Bu konuda hakkında değil blog yazısı, kitap yazılmalı aslında. Lakin yerimiz dar, o yüzden istatistikleme vs. olmayacak, sadece teorik düzlemde sorular sorup, demokrasinin modern zamanda işleyişindeki engeli ve neden tanımının genişletilmesi gerektiğini açıklamaya çalışacağım.
(Benim görüşüm şudur, yazıdan sıkılıp da yanlış izlenim oluşturmayayım diye baştan söyleyeyim: Dünyadaki, teorik olarak, en iyi yönetim biçimi, müşfik diktatörlüktür (benevolent dictator). Lakin tarih, bu sistemin hem var oluşunun, hem de çöküşünün çok acı olduğunu bize gösterdiğinden, elimizdeki en iyi sistem demokrasi olarak kalmaktadır. Ama demokrasi idealistliği, onun kusurlarını görmezden gelip de istikrar, sistem vs. izinde yoğunlaşmaya giderse, demokrasi "militan demokrasi" gibi bir kuruma evrilir ve de tehlikeli olur.)
Bu açıklamadan sonra, seçimlerin modern zamanda neden demokrasinin başına bela olduğundan bahsedeyim.
I. Seçimler ve Finansman Sorunu
Günümüzün geçerli ekonomik sistemi, bir adayın seçimlerde söz sahibi olabilmesi için ciddi anlamda bir finansman sağlamasını öngörmekte. Bu da çok ciddi bir soruna işaret ediyor.
Eğer bir aday, finansmanını özel kişiliklerden sağlarsa, zaman içerisinde demokrasi o özel kişiliklerin sözünün daha fazla geçtiği, lobilerin siyasetçiler üzerinde etkisinin halkın etkisinden fazlalaştığı bir sisteme dönüşme riskini barındırıyor. İstenildiği kadar şeffaflık olsun, kitlesel medyanın gücünün aşikar olduğu bir sistemde, halka amnezi yaşatmak oldukça kolaylaşıyor. (Örneğin ABD'de Cumhuriyetçi Parti net bir şekilde sadece zenginlerin istekleri doğrultusunda ilerleyen, asıl gündemi üst sınıf için vergileri indirmek olan bir parti olmasına karşın, bütün propagandasını vatan-millet söylemiyle fakir halk için varmışçasına yapabiliyor.)
Eğer finansman halkın vergilerinden sağlanırsa da, onu düzenleyen devlet olduğundan, politik gücü ele geçiren partinin kendisine uygun bir düzenleme yapması beklenen oluyor. (Örneğin Türkiye'de partilere verilen devlet yardımı, sadece güçlü olan partilere gitmekte ve bu kriterler sürekli erk sahiplerinin yararına yontulmakta)
Diyelim ki, aday olan herkes devletçe dağıtılan paradan yararlansın. Bu sefer de sigorta şirketlerinin en büyük sorunu olan ahlaki tehlike (moral hazard) baş göstermekte. Yani politika ile ilgisi olsun olmasın herkesin yardımdan yararlanmak için aday olma riski var. Bu da sistemi oldukça etkisizleştirmekte. Bu yüzden belirli kısıtlamalar konulması lazım, lakin kısıtlamalar konulunca da demokrasi kelimesinin vaat ettiği anlam kaymakta.
İşte bu finansman sorunsalı, herkes için faydalı ve adilane bir çözümü olmayan, doğrudan iletişimin az olduğu kalabalık kitlelerde demokrasinin önündeki ciddi engellerden birisi.
II. Seçimler ve Oylama Sorunu
Günümüz demokrasilerinde, seçimlerde uygulanan oylama çeşitlerini genel olarak iki kategoriye ayırabiliriz: Tek kazananlı ve çok kazanalı sistemler. Lakin her sistemin içinde barındırdığı sorunlar var, ve de bu sorunlar gene finansman sorunsalında olduğu gibi dönüp dolaşıp en güçlüye yarayacak şekilde sonuçlar veriyor.
Öncelikle şu tarihsel bilgiyi verelim: Antik Yunan demokrasisinde, oylama en az demokratik sistem olarak değerlendirilmekteydi, zira varlık ve de popülerlik seçim sonuçlarına fazlasıyla etki yapmaktaydı. O yüzden sıklıkla tercih edilen sistemler genel kurullarda karar alınması, kura çekimi ve de rotasyon idi. Günümüzde seçimlerin demokrasinin en önemli şartı olarak kabulünün ironisini buradan dahi tahlil edebilmek mümkün.
Konuya geri dönersek, günümüzde uygulanan bir çok oylama sistemi var, ve hiçbiri mükemmel değil. Uzun uzun açıklamak yerine size anahtar arama kelimesini vereyim: Arrow'un imkansızlık teoremi. Özetle bu teoreme göre, aşağıdaki üç adillik prensibi aynı anda sağlanamaz.
1. Eğer bütün oylarda X Y'ye tercih edilmişse, o zaman genel tercihte de X Y'nin üstünde olmalıdır.
2. Hiçbir bireyin tercihi her zaman baskın tercih olamaz.
3. X ve Y'nin tercihini sağlayan faktörler, sadece X ve Y tarafından belirlenir. Denkleme katılan Z faktörü, X ve Y arasındaki tercihi etkileyemez.
Bir adet olası yanlış anlamayı düzeltelim: Arrow'un teoremi, "hiç adil oylama yoktur" şeklinde özetlenemez, lakin teoremin gösterdiği bütün bu mantıklı adiliyet prensiplerinin aynı anda uygulanamayacağı, yani kusursuzluğun olamayacağıdır. Günümüzde en çok ihlal edilen koşul, geçişlilik koşuludur (3. sıradaki maddenin ima ettiği bir hal) Yani toplumdaki bireylerin çoğunun X > Y > Z tercihi, oyların kayması sonucunda genel tercihe yansımamaktadır.
Daha pratik, bireyin kendi içinde var olan endişelerden de bahsedebiliriz. Örneğin bir adayın fikirleri çok beğenilse de, "Ama o zaten kazanamaz, o yüzden öbürüne vereyim" koşullanması da yaşanmakta, bu yüzden daha matematiksel endişelere gerek kalmadan alternatif adayların var olması tamamen demokrasi kuralları dahilinde engellenmektedir. (Bu sorunu aşmak için "tercihli oy" prensibi düşünülebilir, lakin o uygulamada da ters çevrilebilirlik yoktur. Eğer A seçilmişse, oylar ters çevrildiğinde A'nın seçilememesi kuralı, tercihli oy sisteminde geçersiz kalmakta, yani esasen istenmeyen bir adayın seçilebilme şansı doğmaktadır.)
Özetle, çoğunluğun olduğu yerde bireylerin bir kısmının tercihi öyle ya da böyle göz ardı edlimek zorundadır zaten. Uygulamaya baktığımızda ise, bu ihlalin daha da keyfi yapıldığını gözlemlemek zor olmaz. Zira iktidara gelen partiler, kendilerinin devamlılığını sağlamak için bu düzenlemeleri yaparlar. Bunun adı da "istikrar" olur. Hatta genelgeçer görüş, yüzde 10 gibi yukarıda değinilen bütün prensiplerin, aslında demokrasi için çok önemli bir adım olduğu haline bile gelebilir.
Sonuç
Günümüzde "demokrasi" mücadelesi verenlerin bu mücadeleyi bir demokrasi idealizmiyle gerçekleştirmemesi çok önemli. Yukarıda çok özetle değindiğim gibi, demokrasi günümüz koşullarında, kendi içinde vaat ettiklerinin hepsini veremeyecek bir sistem durumunda, ve kağıt üzerinde dahi kusursuz olmadığı gibi uygulamada da ciddi sorunlar teşkil olabilmekte.
O yüzden, demokrasiyi savunurken "herkes için insan hakları, herkes için özgürlük" gibi kavramlar ile genişletmek, demokrasinin bir avantajı olan "kendini düzeltebilirlik" etkeninden yararlanmak lazım.
Bugün "demokrasi için şimdilik şu kalsın..." denmesi, demokrasinin kusurlarını büyütmek anlamına gelebilir. Demokrasiyi "istikrar", "darbe olmaması", "çok partili seçimler" gibi kavramlara indirgeyen; bunlar olunca "demokrasi" var olduğu için tatmin olan sistemler, demokrasiyi kavramsal olarak doldururlar ama mana olarak uzağında konumlanırlar.
O yüzden dediğim gibi, bir "demokrasi idealizmi", bir kusursuzluk illüzyonu oldukça yanıltıcı olacaktır. Demokrasinin işleyişindeki bu iki temel kusuru (ki bunlar bir blog köşesinde hızlıca değindiklerim) göz ardı ederek demokrasi tartışması yapmak etkisiz kalır.
(Benim görüşüm şudur, yazıdan sıkılıp da yanlış izlenim oluşturmayayım diye baştan söyleyeyim: Dünyadaki, teorik olarak, en iyi yönetim biçimi, müşfik diktatörlüktür (benevolent dictator). Lakin tarih, bu sistemin hem var oluşunun, hem de çöküşünün çok acı olduğunu bize gösterdiğinden, elimizdeki en iyi sistem demokrasi olarak kalmaktadır. Ama demokrasi idealistliği, onun kusurlarını görmezden gelip de istikrar, sistem vs. izinde yoğunlaşmaya giderse, demokrasi "militan demokrasi" gibi bir kuruma evrilir ve de tehlikeli olur.)
Bu açıklamadan sonra, seçimlerin modern zamanda neden demokrasinin başına bela olduğundan bahsedeyim.
I. Seçimler ve Finansman Sorunu
Günümüzün geçerli ekonomik sistemi, bir adayın seçimlerde söz sahibi olabilmesi için ciddi anlamda bir finansman sağlamasını öngörmekte. Bu da çok ciddi bir soruna işaret ediyor.
Eğer bir aday, finansmanını özel kişiliklerden sağlarsa, zaman içerisinde demokrasi o özel kişiliklerin sözünün daha fazla geçtiği, lobilerin siyasetçiler üzerinde etkisinin halkın etkisinden fazlalaştığı bir sisteme dönüşme riskini barındırıyor. İstenildiği kadar şeffaflık olsun, kitlesel medyanın gücünün aşikar olduğu bir sistemde, halka amnezi yaşatmak oldukça kolaylaşıyor. (Örneğin ABD'de Cumhuriyetçi Parti net bir şekilde sadece zenginlerin istekleri doğrultusunda ilerleyen, asıl gündemi üst sınıf için vergileri indirmek olan bir parti olmasına karşın, bütün propagandasını vatan-millet söylemiyle fakir halk için varmışçasına yapabiliyor.)
Eğer finansman halkın vergilerinden sağlanırsa da, onu düzenleyen devlet olduğundan, politik gücü ele geçiren partinin kendisine uygun bir düzenleme yapması beklenen oluyor. (Örneğin Türkiye'de partilere verilen devlet yardımı, sadece güçlü olan partilere gitmekte ve bu kriterler sürekli erk sahiplerinin yararına yontulmakta)
Diyelim ki, aday olan herkes devletçe dağıtılan paradan yararlansın. Bu sefer de sigorta şirketlerinin en büyük sorunu olan ahlaki tehlike (moral hazard) baş göstermekte. Yani politika ile ilgisi olsun olmasın herkesin yardımdan yararlanmak için aday olma riski var. Bu da sistemi oldukça etkisizleştirmekte. Bu yüzden belirli kısıtlamalar konulması lazım, lakin kısıtlamalar konulunca da demokrasi kelimesinin vaat ettiği anlam kaymakta.
İşte bu finansman sorunsalı, herkes için faydalı ve adilane bir çözümü olmayan, doğrudan iletişimin az olduğu kalabalık kitlelerde demokrasinin önündeki ciddi engellerden birisi.
II. Seçimler ve Oylama Sorunu
Günümüz demokrasilerinde, seçimlerde uygulanan oylama çeşitlerini genel olarak iki kategoriye ayırabiliriz: Tek kazananlı ve çok kazanalı sistemler. Lakin her sistemin içinde barındırdığı sorunlar var, ve de bu sorunlar gene finansman sorunsalında olduğu gibi dönüp dolaşıp en güçlüye yarayacak şekilde sonuçlar veriyor.
Öncelikle şu tarihsel bilgiyi verelim: Antik Yunan demokrasisinde, oylama en az demokratik sistem olarak değerlendirilmekteydi, zira varlık ve de popülerlik seçim sonuçlarına fazlasıyla etki yapmaktaydı. O yüzden sıklıkla tercih edilen sistemler genel kurullarda karar alınması, kura çekimi ve de rotasyon idi. Günümüzde seçimlerin demokrasinin en önemli şartı olarak kabulünün ironisini buradan dahi tahlil edebilmek mümkün.
