3 Temmuz 2012 tarihinde gündem Sabah'ın "Öcalan'dan Sürpriz Mektup" haberi ile şekillendi. Habere göre, Öcalan 11 aylık tecritini kendi isteğiyle başlatmıştı, çünkü avukatları dediklerini çarpıtıyordu. Bu haber "yahu madem devlet bunu biliyordu, neden 11 ay sesini çıkarmadı? Neden BDP'nin "Öcalan'a tecrit uyguluyorlar" diye propaganda yapmasına izin verdi? Neden iplerin daha da gerilmesini sağladı?" sorularını akla getirse de, diyelim öyle değildi ve haber doğruydu. Haberin kendini doğrulamak için kanıt saydığı da şu idi:
"Bu süreçte mektubu doğrulayan gelişme, Öcalan'ın kardeşiyle görüşmeyi reddetmesi oldu."
Sonra güneş battı, geri doğdu. Sabah, Öcalan'ın görüşmeyi reddettiği kardeşinin şu sözlerini haber yaptı:
"Sayın Başbakan isterse meseleyi çözebilir, gerçek budur. Herkes böyle görüyor."
Yani özetle, Öcalan kimseyle görüşmek istemiyor çünkü sözleri çarpıtılıyor, o yüzden görüşmeyi reddetmek gibi bir seçenek varken devletten "beni tecrit edin" diye ricacı oluyor, görüşmeyi reddettiğini öğrendiğimiz kardeşinin sözleri ise bize işaretçi oluyor?
----
Neyse ki bu kafa karışıklığını daha açık hale getiren, Eyüp Can'ın köşesi oldu. Onun anlattığına göre Öcalan Sabah'ın iddia ettiği gibi bir değil, iki mektup yazmış, ve ikincisinde şunları demişti:
"Sizden istirhamım, kardeşimi göndermeyin bana. Çünkü Mehmet söylediklerimi siyaseten tam olarak kavrayamayabilir. Dışarı çıkıp yanlış, eksik bir şey söyleyebilir. Süreç çok hassas. Geçmişte yanlış anlamaların nelere yol açtığını gördük. Müzakereler kaldığı yerden başlamalı. Bu süreçte daha önce görüşen resmi heyet ve daha önce gelen avukatlarıma görüşmek istiyorum." (vurgu eklendi)
Eyüp Can'ın gördüğü büyük resimde ise, devletin Öcalan'la anılmak istememesi, Zana'nın Öcalan adına arabulucu olarak devreye girmesi var.
Siz Sabah gazetesinin mantık örgüsüne de inanabilirsiniz, Eyüp Can'ınkine de. Sabah Gazetesine inanacaksanız, yıllar önce ortaya atılmış, fotoşop olduğu yüz metreden belli ve hala daha haberde kullanmaktan imtina etmedikleri şu mükemmel çalışmaya da inanabilirsiniz tabii:
Neticede gerçek, görmek istediğiniz kadardır. Çözümü lafta istemek de iyi rahatlatır kafayı.
"Bu süreçte mektubu doğrulayan gelişme, Öcalan'ın kardeşiyle görüşmeyi reddetmesi oldu."
Sonra güneş battı, geri doğdu. Sabah, Öcalan'ın görüşmeyi reddettiği kardeşinin şu sözlerini haber yaptı:
"Sayın Başbakan isterse meseleyi çözebilir, gerçek budur. Herkes böyle görüyor."
Yani özetle, Öcalan kimseyle görüşmek istemiyor çünkü sözleri çarpıtılıyor, o yüzden görüşmeyi reddetmek gibi bir seçenek varken devletten "beni tecrit edin" diye ricacı oluyor, görüşmeyi reddettiğini öğrendiğimiz kardeşinin sözleri ise bize işaretçi oluyor?
----
Neyse ki bu kafa karışıklığını daha açık hale getiren, Eyüp Can'ın köşesi oldu. Onun anlattığına göre Öcalan Sabah'ın iddia ettiği gibi bir değil, iki mektup yazmış, ve ikincisinde şunları demişti:
"Sizden istirhamım, kardeşimi göndermeyin bana. Çünkü Mehmet söylediklerimi siyaseten tam olarak kavrayamayabilir. Dışarı çıkıp yanlış, eksik bir şey söyleyebilir. Süreç çok hassas. Geçmişte yanlış anlamaların nelere yol açtığını gördük. Müzakereler kaldığı yerden başlamalı. Bu süreçte daha önce görüşen resmi heyet ve daha önce gelen avukatlarıma görüşmek istiyorum." (vurgu eklendi)
Eyüp Can'ın gördüğü büyük resimde ise, devletin Öcalan'la anılmak istememesi, Zana'nın Öcalan adına arabulucu olarak devreye girmesi var.
Siz Sabah gazetesinin mantık örgüsüne de inanabilirsiniz, Eyüp Can'ınkine de. Sabah Gazetesine inanacaksanız, yıllar önce ortaya atılmış, fotoşop olduğu yüz metreden belli ve hala daha haberde kullanmaktan imtina etmedikleri şu mükemmel çalışmaya da inanabilirsiniz tabii:
Neticede gerçek, görmek istediğiniz kadardır. Çözümü lafta istemek de iyi rahatlatır kafayı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder