısı var: 1. Enerjisini anlamsız yere tahliye sürecine odaklaması. 2. Bütün muhalefetin davalarda sembolik isimler üzerinden yapılması. İkisini de açıklayacağım.
Kısım I: Tahliye Odaklılık
Artık hukuk bilmemekten mi, istatistikleri önemsememekten mi, post-12 Eylül devletinin keyfekeder işleyişinin içselleştirilmesinden mi bilmiyorum, günümüzde tutuklamaların ve tahliyelerin neden olduğuna kafa yorulmuyor. Bu uğurda mücadele etmenin -belki tutuklu yakınları haricinde- büyük resimde hiçbir anlam ifade etmeyeceği ve kitlesel enerjinin buraya harcanmasının boşa olduğu da bu yüzden göz ardı ediliyor.
ÖYM sürecinin en kıdemli örneği olması dolayısıyla bakmak istediğim Ergenekon davası. 1. iddianameyle yargılanan sanık sayısı esasen 86, fakat bunların ikisi vefat ettiği için 84 diyelim. Bu sanıkların 35'i ya çok kısa bir süre tutuklu kalıyor, ya da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor. Bunun haricinde tutuklanıp datahliye olmuş sanık sayısı 34. Bunların 1 yıl içinde tahliye olanları 12, 1-2 yıl arasında tahliye olanlarının sayısı 14, daha uzun sürede tahliye olanlarının sayısı ise 8. Halen tutuklu bulunan 15 sanık var, ve bu sanıkların ortak bir kaç özelliği var: Ya "yönetici" olmakla suçlanıyorlar, ya silah sağlamak ile, ya da yargılandıkları suç sayısı 4'ten fazla. Bu isimler zaten en medyatik, geçmişi en faaliyet dolu isimler. (Küçük, Tekin, Perinçek vs.)
Buradan varacağımız bir sonuç şu: Eğer bir tutuklu sadece "silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçundan yargılanıyorsa, er ya da geç tahliye ediliyor, çünkü teamül bunu gerektiriyor. Fakat tahliye hiçbir anlama gelmiyor, bunu da çok yakın zamanda gene isim üzerinden hareket edilen bir mücadelede gördük: Cihan Kırmızıgül ve poşu davası. Kırmızıgül, savcının isteğine karşın tahliye edilmezken bir kamuoyu yaratılmış, ve de kendisinin tahliyesiyle ciddi bir sivil toplum zaferi kazanılmış sanmıştık. Gelgelelim kendisi 11 yıl hapse mahkum edildi, ve karar temyizden dönmezse ne yazık ki kendisi hapse girecek.
Yani hem tahliyeler kısa vadeli bir mutluluk haricinde hiçbir anlama gelmiyor, hem de zaten isnat edilen suçun niteliğine göre er ya da geç gerçekleşecek bir şey için ziyadesiyle enerji harcanıyor. Şu durumda şu iki sorunun sorulması elzem:
- Madem muhalefetin bu mücadele enerjisi vardı, neden tutukluluk süresini maksimum 10 yıl olarak düzenleyen CMK 102. madde hakkında hiçbir şey yapılmadı, hem de bu 2011 yılının başında hazır gündemdeyken?
- Madem muhalefet TMK ile suçlanan bireylerin yargılanmasında bu kadar mücadele enerjisine sahip, neden Bülent Arınç "TMK'da ne değişsin istiyorsunuz, söyleyin" diye açık çek verdiğinde bir sivil toplum kuruluşu bile bu konuda çalışma yapmadı? Neden köşe yazarları bu konuyu gündemde tutmak için ısrarcı olmuyor?
Muhalefetin amacı sadece Büşra Ersanlı, Ragıp Zarakolu, Ahmet Şık vs. gibi isimler ortalama 15-20 ayda tahliye olacaklarken bunu 7 aya mı çekmek? Türkiye'de sivil toplumun kazandığı zafer sadece teamüllerin uygulanmasını birkaç ay kısaltmak mı? Bu konuda yaşanan hayalkırıklıkları hiç mi ders olmayacak?
Kısım II: Politik Mağduriyet vs. Sistem Mağduriyeti
Yazının başında, ikinci rahatsızlığımı "bütün muhalefetin davalarda sembolik isimler üzerinden yapılması" diye açıklamıştım. Zaten ilk kısmın sonunda buna değindim (ve daha önce de yazmıştım), fakat bu hareketin Balyoz konusunda ön plana çıkan ikinci bir dezavantajını da gördük: Sistemden dolayı mağdur olan bireylerin mücadelesinin ötelenmesi.
Balyoz konusunda konuşmalar ya Dani Rodrik'in kayınbabası Çetin Doğan, yahut MHP milletvekili Engin Alan üzerinden dönüyor. En çok resmi kullanılan, en çok satırbaşı işgal eden isimler bunlar. Özellikle Doğan üzerinden Rodrik ve Emre Uslu iki cephe oluşturmuş, delillerin sahihliğini tartışıyor ve fakat bunu bir isim üzerinden bütün davaya yansıttıkları için tartışma politik bir kimlik kazanıyor. Bu durumda haklılık ve haksızlıklar da şekillenirken garip bir hal alıyor.
Halbuki bu davadaki aksaklıklar hem ÖYM'nin (eski DGM) bütün davalarda var olan "gizli tanık-gizli delil" sistemi yüzünden oluşuyor, hem de astlardan su götürmeyecek bir şekilde mağdur olmuşlar var. Mesela şurada anlatıldığı gibi, Faruk Yarman isimli Havelsan Genel Müdürü, tek bir sahte olduğu ispatlanmış ve öyle olmasa bile yetersiz nitelikte delille 16 yıl cezaya mahkum ediliyor.
Eğer ki tartışma sadece generaller üzerinden yapılacaksa, onların gerçekten seminerde Genelkurmay'ın da bilirkişi raporuyla belirttiği üzere darbe planladığı ve yetki aştığı gerçeği ile delillerin yetersiz olduğu gerçeği çatışıyor. Halbuki bu davanın "toplu yargılama" niteliğinin yanlışlığı ve sahteliği bir yana konsa bile yetersiz delillerle nasıl ceza verilebileceğinin tartışması yapılsa, varılacak sonucun daha somut olması işten değil. Tanık ve deliller hususunda her zaman sergilenen usulsüzlüklerin, bunun ne ilk ne de son olduğunun vurgulanması sisteme daha derli toplu bir eleştiri olacakken, tartışma zemini öğle gongunda meydana çıkmış iki kovboyun düellosuna dönünce kayıp olunuyor.
Sonuç
İki yazıdır aynı şeyleri dediğim için lafı fazla uzatmayacağım. Sivil toplum hareketleri ve muhalefet, artık kişi ve dava bazlı düşünmek yerien hukuk sistemine kapsamlı eleştiriler getirmek, enerjisini daha odaklı kullanmak mecburiyetinde. Hele ki tahakküm mekanizması güçbirliği etmişken bu elzem. İnsana "acaba devlet ile sivil toplum önderleri arasında 'bizim eş-dosta dokunma da, gerisinde takıl sen' gibi bir yazılı olmayan anlaşma mı var?" diye komploist bir şekilde soru sordurtacak bu yaklaşımı geride bırakmalıyız.
İktidarın yargı reformu yapmak için yargının kendisine dokunulacağını hissetmesini beklemek lüksüne sahip değiliz ne yazık ki. Korkum odur ki her olayla "amaaan, birkaç isim salarız, nasıl olsa susuyorlar" diye düşünmeye sevk ediyoruz muktedirleri.
Yorumlar Üzerine Önemli Not: Bu yazıda eleştiri getirilen kesim anaakım medyada muhalefet titriyle bulunanlar veyahut kitlesel örgütlenme gücü olmasına karşın TMK ve ÖYM karşısında ses çıkarmayanlardır. Bu yazıda bu konuda kısıtlı erişim gücüyle mücadele veren hiçbir STÖ eleştirilmemektedir, onların çabaları haikr görülmemektedir.
Ayrıca, tahliye odaklılık kısmında insanların bireylerin tahliyesi için çalışması, onların hayatlarından birkaç ay daha kurtarmak için çaba göstermesi de eleştirilmemektedir, o şerh düşülmüştür. Bu tabii ki herkesin yapacağı bir şeydir, en doğal tepkidir. Gene o kısımda eleştirilen, sadece tahliye odaklı çabaların anaakımda medyatikleşmesidir. 4 no'lu yorumda da açıklandığı gibi, görülen birçok terör davasında tahliyeler veyahut tutuksuz yargılamalar gerçekleşmektedir, fakat bir büyük sorun da sistemin atıl kalması/yavaş işlemesi, bazı suçlar için "tahliye" vermenin yargının işine gelmemesi ya da elinde olmamasıdır.
Arz ederim.
Şu an ÖYM'lerde süren davalar özelinde baktığımızda muhalefetin iki sıkıntısı var: 1. Enerjisini anlamsız yere tahliye sürecine odaklaması. 2. Bütün muhalefetin davalarda sembolik isimler üzerinden yapılması. İkisini de açıklayacağım.
Kısım I: Tahliye Odaklılık
Artık hukuk bilmemekten mi, istatistikleri önemsememekten mi, post-12 Eylül devletinin keyfekeder işleyişinin içselleştirilmesinden mi bilmiyorum, günümüzde tutuklamaların ve tahliyelerin neden olduğuna kafa yorulmuyor. Bu uğurda mücadele etmenin -belki tutuklu yakınları haricinde- büyük resimde hiçbir anlam ifade etmeyeceği ve kitlesel enerjinin buraya harcanmasının boşa olduğu da bu yüzden göz ardı ediliyor.
ÖYM sürecinin en kıdemli örneği olması dolayısıyla bakmak istediğim Ergenekon davası. 1. iddianameyle yargılanan sanık sayısı esasen 86, fakat bunların ikisi vefat ettiği için 84 diyelim. Bu sanıkların 35'i ya çok kısa bir süre tutuklu kalıyor, ya da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor. Bunun haricinde tutuklanıp datahliye olmuş sanık sayısı 34. Bunların 1 yıl içinde tahliye olanları 12, 1-2 yıl arasında tahliye olanlarının sayısı 14, daha uzun sürede tahliye olanlarının sayısı ise 8. Halen tutuklu bulunan 15 sanık var, ve bu sanıkların ortak bir kaç özelliği var: Ya "yönetici" olmakla suçlanıyorlar, ya silah sağlamak ile, ya da yargılandıkları suç sayısı 4'ten fazla. Bu isimler zaten en medyatik, geçmişi en faaliyet dolu isimler. (Küçük, Tekin, Perinçek vs.)
Buradan varacağımız bir sonuç şu: Eğer bir tutuklu sadece "silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçundan yargılanıyorsa, er ya da geç tahliye ediliyor, çünkü teamül bunu gerektiriyor. Fakat tahliye hiçbir anlama gelmiyor, bunu da çok yakın zamanda gene isim üzerinden hareket edilen bir mücadelede gördük: Cihan Kırmızıgül ve poşu davası. Kırmızıgül, savcının isteğine karşın tahliye edilmezken bir kamuoyu yaratılmış, ve de kendisinin tahliyesiyle ciddi bir sivil toplum zaferi kazanılmış sanmıştık. Gelgelelim kendisi 11 yıl hapse mahkum edildi, ve karar temyizden dönmezse ne yazık ki kendisi hapse girecek.
Yani hem tahliyeler kısa vadeli bir mutluluk haricinde hiçbir anlama gelmiyor, hem de zaten isnat edilen suçun niteliğine göre er ya da geç gerçekleşecek bir şey için ziyadesiyle enerji harcanıyor. Şu durumda şu iki sorunun sorulması elzem:
- Madem muhalefetin bu mücadele enerjisi vardı, neden tutukluluk süresini maksimum 10 yıl olarak düzenleyen CMK 102. madde hakkında hiçbir şey yapılmadı, hem de bu 2011 yılının başında hazır gündemdeyken?
- Madem muhalefet TMK ile suçlanan bireylerin yargılanmasında bu kadar mücadele enerjisine sahip, neden Bülent Arınç "TMK'da ne değişsin istiyorsunuz, söyleyin" diye açık çek verdiğinde bir sivil toplum kuruluşu bile bu konuda çalışma yapmadı? Neden köşe yazarları bu konuyu gündemde tutmak için ısrarcı olmuyor?
Muhalefetin amacı sadece Büşra Ersanlı, Ragıp Zarakolu, Ahmet Şık vs. gibi isimler ortalama 15-20 ayda tahliye olacaklarken bunu 7 aya mı çekmek? Türkiye'de sivil toplumun kazandığı zafer sadece teamüllerin uygulanmasını birkaç ay kısaltmak mı? Bu konuda yaşanan hayalkırıklıkları hiç mi ders olmayacak?
Kısım II: Politik Mağduriyet vs. Sistem Mağduriyeti
Yazının başında, ikinci rahatsızlığımı "bütün muhalefetin davalarda sembolik isimler üzerinden yapılması" diye açıklamıştım. Zaten ilk kısmın sonunda buna değindim (ve daha önce de yazmıştım), fakat bu hareketin Balyoz konusunda ön plana çıkan ikinci bir dezavantajını da gördük: Sistemden dolayı mağdur olan bireylerin mücadelesinin ötelenmesi.
Balyoz konusunda konuşmalar ya Dani Rodrik'in kayınbabası Çetin Doğan, yahut MHP milletvekili Engin Alan üzerinden dönüyor. En çok resmi kullanılan, en çok satırbaşı işgal eden isimler bunlar. Özellikle Doğan üzerinden Rodrik ve Emre Uslu iki cephe oluşturmuş, delillerin sahihliğini tartışıyor ve fakat bunu bir isim üzerinden bütün davaya yansıttıkları için tartışma politik bir kimlik kazanıyor. Bu durumda haklılık ve haksızlıklar da şekillenirken garip bir hal alıyor.
Halbuki bu davadaki aksaklıklar hem ÖYM'nin (eski DGM) bütün davalarda var olan "gizli tanık-gizli delil" sistemi yüzünden oluşuyor, hem de astlardan su götürmeyecek bir şekilde mağdur olmuşlar var. Mesela şurada anlatıldığı gibi, Faruk Yarman isimli Havelsan Genel Müdürü, tek bir sahte olduğu ispatlanmış ve öyle olmasa bile yetersiz nitelikte delille 16 yıl cezaya mahkum ediliyor.
Eğer ki tartışma sadece generaller üzerinden yapılacaksa, onların gerçekten seminerde Genelkurmay'ın da bilirkişi raporuyla belirttiği üzere darbe planladığı ve yetki aştığı gerçeği ile delillerin yetersiz olduğu gerçeği çatışıyor. Halbuki bu davanın "toplu yargılama" niteliğinin yanlışlığı ve sahteliği bir yana konsa bile yetersiz delillerle nasıl ceza verilebileceğinin tartışması yapılsa, varılacak sonucun daha somut olması işten değil. Tanık ve deliller hususunda her zaman sergilenen usulsüzlüklerin, bunun ne ilk ne de son olduğunun vurgulanması sisteme daha derli toplu bir eleştiri olacakken, tartışma zemini öğle gongunda meydana çıkmış iki kovboyun düellosuna dönünce kayıp olunuyor.
Sonuç
İki yazıdır aynı şeyleri dediğim için lafı fazla uzatmayacağım. Sivil toplum hareketleri ve muhalefet, artık kişi ve dava bazlı düşünmek yerien hukuk sistemine kapsamlı eleştiriler getirmek, enerjisini daha odaklı kullanmak mecburiyetinde. Hele ki tahakküm mekanizması güçbirliği etmişken bu elzem. İnsana "acaba devlet ile sivil toplum önderleri arasında 'bizim eş-dosta dokunma da, gerisinde takıl sen' gibi bir yazılı olmayan anlaşma mı var?" diye komploist bir şekilde soru sordurtacak bu yaklaşımı geride bırakmalıyız.
İktidarın yargı reformu yapmak için yargının kendisine dokunulacağını hissetmesini beklemek lüksüne sahip değiliz ne yazık ki. Korkum odur ki her olayla "amaaan, birkaç isim salarız, nasıl olsa susuyorlar" diye düşünmeye sevk ediyoruz muktedirleri.
Yorumlar Üzerine Önemli Not: Bu yazıda eleştiri getirilen kesim anaakım medyada muhalefet titriyle bulunanlar veyahut kitlesel örgütlenme gücü olmasına karşın TMK ve ÖYM karşısında ses çıkarmayanlardır. Bu yazıda bu konuda kısıtlı erişim gücüyle mücadele veren hiçbir STÖ eleştirilmemektedir, onların çabaları haikr görülmemektedir.
Ayrıca, tahliye odaklılık kısmında insanların bireylerin tahliyesi için çalışması, onların hayatlarından birkaç ay daha kurtarmak için çaba göstermesi de eleştirilmemektedir, o şerh düşülmüştür. Bu tabii ki herkesin yapacağı bir şeydir, en doğal tepkidir. Gene o kısımda eleştirilen, sadece tahliye odaklı çabaların anaakımda medyatikleşmesidir. 4 no'lu yorumda da açıklandığı gibi, görülen birçok terör davasında tahliyeler veyahut tutuksuz yargılamalar gerçekleşmektedir, fakat bir büyük sorun da sistemin atıl kalması/yavaş işlemesi, bazı suçlar için "tahliye" vermenin yargının işine gelmemesi ya da elinde olmamasıdır.
Arz ederim.
14 yorum:
Shelbyl'cim,
Bu yazinin tahliyeye odaklilik kismiyla ilgili cok ciddi sorunlarim var. Biraz sert kacacak ama samimiyetimize guvenerek, yeterince arastirmadigin bir konuda fikir beyan etmissin ve cok yanlis yerlerden tutmussun.
1) Sadece medyatik olan isimlerin tahliye oldugu gozunden kacmamistir (Ersanli, Zarakolu gibi). Bunlari da medyatik hale getiren STK ve sokak hareketinin cabalari. Yoksa bu isimleri Turkiye'de kac kisi biliyordu Allah askina? Hele de Cihan, Ali Deniz - Baran, Berna-Ferhat gibi ogrencilerin isimlerini sivil toplum olmasa kim duyacakti?
Cihan yine 11 yil ceza yiyecekti, ama tahliye edilmeden, yani 2,5 degil 11 yil yatacakti! Bunu "teror davasi" olarak lanse eden devletin elinden alip, "posu davasi" haline getirebilmis olmak az is mi?
2) Sandiginin aksine orgut uyeligi suclamalarinda "eninde sonunda tahliye" gibi bir teamul yok. Sana sirf tutuklu ve sonradan hukum giyen ogrenci davalarindan aksine yuzlerce ornek verebilirim. Adi sani duyulmayan binlerce insan orgut uyeligi sucuyla yillarca tutuklu kalip sonra ceza yiyor.
3) Sonunda salinacak olsalar bile insanlarin "15 yerine 7 ay" (senin tabirinle) yatmasini az bir sey mi zannediyorsun? Burada biraz empati rica ediyorum tutuklular ve yakinlari icin. Ayrica tekrar tekrar soyleyeyim, yok oyle bir teamul! Devrimci Karargah davasinda uyelik suclamasiyla 3 (evet yaziyla uc) yildir yatan var yahu, hem de ne silah ne yoneticilik, sadece birkac telefon dinlemesiyle yatiyor insanlar, insaf!
4) Bulent Arinc'in acik cekine gulmekten oldum! Yahu butun tutuklu dayanisma dernekleri yillardir "TMK kaldirilsin" diye bagiriyor, hatta TCK'nin belli maddeleri kalksin diye bir suru kampanya var. Istersen sana TODI'nin taleplerini yollayayim ornek olarak. Bu durumda "muhalefet hicbir sey yapmadi" demek biraz mevzuyu bilmeden konusmak olmuyor mu?
5) Muhalefet Bulent Arinc'in "acik cekine" (yav bak hala guluyorum) cevap vermis olsaydi durum degisecek miydi? Degismedigini son yargi paketi duzenlemelerinde gormedik mi? Ne degisti o yargi paketiyle? STK'lar ne aciklamalar yapti? Hicbirini takip ettin mi?
6) Turkiye'de tutukluluk ve TMK'dan hukum giymek bugun sen ben de dahil herkesin basina gelebilecek bir olayken, buna karsi verilen cabalari hafife almak hic hos degil. Ozellikle de bu cabalari veren gonullulerle tanistiktan, kendilerini de nasil risklere attiklarini gordukten sonra. Biraz klasik olacak ama durdugun/oturdugun yerden bu tip hareketlere camur atmak yerine acip arastirmak lazim.
Kisacasi, sanirim "tahliyeye odaklilik" ksiminda katildigim hicbir kisim yok.
Tutuklu Ogrencilerle Dayanisma Insiyatifi'nin 2011'deki talep listesinden ilk uc maddde (ozellikle ikincisi seni ilgilendirebilir):
1. Yargıyı araç olarak kullanan bu olağanüstü hal sürecine derhal son verilmelidir.
2. Terörle Mücadele Kanunu ve Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri kaldırılmalıdır. Bu sürece hizmet eden, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 100. maddesi, CMK’nın 250 ila 252. maddeleri kaldırılmalıdır. Türk Ceza Kanunu’nun 220. ve 314. maddeleri düzenlenmeli veya ortadan kaldırılmalıdır. İddianameler hukuka uygun biçimde ve ivedilikle hazırlanmalı, kişilerin ne ile yargılandıklarını bilmeleri sağlanmalıdır.
3. Hukuki ve somut dayanaktan yoksun, gerekçesiz tutukluluk kararları verilmemeli, hüküm verilene kadarki süre içerisinde tutuklamaya karşı gerçek ve etkili başvuru yolları öngörülmeli, aynı süreç içerisinde haksız tutuklamalara karşı tazminat hakkı etkili bir şekilde işletilebilecek bir yapıda düzenlenmelidir. Haksız tutukluluk kararı veren hâkimlerin kararlarından sorumlu tutulabilmesi sağlanmalıdır.
Biraz Google aramasiyla TMK ve CMK'da hangi maddelere hangi kuruluslar karsi cikmis bulabilirsin.
Su cumleye ise edecek laf bulamadim, soktayim acikcasi!
"İnsana "acaba devlet ile sivil toplum önderleri arasında 'bizim eş-dosta dokunma da, gerisinde takıl sen' gibi bir yazılı olmayan anlaşma mı var?" diye komploist bir şekilde soru sordurtacak bu yaklaşımı geride bırakmalıyız."
Evet, herkes kendi esi dostu icin ugrasiyor, boylece Cihan mahkumiyet aldiginda (bak mahkumiyet diyorum!) bir saat icinde sokaga dokulen 2000 kisiye bakarak Cihan Kimrizigul'un asiret reisi oldugunu anlayabiliyoruz...
Bunlar da TMK'ya karsi cikmayan diger sivil toplum kuruluslari:
IHD
http://www.etha.com.tr/Haber/2011/12/17/guncel/ihdden-insan-haklari-yuruyusu/
MILYONLAR ADALET ISTIYOR
http://www.sendika.org/yazi.php?yazi_no=43716
GAZETECILER
http://www.bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/138020-tmkya-karsi-gazeteciler-ayakta
HDK, Egitim-Sen, Ogrencime Dokunma, TODI ortak miting
http://bianet.org/bianet/genclik/138963-tmk-cope-ogrenciler-kampuse
GIT North America, hatta soyledigin talepler Ingilizce de dile getirildi:
http://gitamerica.blogspot.com/2012/03/git-statement-of-initiative-for.html
SES, TTB:
http://www.birgun.net/actuel_index.php?news_code=1339144540&year=2012&month=06&day=08
Cagdas Hukukcular Dernegi
http://bianet.org/bianet/toplum/134745-chdden-tmk-kaldirilsin-kampanyasi
Barolar Birligi yuruyusu, Aydinlik yayinlamis dikkatini cekerim:
http://aydinlikgazete.com/mansetler/11328-oezel-mahkemelere-kar-30-baro-yueruedue.html
CHP milletvekilleri:
Huseyin Aygun, Melda Onur
http://bianet.org/bianet/genclik/135145-tutuklu-ogrencilere-yeni-yil-karti
BDP milletvekilleri:
Sabahat Tuncel, Selahattin Demirtas
http://www.etha.com.tr/Haber/2012/06/01/genclik/gorevimiz-fasizme-karsi-direnmek/
http://www.etha.com.tr/Haber/2012/06/09/genclik/hava-bizden-yana-donuyor/
Aaaaa, Kilicdaroglu bile konusmus OYMlerle ilgili:
http://siyaset.milliyet.com.tr/kilicdaroglu-ozel-yetkili-mahkemeler-kaldirilsin/siyaset/siyasetdetay/27.06.2012/1559536/default.htm
Daha yuzlercesi var, bunlar ilk aklina gelenler. TMK'ya veya OYM'lere direnisin kimsenin aklina gelmemesi, basinda hic yer bulmamasi filan cok garip olurdu gercekten...
Ekimcigim,
Oncelikle tesekkur ederim, tabii ki her turlu elestiri kabulumdur.
Madde madde cevap vereyim ben de:
1. Guzel bir kisir donguyu tespit etmissin. Bu davalar medyatik hale getirilerek tahliyeler saglaniyor, fakat medyatik hale gelmeden de tahliyeler olabiliyor. Benim dedigim bu. Daha dun mesela KCK davasinda bir tahliye geldi, "isimsiz" bir kisi.
Ersanli, Zarakolu vs. Turkiye'nin tanidigi insanlar degil. Turkiye'nin medyadaki kanaat onderlerinin tanidigi insanlar. Ya da tanidigin tanidigi. Ne yazik ki boyle calisiyor.
2. Ben o paragrafi Ergenekon uzerinden yazdim. KCK ve Devrimci Karargah konusunda devletin tutumu daha sert. Fakat bu davalarda belirli bir sure gectikten sonra tutuklu yargilanan sayisi azaliyor. Mesela DYG davasinda tutuklu tutuksuz orani 31/41. Devrimci Karargah davasinda 12/62. Ergenekon'da yazdigim uzere 15/69. Yani itham ettigin uzere "sayiya bakmadan" yazmadim bunlari. (Kaynak: Bianet)
3. Yazida "tutuklu yakinlari" serhini dusmemin sebebi buydu zaten. Onu gormediysen ozur dilerim, ama orada o serh duruyor.
4. Tabii ki burada butun muhalefeti atil olmakla suclamiyorum, muhalefet elestirilerimin odaklandigi kisiler "muhalefetin kanaat onderleri", yani daha cok medya. Zaten oyle bir elestiri getirmem sacmaligin daniskasi olur.
5. Yargi Paketi ile tutukluluk suresi 4-5 yili asmis birkac isim tahliye edildi Ergenekon'da (Emin Gurses vs.) KCK'da da tahliye talepleri var ama henuz gerceklesmedi (yine devletin tutumuna geliyoruz, ki zaten benim elestirdigim KCK konusundaki oksuzluk bir yerde) Balyoz zaten sonuclandi. Sike davasinda da tahliyeler gerceklesti.
6. Camur attigimi dusunmuyorum. Camur gibi duyulduysa da ozur dilerim. Lakin tekrar ediyorum, benim buradaki butun yazilarim zaten medyaya yansiyan tutumlar/kanaat onderlerinin soylemleridir. Aksini gozlemleme sansim yokken o konuda ahkam kesemem.
"TMK'ya veya OYM'lere direnisin kimsenin aklina gelmemesi, basinda hic yer bulmamasi filan cok garip olurdu gercekten..."
Bu konuda elestirin cok hakli. TMK'ya direnisin basinda "hic yer bulmuyor" gibi anlatilmasi sacma olur. Benim anksiyetem, dedigim gibi, bu konuyu kitlesellige kavusturacak onderlerin hareketsizligi.
Kilicdaroglu'na gitmeye gerek yok, AKP milletvekilleri de OYM'ler kalkmali dedi "muhalefet" olmamalarina karsin.
Benim sorum su: Mesela Hrant Dink icin yuzbinler yuruyebiliyorken, mesela 1 Mayis'ta Taksim'e bir suru orgut cikabiliyorken, bir KESK baskilara karsin son yilda iki kitlesel yuruyus duzenleyebiliyorken, neden TMK/OYM mucadelesi basin bildirisi, dilekce, mahkeme onunde toplanma carkini kiramiyor? Neden anaakim medyanin goz ardi edemeyecegi bir boyuta getiremiyoruz bu hareketi?
Sanirim simdi daha iyi anlatabildim derdimi. Anlatamadiysam da yorumunu bekliyorum.
Son bir not duseyim. Keske yeterli veri olsa da, medyanin odaklandigi kisiler ile odaklanmadiklarinin tahliye surelerini karsilastirsak. Hangi davada tahliyeler ne zaman gelmis, tahliye suresi ortalama ne, tahliyeler bir trend cizgisi gosteriyor mu, medyanin odaklanmasinin tahliye icin bir ekstra katkisi oluyor mu vs. gibi guzel bir calisma olabilir.
Mesela bugun Muge Tuzcuoglu ile birlikte 9 kisi tahliye edilmis. Bu 9 kisi Tuzcuoglu'nun yuzu suyu hurmetine mi tahliye edildi, yoksa -tekrar ettigim icin uzgunum- teamulden mi?
Benim hipotezim belli bu konuda, ama tek bilinmeyene baktigim icin yaniliyor olabilirim.
@shelbyl
Oncelikle Ekim'in belirttigi noktalarin bircoguna katildigimi belirterek baslayayim. Yazida itham ettigin/elestirdigin kesimin kimler oldugu konusunda yanlis anlasildigini dusunuyorsun ya, bence buna sebep "muhalefetin geldiği nokta", "muhalefetin iki sıkıntısı", "Bütün muhalefet", "Sivil toplum hareketleri ve muhalefet" gibi genel ifadeler olabilir.
Meseleye genis cerceveden bakma cabani, bireyleri degil sistemi tartisma istegini anliyorum. Ama bazen makro seviyedeki degisimler ancak mikro seviyedeki mucadelelerle olabiliyor. Ornegin tahliyeler icin harcanan kitlesel enerjinin tutuklu yakinlarina sagladigi erken tahliyeler harici boşa olduğuna katilmiyorum. Evet medya kisisel hikayeleri sever ve belki tam da bu yuzden TMK ve OYM'lerin sacmaligina medyanin dikkatini cekmenin, kamuoyunun vicdanina seslenmenin bir yolu da sistemin magdur ettigi insanlari gorunur kilmak, onlarin arkasinda durmaktir. Oyle kuru kuru OYM'ler kalksin deyince siradan vatandas "ho, OSS'nin adi OYM mi oldu?" diye sorabilir.
Yazinda sistemden dolayı mağdur olan bireylerin mücadelesinin ötelenmesine Balyoz'dan ornek vermeye calismissin ve soyle demissin:
"Özellikle Doğan üzerinden Rodrik ve Emre Uslu iki cephe oluşturmuş, delillerin sahihliğini tartışıyor ve fakat bunu bir isim üzerinden bütün davaya yansıttıkları için tartışma politik bir kimlik kazanıyor. Bu durumda haklılık ve haksızlıklar da şekillenirken garip bir hal alıyor."
Balyoz davasini diger davalara gore daha iyi takip ettim. Dani Rodrik, Pinar Dogan ve onlarla beraber davadaki usulsuzlukleri ortaya koyanlar bunu sadece birkac ust duzey medyatik asker ozelinde yapmiyor. Senin bahsettigin o ismini bile bircogumuzun bilmedigi magdur bireylerin de eger dikkate alinsaydi kaderini degistirebilecek bir cabaydi CD'nin fabrikasyon oldugunu gostermek. En azindan Dani Rodrik'in Dogan uzerinden bir cephe olusturmaya calistigini sanmiyorum. Simdi burada verilen cezalarda sistemin carpikliginin da otesinde siyasi bir cadi avi veya tasfiye istegi gormek ve bunu elestirmek cok normal degil mi?
Tabi ki sistemi degistirelim ve boylece art niyetli kisilerin elini kolunu baglayalim. Ancak sistem duzeldiginde bile sahte delil cetesinin uzerine gidecek savcilar cik(a)mayabilir. Bilmem anlatabildim mi?
Yetersiz delillerle nasıl ceza verilebileceğinin tartışması zaten yapilacak. O noktaya gelebilmek icin once medya araciligi ile dellillerin yetersiz oldugunu halka anlatmak gerekiyordu. AKP-Cemaat yandasi medyanin dezenformasyon cabalarina ragmen bir olcude de yapildi bu.
Kisaca ozetlersek: Hicbir mukemmel sistem yok ki muktedirler tarafindan kotuye kullanilmasi mumkun olmasin. Tabi ki elimizden geldigince sistemi duzeltmek icin caba harcayalim ki kotuye kullanmak daha zor olsun. Yine de kurumlari belirleyecek olanlar siyasi guc sahipleri olacaksa, belki de su gelinen noktada secmenin vicdanina seslenmek ve herkesi sistemi kotuye kullanan muktedirleri bir sonraki secimlerde cezalandirmaya cagirmak daha anlamli degil mi?
@Eren
"Muhalefet" elestirisini kabul ediyorum. Sanirim ilk yaziya baglama cabam yuzunden bu terimi fazla bonkorce kullandim ve sanki "hicbir sey olmuyor" gibi bir imaj olustu. Kafamdaki bu degildi ama dogrudur.
Sanirim soyle bir aci realite ile karsi karsiyayiz: Ne sizin anlattiginiz gibi isimlere odaklaninca kamuoyu olusuyor ve secmen vicdanina sesleniliyor, ne de benim kafamdaki "ideal mucadele" yolunun gerceklesebilecegi bir ortam ve seslenilen kitle var. Bu yuzden bir yolun yetersiz kaldigi durumda obur yola girilmesi tercihi olusuyor ama iki yol da bir yere cikmayacaksa ne anlami var degil mi?
Ben de Balyoz davasini iyi takip ettigimi dusunuyorum, ve anladigim bir darbe dusunce ve tesebbusunun var oldugu, fakat bununla hukuki duzeyde bir sonuc alamayacagini dusunen bir cetenin delil urettigi. Buradan yola cikinca, ne Dogan'in, ne Uslu'nun durdugu noktayi onaylayamiyorum. CD'nin fabrikasyon oldugu iddiasi, delillerin tartisilma prosedurunun atlanmasi vs. cok onemli hukuki hatalar. Fakat bu Cetin Dogan'in seminerde konustuklarini, emirlere karsi gelmesini de hakli cikarmiyor. "10 Soruda Balyoz" dokumaninin 4. maddesinde gercekleri carpitmasini da aciklamiyor.
Rodrik ve Dogan'in blogunun ismi 2011 yilinin ortalarina kadar "cdoganvegercekler" idi. Tam ne zaman degistirdiler hatirlamiyorum. O ifademde buna atif vardi.
Neyse, yazdikca anliyorum ki anlatmak istedigim hicbir seyi dogru duzgun anlatamamisim, oldukca eksik bir yazi olmus. Affola.
@shelbyl
Isimlere odaklanmak degil benim onerdigim mucadele bicimi. Isimler uzerinden problemin boyutunu gorunur kilmak. Tabi ki ardindan meseleyi TMK ve OYM'lere baglamak. Bunlar birbirine alternatif degil tamamlayici metodlar diyorum yani. Sen her iki yontemin de sonucsuz kalacagi gibi karamsar bir tablo ciziyorsun ama ben biraz daha iyimserim. Kamuoyu baskisi, medyada halen istediklerini yazan insanlarin cabasi ile demokrasimiz gelisebilir. Ama en cok da iktidar degisikliginin veya en azindan meclisteki guc dengelerindeki bir degisimin buna yol verecegini dusunuyorum. O yuzden secmenin vicdanindan da umudu kesmek gelmiyor icimden.
Balyoz'a gelirsek: Bence kelimeleri dikkatli kullanmak lazim. Darbe dusuncesi vardi dersen anlarim (ki bu bilmedigimiz bir sey degil) ama tesebbusu nereden cikardin? Hakikaten Balyoz davasinda ortaya sunulan delillerden (saibeli olmayanlari kastediyorum) nasil cikardin bunu? Belki "10 Soruda Balyoz" dokumaninin 4. maddesinde hangi gercegin carpitildigini biraz acarsan iyi olur. Tesebbus olduguna dair yeterli bir kanit yok sanirim.
Bircok gazeticinin bence yaptigi en buyuk hata Balyoz hakkinda yazarken davayi sadece kendi icinde degerlendirmek yerine ordudaki tarihsel darbe hevesinden dem vurmalari. Iyi de artik akli basinda herkes bunu biliyor ve kabul ediyor. Peki o zaman amac ne? Bence bu yazilardaki orduya karsi muhalefet serhi koyma hevesi Balyoz'daki usulsuzlukleri kamuoyunun gozunde mesrulastiriyor. Yani "kardesim neticede bu adamlar da sutten cikmis ak kasik olamazlar" tespiti --ki ben de bunun dogru olduguna inaniyorum-- sanki Balyoz'dan cikan karari daha kabul edilebilir kilmaya calisiyor. Ve ben bu tavri tehlikeli buluyorum. Cunku iktidarin (genis anlamda) ve onun yargi icindeki taraftarlarinin tehdit algilari ve cikarlarinin toplumun genelindeki tehdit algilari ve cikarlariyla tamamen ortusmedigini dusunuyorum. Mesela ayni usulsuzlukler darbecileri degil de Kurt siyasi hareketini hedef aldiginda nasil buna karsi cikacaksak ordu mensuplarina yapilan haksizliklara da ayni siddetle karsi cikmaliyiz. Bu da davalari usul yonunden degerlendirmekten ve carpik uygulamalari elestirmekten geciyor.
Ben de "cdoganvegercekler" isminin bir noktada degistigini farkettim. Fakat bir isimden yola cikarak saglikli bir kaniya ulasmak zor. Neticede bunu baslatanlar Dogan'in kizi ve damadi. Yargilanan diger sahislarin bu tarz bir insiyatife (web sayfasina) katilmak istediklerine dair bir onay almadan "balyozdavasivegercekler" ismini koymak istememis olabilirler. Zaten sayfanin icerigine baktiginda yapilan iddianameyi genel olarak cokertmek, Dogan'a yuklenen suclar ozelinde degil.
O dokumanda soyle bir ifade var:
"Bu seminerde jenerik bir senaryo ile dış tehdit ile birlikte geri bölge emniyeti tartışılıyor, ve bir iç ayaklanma olması durumunda Ordu’daki
mevcut planın (Egemen planı) yeterliliği
sınanıyor. Varsayılan senaryoda ne cami
bombalaması var ne de jet düşürmek.
Semineri irdeleyen Askeri bilirkişi
heyet raporu, davada tanık olarak dinlenen gözlemcilerin ifadeleri hep aynı yönde: Seminer ile Balyoz’un hiçbir ilgisi yok."
Burada ustaca bir manipulasyon var. Birincisi, o senaryo jenerik degil, ve Askeri bilirkisi raporu da senaryonun jenerik olmadigini belirtiyor. Askeri heyet raporu, seminerin kapsaminin 1. Ordu emriyle genisletildigini ve ilk emrin yayimlanmadigini kabul ediyor (http://cdogangercekler.files.wordpress.com/2010/07/askeri-savci-bilirkisi-heyeti-raporu.pdf - sonuc ve degerlendirmede c-e maddeleri), bunun haricinde farkli bir bilirkisi raporu, mevzubahis seminerde emirlerin disina cikildigini kabul ediyor (http://bianet.org/bianet/toplum/120391-askeri-bilirkisi-de-balyoz-darbe-planini-kabul-etti) Gene Sedat Ergin'in de yazdigi uzere, seminer sirasindaki konusmalarda da realiteyi kaydiran ifadeler var.(http://bianet.org/bianet/siyaset/124014-milli-mutabakat-hukumeti-senaryo-da-olsa-problemli)
Evet, dusunce ve tesebbus arasindaki cizgi hukuki olarak cok flu. 3 darbe gormus askerlerin bu kadar futursuzca davranmalarini bekleyemeyiz zaten. Fakat Ergenekon iddianamesindeki deliller, Ornek'in gunlukleri, ses kayitlari vs. o zamanlarda darbe dusuncesinin dusunce olmaktan ciktigini, acikca zemin yoklamaya donustugunu gosteriyor. Fakat hukuki olarak bunu ispatlayamayacagini dusunen bir grup var ve de fabrike deliller yaratmaya basliyor.
Bunu ispatlamak daha da zor ve borderline komploist, fakat ben Golcuk'te bulunan belgelerin vs. de sadece bu delilleri ureten cetenin isi olmadigini, Dolmabahce mutabakati, Erdogan'in Basbug'un tutuklanmasi konusundaki tutumu ve ardindan gelen yargi paketi, Hilmi Ozkok ve Aytac Yalman'in aciklamalari vs. goz onune alinirsa Genelkurmay'in kendi icinde bir temizlige gitmis dahi olabilecegini dusunuyorum. Yargitay sureci sonlandiktan sonra (cezalar makul bir duzeye indirilir fakat istenen intiba yaratilmis olursa) bu tezimi daha butunluklu degerlendirebilecegim.
Shelbylcim, melaba, yine ben ☺
Simdi, derdimi daha derli toplu anlatayim istedim. Aslinda benim temel meseleme Eren de deginmis biraz ama acayim.
1) Bu yazida surekli (baslik da dahil) “muhalefet” lafi geciyor. Simdi, benim anladigim bu lafin 3 ayri manasi vardir: a) Muhalefet partileri b) Muhalif her turlu hareket (sokak hareketleri, STK’lar, meslek odalari, Kurtler, Aleviler vs.) c) Muhalif basin-yayin organlari. Simdi, ilk ikisini kastetmedigini varsaymak zorundayim, cunku daha once de dedigimiz gibi bu kesimlerden tahliye haric her konuda (TMK, OYMler, CMK’nin ilgili maddeleri, hukumler, yargi paketi vs.) cok ciddi itirazlar yukseldi ve yukselmeye devam ediyor.
2) O zaman, muhalif basindan bahsettigini varsayiyorum, yine olmuyor. Muhalif basin dediklerimiz (Bianet, solhaber, etha, -kendi capinda- Aydinlik vs. ve hatta Radikal) bu konulari gundemde tutmak icin bir suru caba harcadi.
3) O zaman senin tahliyeye odakli ve diger konularda tavir almiyor dedigin muhalefet kim oluyor ki kuzum? Bunu anlamak imkansiz. Balyoz davasi saniklari ve onlarin yakinlari mi? (Evet, bu kesimden ciddi bir ses cikmadi TMK konusunda, ama onlar bile kendi capinda OYM’lere karsi ciktilar, benim asla tasvip etmedigim bir zeminden tutmus olsalar da…) Yani bu muhalefet sikintisi dedigini kim yaratiyor, oznesi kim bir bilsek?
4) Bu soruya cevap icin “Bu yazıda eleştiri getirilen kesim anaakım medyada muhalefet titriyle bulunanlar veyahut kitlesel örgütlenme gücü olmasına karşın TMK ve ÖYM karşısında ses çıkarmayanlardır” demissin. Anaakim medya dedigin sey adi ustunde, cok kisitli bir muhalefete izin verir zaten. Bugun Turkiye’de anaakim medya = yandas medya. Buradaki muhalifler kim ola ki? 3-5 kose yazari mi? (Ki onlarin bile bir kismi karsi cikti OYM-TMK baskisina). Ne bileyim mesela, Ozgur Mumcu sayilir mi? (Cok ciddi yazilari var bu konuda). Yilmaz Ozdil filan gibi insanlardan mi bahsediyoruz yoksa? (Tutumlari ortada) Peki ya “kitlesel orgutlenme gucu olanlar” kim? CHP veya BDP mi? (Hepsinin bu konuda calismasi var). MHP mi? Sol partiler mi? Kim yahu bu elestirdigin muhalefet, vallahi cozmek mumkun degil.
5) Butun bunlar olurken, sunlari da demissin:
“Madem muhalefet TMK ile suçlanan bireylerin yargılanmasında bu kadar mücadele enerjisine sahip, neden Bülent Arınç "TMK'da ne değişsin istiyorsunuz, söyleyin" diye açık çek verdiğinde bir sivil toplum kuruluşu bile bu konuda çalışma yapmadı? Neden köşe yazarları bu konuyu gündemde tutmak için ısrarcı olmuyor?”
Bu cumleden alenen cikan anlamlar sunlardir:
a) Muhalefet (esittir veya kapsar) STKlar.
E ama hemen arkasindan da sunu diyorsun: “Bu yazıda bu konuda kısıtlı erişim gücüyle mücadele veren hiçbir STÖ eleştirilmemektedir, onların çabaları hakir görülmemektedir.”
Yani bu muhalefet STK’lari kapsiyor mu kapsamiyor mu?
b) STK’lar bu konuda hicbir calisma yapmadi.
Sanirim bunu yanlislayan bilgiyi yeterince verdim (bkz. Ikinci yorumum). Bir suru calisma yapildi sayin veziriazam Bulent Arinc bize “acik cek” ihsan edeliberi, hatta oncesinde de. Burada maalesef cehalet bir arguman degildir, ki arastirmamissin sanirim dedigim kisim da esasen buydu.
Daha pek cok nokta var (populerlik ve tahliye, buyuk resimde tahliyelerin yeri, TMK konusunda hukumetin tutumu, yargi paketi ve getirdikleri ilk aklima gelenler), ama once “muhalefet” taniminda uzlasalim, muhalefetin sikintilarini da hep beraber konusuruz…
@Ekim
1) Evet.
2) Radikal ve bianet'in dahi bu konulari gundemde tutusu "isim odakli" ne yazik ki. Benim elestirimin cikis noktasi da bu zaten. Daha dun bianet "Muge Tuzcuoglu dahil 9 tahliye" diye verdi haberi mesela. KCK haberlerinde azami payi Ersanli, Zarakolu, Tuzcuoglu vs. kapliyor. Bunu zaten Eren'le konustuk yukarida, tekrara girmiyorum.
3 ve gerisi) Muhalefet dedigim anaakim medya (ki buna Radikal, Taraf, Birgun vs.yi de koyuyorum. T24, etha gibi organlar elestirim disinda, ki zaten bu ikisi basin dili olarak cok iyi bir yerdeler bence.) ve de en kitlesel guce sahip STK'lar.
Bu konuda hatali oldugum en buyuk yan (ki zaten bu yuzden yazi tutarsizlasiyor), anaakim medyayi hakli olarak suclarken, bu medyada gozukmeyen protestolardan oturu STK'lari da suclamam. Yani cok hatali bir transitivite var. Mesela IHD vs. zan altinda kaliyor.
Fakat onun haricinde, 5. siradaki yorumumda da anlattigim gibi, ozel olarak itham ettigim kesim, Dink suikasti mevzusunda en onde olup da TMK konusunda ayni dinamizme sahip olmayan bireyler. Taksim'de internet icin, Dink karari icin, atiyorum Ahmet ve Nedim icin kitlesel gosteriler yapildi gecmiste. Fakat odagin tamaminin bir kuruma yoneldigi bu anlamda bir gosteri olmadi. Bunu daha once de sana sormustum, cevap vermemissin. Var mi senin bildigin boyle bir gosteri?
Aslinda bu yaziyi soyle yazmaliydim: "Kitlesellik sikintisi". O zaman daha net olacakti sanirim.
--------
Bunun yanisira tahliyelerin medyadaki sunumu (tutuklularin kendisi ve tutuklu yakinlari haricinde bir "kazanim" olarak sunulmasi) ve tahliyelerde unlu/unlenmis birisi varsa gerisinin "gizli ozne" olmasi konusundaki elestirim baki. Sayilarla da bunu anlattim, 6. siradaki yorumda da argumanimin hangi gozlem ile sekillendigini aciklamaya calistim.
"Fakat onun haricinde, 5. siradaki yorumumda da anlattigim gibi, ozel olarak itham ettigim kesim, Dink suikasti mevzusunda en onde olup da TMK konusunda ayni dinamizme sahip olmayan bireyler. Taksim'de internet icin, Dink karari icin, atiyorum Ahmet ve Nedim icin kitlesel gosteriler yapildi gecmiste. Fakat odagin tamaminin bir kuruma yoneldigi bu anlamda bir gosteri olmadi. Bunu daha once de sana sormustum, cevap vermemissin. Var mi senin bildigin boyle bir gosteri?"
Pardon, bu soruyu atlamisim. Milyonlar Adalet Istiyor Insiyatifi bunun icin kuruldu, epey de kalabalik ve genis tabanli katilimla. Muhalefetin kayda deger bircok ogesi destek verdi. Bu konuda bircok eylemleri var:
http://haber.sol.org.tr/soldakiler/milyonlar-adalet-istiyor-besiktasta-eylem-yapti-haberi-53022
http://bianet.org/bianet/siyaset/136988-milyonlar-adalet-istiyor
Bu arada, tum tutuklu ogrenciler icin (isim cisim vermeden) yapilan eylemlerden bir seckiyi de bulabilirsin yukarda. En buyuk olani Kadikoy'de haziran ayindaydi, 3000 kadardi sanirim katilim. Tabii ki anaakim medyada yer bulmadi ama suclusu muhalefet degil sanirim... Bu mitingde de TMK/OYM karsiti sloganlar yine en on saftaydi.
Bunlarin ustune neden on binlerce insan sokaga dokulmedi diyorsan, onun da kabahatini muhalefette arayalim tabii ama muhalefet yapmayanlarda da aramak lazim :)
Evet, tam da aradigim bunun gibi bir olusumdu, tam ustune bastin. Aylardir elestirimin odagi soyle bir olusumun eksikligi idi. Bu durumda "kitlesellik ve sessizlik" elestirim atil kaliyor.
Fakat bu baska bir seye isaret:
Sosyal medyada bu konuda konustugum, danistigim "unlu" ve "bol takipcili" (yemek tarifi gibi oldu) insanlarin dahi bu konuda bir bildirimde bulunmamis olmasi acayip. Mesela gunlerdir "30 Eylul yuruyusu" ile ilgili her yerde anons okudum, Ahmet-Nedim, Dink vs. eylemlerini hafta oncesinden haber aliyordum, lakin 6 aydir su "Milyonlar Adalet Istiyor" olusumu ve kitlesel miting cabalari ile ilgili hicbir sey okumadim. Bu cok ilginc. 3000 katilim da mesela ayni kapiya cikiyor. Google'da bu isimle arama yaptiginda da sadece Mart ortasina dair sonuclar cikiyor, sonra bu olusum resmen agza alinmamis. Bu durumda "bir kere duymus bulunmadiysan" bir daha duymus olman imkansiz.
Bunun sebebini ziyadesiyle merak uyandirici degil mi?
(Son retorik soruna ithafen: "Muhalefet sikintisi" diye yanlis tanimladigim sey, zaten "muhalefet yapmayan muhalefetlerin sikintisi" olmali imis. Soru ile bir simsek daha cakti. Keske en basta o ayrimi iyi yapsaydim.)
Yorum Gönder