Konuya geri dönersek, günümüzde uygulanan bir çok oylama sistemi var, ve hiçbiri mükemmel değil. Uzun uzun açıklamak yerine size anahtar arama kelimesini vereyim: Arrow'un imkansızlık teoremi. Özetle bu teoreme göre, aşağıdaki üç adillik prensibi aynı anda sağlanamaz.
1. Eğer bütün oylarda X Y'ye tercih edilmişse, o zaman genel tercihte de X Y'nin üstünde olmalıdır.
2. Hiçbir bireyin tercihi her zaman baskın tercih olamaz.
3. X ve Y'nin tercihini sağlayan faktörler, sadece X ve Y tarafından belirlenir. Denkleme katılan Z faktörü, X ve Y arasındaki tercihi etkileyemez.
Bir adet olası yanlış anlamayı düzeltelim: Arrow'un teoremi, "hiç adil oylama yoktur" şeklinde özetlenemez, lakin teoremin gösterdiği bütün bu mantıklı adiliyet prensiplerinin aynı anda uygulanamayacağı, yani kusursuzluğun olamayacağıdır. Günümüzde en çok ihlal edilen koşul, geçişlilik koşuludur (3. sıradaki maddenin ima ettiği bir hal) Yani toplumdaki bireylerin çoğunun X > Y > Z tercihi, oyların kayması sonucunda genel tercihe yansımamaktadır.
Daha pratik, bireyin kendi içinde var olan endişelerden de bahsedebiliriz. Örneğin bir adayın fikirleri çok beğenilse de, "Ama o zaten kazanamaz, o yüzden öbürüne vereyim" koşullanması da yaşanmakta, bu yüzden daha matematiksel endişelere gerek kalmadan alternatif adayların var olması tamamen demokrasi kuralları dahilinde engellenmektedir. (Bu sorunu aşmak için "tercihli oy" prensibi düşünülebilir, lakin o uygulamada da ters çevrilebilirlik yoktur. Eğer A seçilmişse, oylar ters çevrildiğinde A'nın seçilememesi kuralı, tercihli oy sisteminde geçersiz kalmakta, yani esasen istenmeyen bir adayın seçilebilme şansı doğmaktadır.)
Özetle, çoğunluğun olduğu yerde bireylerin bir kısmının tercihi öyle ya da böyle göz ardı edlimek zorundadır zaten. Uygulamaya baktığımızda ise, bu ihlalin daha da keyfi yapıldığını gözlemlemek zor olmaz. Zira iktidara gelen partiler, kendilerinin devamlılığını sağlamak için bu düzenlemeleri yaparlar. Bunun adı da "istikrar" olur. Hatta genelgeçer görüş, yüzde 10 gibi yukarıda değinilen bütün prensiplerin, aslında demokrasi için çok önemli bir adım olduğu haline bile gelebilir.
Sonuç
Günümüzde "demokrasi" mücadelesi verenlerin bu mücadeleyi bir demokrasi idealizmiyle gerçekleştirmemesi çok önemli. Yukarıda çok özetle değindiğim gibi, demokrasi günümüz koşullarında, kendi içinde vaat ettiklerinin hepsini veremeyecek bir sistem durumunda, ve kağıt üzerinde dahi kusursuz olmadığı gibi uygulamada da ciddi sorunlar teşkil olabilmekte.
O yüzden, demokrasiyi savunurken "herkes için insan hakları, herkes için özgürlük" gibi kavramlar ile genişletmek, demokrasinin bir avantajı olan "kendini düzeltebilirlik" etkeninden yararlanmak lazım.
Bugün "demokrasi için şimdilik şu kalsın..." denmesi, demokrasinin kusurlarını büyütmek anlamına gelebilir. Demokrasiyi "istikrar", "darbe olmaması", "çok partili seçimler" gibi kavramlara indirgeyen; bunlar olunca "demokrasi" var olduğu için tatmin olan sistemler, demokrasiyi kavramsal olarak doldururlar ama mana olarak uzağında konumlanırlar.
O yüzden dediğim gibi, bir "demokrasi idealizmi", bir kusursuzluk illüzyonu oldukça yanıltıcı olacaktır. Demokrasinin işleyişindeki bu iki temel kusuru (ki bunlar bir blog köşesinde hızlıca değindiklerim) göz ardı ederek demokrasi tartışması yapmak etkisiz kalır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder