Görebildiğiniz gibi, beş dakika içinde okuma yazma bilmeyen bir hükümet yanlısı oldum, üstelik de “seks ve cinsiyet” konularında bir şekilde tahmin edebildiğini sandığı görüşlerim değersiz kılındı. (Bir bilse, özellikle seks konusundaki fikirlerim bence zevk almayı seven herkes için faydalı olur, ama o ayrı.)
Yan odada ev arkadaşım bunları okuyup sinir krizi geçirirken, ben en başta sadece şaşırıp kaldım. Kızmadım yani. Kızamadım. Çünkü aklım hemen alamadı böyle gereksiz bir agresifliği, böyle bir kibri, böyle hiç sorgulamaya açık olmayan bir egoyu. Tamam, adam rock yıldızı diyebilirsiniz, beklemeliydin böyle şeyleri diyebilirsiniz, ve belki de haklısınız. Ama yine de böyle bir tepkiyi beklemiyordum.
Öncelikle bunu belirteyim: ben herhangi birine kalkıp “bu şekilde konuşamazsın” diyecek bir insan değilim. İfade özgürlüğüne derin bir şekilde inanıyorum ve bunun üzerine çok fazla çalışma, haber, yazı vs. yapmış bir insanım. Harun Tekin bu şekilde konuşmak ve duyulmak istiyorsa hakkı vardır, ve o hakkını savunurum.
Bu yüzden de en başta yazdığım tweet’in içindeki kelimeleri dikkatli seçtim: “Senin kullanmak istediğin fiil o değil.” Benim gözümde neden değil? Çünkü Harun Tekin sadece müzisyen olarak bilinmeye çalışmıyor; aynı zamanda sosyal aktivist, insan hakları savuncusu, eşitliğe inanan ve adalet için savaşan biri olarak kendi imajını sunuyor. Bu çerçevede de ben inanıyorum ki nasıl duyulduğunu gerçekten anlasa İngilizce konuşurken “rape” (tecavüz etmek) sözünü tecavüz ile ilgisi olmayan durumlarda kullanmamayı tercih eder.
Rape kelimesini neden metafor olarak kullanmak problematik olduğunu bilmiyorsanız ve biraz daha anlamak istiyorsanız eğer, sizi bu iki sayfaya yönlendireceğim. Birincisi çok kısa ve basit. İkincisi ise çok uzun ve kişisel ama aslında Harun’un davranışlarına daha yakın olaylardan bahsediyor.
Eğer okumaya üşeniyorsanız ve sadece günlük hayattan birkaç örnek ile idare etmeyi tercih ederseniz, şu şekilde anlatabilirim. Birinci örnek: Amerika’nın bir çok eyaletinde yaşamış bir insanım, çok sayıda farklı kültür ve sınıftan gelen Amerikalılar ile tanıştım hayatımda. Öyleyse de henüz üniversite birinci sınıftayken eski bir lise arkadaşımı amerikan futbolu ve alkol “kültürü” ile bilinen Florida State Universitesi’nde ziyaret etmeye gittiğimde rape kelimesini tecavüz ile alakasız durumlarda defalarca işittim. Yani bu kelimeyi hayatımda 100 kez duymuşsam (ki aslında ondan çok daha fazla), onların 70’i 18 yaşında ama hala ergenliğe ulaşamamış bu arkadaşımın yurt arkadaşlarının ağzından çıkmıştır. Bunun basit anlatımı: böyle konuşurken “frat boy” gibi duyuluyorsun, başka bir şey değil.
İkinci örnek: “using the word rape out of context” gibi aramaları Google üzerinde yaparsanız, en çok lise öğrencileri ve özellikle de bilgisayar oyunları hayranları için forumlar ve yazılar karşınıza çıkıyor. Anlaşılan şu ki bu gerçeği daha anlayamamış olan kitle 30’lu yaşlarına gelmiş sosyal aktivistlerden oluşmuyor.
Dün bana gelen şikayetlere göre galiba bunu da anlatmam gerekiyor: neden bir erkeğin rape kelimesini kullanmasını bir kadınkinden farklı görüyorum? Hepimiz aynı dili konuşmuyor muyuz? Hepimiz aynı değil miyiz?
Buna cevabım: Hayır. Aynı değiliz. Hem kadınlar hem de erkekler tecavüze uğrayabilir, uğruyor. Ama araştırmalara göre neredeyse tüm tecavüzcüler erkektir; tecavüze uğramış kadınların %99’u ve erkeklerin %85’i bir erkek tarafından tecavüz edilidi. Aynı zamanda sıradan bir erkek sıradan bir kadın ile aynı risk altında değildir; tecavüz mağduru insanların onda dokuzu kadın veya kız çocuğudur. Bunlar tartışılacak söylentiler değil; bunlar gerçeklerdir. İnanmayan varsa istatistiklere bakması lazım, o kadar. Hala da inanmıyorsa, çaresi yok.
(Şimdiden bunları hepimiz anlıyoruz diye inanarak devam edeceğim çünkü buradaki asıl meselem o değil.)
Şunu da belirtmek isterim: Harun Tekin’in bunun farkında olmasını beklemek yanlış olur, çünkü İngilizce anadili değil. İngilizce dünyasında bu kelimenin tüm ima ve yankılarını bilmemesini tamamen doğal buluyorum ve hatta empati kurabiliyorum. Türkiye’ye yerleşmiş bir yabancı olarak, ben de hiç tanımadığım ve en başta bana şaşırtıcı gelen kültürel gerçeklerle baş başa kaldım. Burada yaşadığım dörtten fazla senede, öğreneceğim çok sey vardı, hala da var.
Ama bu noktada galiba ben Harun’dan ciddi şekilde ayrılıyorum. Hakim olmadığım bir dile, bir halka, bir kültüre kendimi asla hakim olarak görmem. Yanılabileceğimi bilirim, biliyorum. Üstelik bu “kendi kültürüm” (o neyse artık) için de geçerli. Bir insan bana yaklaşıp davranışlarım, dediklerim hakkında eleştiride bulunursa, ben dinlerim. Tabii ki bu katılırım, direk kabul ederim anlamına gelmez. Ama hep dinlerim. Ve bunu kibarlık olarak görmüyorum bile; bence kendimi geliştirmek istiyorsam, mümkün olduğu kadar farklı politik görüşe, hayat tarzına, felsefi düşünceye, inanca tanık olmayı önemsemek bir sorumluluktur.
Bu sadece küçücük bir örnek, ama bence manidar: bir insan bana anadilinde “bu sözü kullanırsan böyle kaçar” dese, ciddiye alırım.
Bunları gördükten sonra bir soru hala ortada. Neden bu kadar öfkeli bu adam? Neden kendisinde tamamen hafif bir yanlışlığı görmek istemez ve görmemeye karar verir? Bence sorunun iki cevabı var; biri imtiyaz, diğeri öz-imaj.
Bana kalırsa bu tartışma kişisel olmaz, ama Harun öyle gördüğü için önce ben imtiyaz çerçevesinde kendimi biraz tanıtayım. Ben bir kadınım. Queer’im. Ailem Yahudi’dir, kendimce ateistim. Çok kısa boyluyum. (Gülersiniz belki ama bu hayatımı ciddi bir şekilde etkiliyor.) Hem siyasal olarak hem de fiziksel olarak ezilmeyi bilirim. Fakat aynı zamanda para sıkıntısı olmayan (ama zengin de olmayan) bir aileden geliyorum. Büyürken tüm ihtiyaçlarım karşılandı. Dünyadaki en iyi okullardan birinde okudum (ikisinde, eğer Boğaziçi’nde geçirdiğim seneyi de sayarsak). Cildim beyaz ve Amerikan pasaportuna sahibim. Bunların tümü hayatımı etkiliyor, düşünce şeklimi etkiliyor, ve mümkün olduğu kadar gözümün önünde bulundurmaya çalışarak davranıyorum. Hem kendimi hem de başkalarını anlamaya çalışırken bunların hakkında bilinçli olmak gerektiğine inanıyorum.
Harun’a gelince, bence onun bu tartışmadaki gösterdiği sorun şu: kendi imtiyazını göremiyor, görmek de istemiyor. Daha fazlası, bu hak etmediği ayrıcalığın hayat görüşünü, davranma tarzını ve kendisini bir yere/dile/dünyaya hakim olarak görmesini nasıl etkilediğini göremiyor, görmek de istemiyor.
Ne istiyor? Argüman. Kendisi bile söyledi.
“Heteroseksüel, zengin, beyaz bir adamın tecavüz kelimesini metafor olarak kullanması imtiyazlı ve görgüsüz kaçar” diye bir tweet attım.
Onun cevabı: “Sen ne kadar yanılıyorsun, ama bunu görmen zaman alacaktır.”
“Argüman yok argüman” deyip kızıyor. Onun mantığına göre bir argüman gönderdim sonunda, o bir cevap yazdı, ve ben onun cevabına cevap yazmaya kalkmışken* okuryazar olmadığımı öğrendim. Ben de orada durdum. Dengesiz davranan bir insana başka bir şey söylemeyecektim. Biraz sonra yenildiğimi tanımadığım Twitter kullanıcılarından öğrendim. O da ilginç bir tecrübeydi.
İmtiyaza dönünce, bence herkes bu listeye bakıp bir şeyler öğrenebilir, ama özellikle bugün Harun’un ihtiyacı vardır diye düşünüyorum. Listede Wellesley Centers for Women’ın müdür yardımcısı Peggy McIntosh, beyaz bir kadın olarak sırf cildinin renginin sayesinde neredeyse her gün bekleyebildiği 50 tane kolaylık var. Bu listedeki çoğu kolaylık, kelimeleri biraz değiştirerek adamların sırf cinsiyetlerinin sayesinde bekleyebildiği, bir kadının bekleyemediği bir kolaylıktır aynı zamanda. Kelimeleri yine biraz değiştirirseniz, zenginlerin bekleyebildiği, diğer herkesin bekleyemediği kolaylıkları görebilirsiniz. (Tabii ki bu liste Amerikan kültürü ve dinamiklerine göre hazırlandı, fakat bahsedilen birçok gerçeği Türkiye’de zengin, beyaz, Sunni kökenli, heteroseksüel, ünlü bir adam için de geçerli sayabiliriz.)
Öfke sorusunun cevabının yarısı görmek istemediği imtiyazsa, diğer yarısı da Harun Tekin’in ona bağlı öz-imajıdir. Gördüğüm kadarıyla, dün Twitter üzerinde konuştuğum insan o listedeki kolaylıkları kendi adına tam tanımıyor, kendi hayatı için ne anlama geldiğini görmüyor. Belki de hayatındaki her iyi şeyi çok çalıştığı için hak ettiğini düşünüyor. Çok çalışmış olduğu da doğru. Üstelik sadece müzik alanında çalışmadı bu insan. Dediğim gibi, öz-imajı aynı zamanda aktivizme bağlı. Anladığım kadarıyla kendisi Gölcük Depremi’nden sonra uzun süre deprem iletişim merkezinde gönüllü olarak çalışmış. Daha yakın bir zamanda başbakan hemen Reyhanlı'ya gitmediği için eleştiri alırken, Harun Tekin bir takım sanatçı ile beraber oraya gitmiş ve halk ile konuşmuş. Sürekli insan hakları, eşitlik ve benzer konularda konuşuyor, yazıyor, şarkı da söylüyor.
Böyle bilinçli, özverili ve çalışkan biri olarak görüyor kendisini ve yanılmıyor da. Öyle bir insan. Fakat öyle bir insan bile hata yapar. Bilinçli bir insan da bilinçsiz davranabilir. İyi bir insan yanlış kelimeyi kullanabilir. Bu o kadar büyük bir suç değil. Böyle konularda eleştirilince dün gece kızdığı ve alındığı kadar kızmamalıdır, alınmamalıdır. Eleştiri alınca, “Yok, ben öyle biri değilim” deyip geçiyor, çünkü öz-imajıyla çatışıyor. Aynen bu şekilde ırkçı davranışlarda bulunmuş iyi niyetli insanlar bunu görmek istemez, çünkü öz-imajlarına göre ırkçı değillerdir, ondan bu konuda hata yapmış olamazlar. Diğerleri yanlış anlamışlar sadece. (Ayrıca, tam bu konuda çok iyi bir TEDx konuşması var. Aslında bu videodaki bahsedilen yöntemleri kullanmaya çalıştım tartışmada, ama olmadı.)
Kızıyor, çünkü bir davranışı, bir sözü eleştirilince, kendisi için kurduğu imajın, kendisi için kurduğu kimliğin çökmesinden korkuyor. Ama aslında korkmamalı. Durum hiç de öyle değil. Bence Harun seksist olmamaya çalışıyor, ve tecavüze uğramış bir insana kötü davranmak istemiyor. Hatta kendi gözünde kötü davranamaz çünkü kendisi zaten iyi bir insan, bunu çoktan ıspatladı ve diyecek başka bir şey yok. Ama iyi insanlara da diyecek şeyler var ve daha da iyi olmak isteyen insanlar kulak verir. Yoksa insan özeleştiride bulunamaz ve yaptığı hatalardan vazgeçemez.
Genç yaşta hatırı sayılır bir üne kavuşan bir insandan bahsediyoruz. Destek ve alkışlara alışmış bir insan. Hatta bu yaşadığıma göre o kadar alışmış ki bir dakika bile kendisini alkışlamayan bir insanı cahil olarak görüyor. Ve asıl sorun orada, tecavüz kelimesini kullanmasında değil. Sana katılmayan herkesi cahil sanmak dünyadaki en ciddi cehalettir.
*Hasankeyf ve cinayetten bahsetmeye gerek yok diye düşünüyorum, ama hala ona bir cevabı bekleyen varsa kısaca şöyle söyleyebilirim. Birincisi, “çevre cinayeti” de saçma bir söz gibi geliyor bana, ve bence “çevre tahribatı” gibi bir söz daha yerinde olur. İkincisi, İngilizce bildiğine göre önce “rape culture” diye Google’da aratmasını, sonra ona benzer bir şey cinayet için de var mı diye kendisine sormasını öneririm. Onun ardından da belki neden cinayet daha az rahatsız edici olabildiğine dair biraz fikir edinir. Hemen edinmesini umuyorum ama dürüst olmak gerekirse bence asıl zaman gerektirecek şey bu.