Boston patlamalarından sonra yaşanan süreçte hiç şaşırtıcı olmayan fakat gene de aydınlatıcı ve de not düşülmesi gereken iki olgu var. Birincisi, medyanın -ki biz bunlara dünyanın her yerinden haber alma hususunda güveniyoruz hesapta- bilgiye en kolay ulaşacağı ABD gibi bir yerde çuvalladığı gerçeği, ikincisi ise insanların birinci olgu ile bağlantılı olarak, konuya dair geçerli ve kapsamlı bilgilere sahip olmaması. Bu doğrultuda iki yazı yazmak istiyorum. Öncelikle medya ve medya figürleri ile dalga geçeceğim, ikincisinde ise -eğer hevesim olursa- olan biteni olanca ayrıntısıyla anlatıp, konuyla ilgili süreçte yapılan çıkarımlara ışık tutmaya çalışacağım (onu yaparken de dalge geçeceğim çok hoş insanlar var tabii)
Sinirlerimin en çok tepeye çıktığı gün küçük kardeşin arandığı gündü, o günden birkaç haberi not düşmüşüm. Süreçte eminim daha çok saçmalıklara maruz kalındı ama o kadar vakit harcayasım gelmiyor.
Öncelikle Radikal'in haberine bakalım:
Daha en baştan yanlış bir bilgiyle başlıyor haber, zira resimdeki "Boston bombacılarının evi" değil, Watertown'da arama yapılan evlerin herhangi birisi. İkincisi, o gün sadece bir "operasyon" yapılmadı, belirli bir çember içindeki bütün binalar arandı. Üçüncüsü, "Dzohokhar Tzarnaev, Boston'a sınır kentlerden biri olan Watertown'da bir evde köşeye sıkıştırıldı." ifadesi de yanlış, çünkü bu haber yayınlandığı anda hala daha bulunamamıştı kendisi. Dördüncüsü, Radikal kardeşin adını yanlış yazdığı gibi (ya Dzhokhar yazın, ya Cohar diye translitere edin, ya da Amerikalıların tercih ettiği gibi Jahar deyin, Noel Baba gülüşü gibi "Cohohar" uydurmayın) haber boyunca da ne yazacağına da bir türlü karar veremiyor, zira Dzohokhar, Dzhozkar, Dzhokhar, Dzokhar gibi her varyasyonu deniyor.
Radikal ne ki, çalışanı ne olsun: Bir başka habercilik fiyaskosu da Cohar'ın yakalanma operasyonu sırasında Cüneyt Özdemir'den geliyor. Özdemir, hata yapmakla kalmıyor, bir de hatasıyla ve yapamadığı gazetecilik ile övünüyor. Kendisinin zırvalamasından şu tweet'i ile haberdar oldum.
Burada "ABD basınını atlattığı" övgüsüyle kendinden geçen Özdemir, zanlının yakalandığı haberi geçilmeden 16 dakika önce, operasyon bir saate yakın süredir devam ederken ise şunu yazıyordu:
Radikal'i bir kenara koyup, Milliyet'e bakalım: Olay günü Watertown'daki bütün evlerde arama yapılırken, kendilerinin ön plana çıkardığı gelişme şu:
Haber metninde de Watertown'ı Waterfront yapmayı beceren Milliyet, haberi geçtiği sırada "sokağa çıkma yasağı" -ki öyle bir yasak yoktu zaten, "sokağa çıkmayın" tavsiyesi ile "sokağa çıkma yasağı" çok farklı şeyler- kalkmış olmasına rağmen "birkaç gün sürecek" bilgisine yer veriyor.
Bunlara ufak tefek hatalar desek bile, şu akıl ve mantık süzgecinden zerre geçmemiş ifadeye yer verebilmek büyük başarı ister: "Boston polisinin peşine düştüğü Dzhokhar A. Tsarnaev ise internette yayımladığı mesajda, Hepinizi öldüreceğim. Siz kardeşimi öldürdünüz ifadesini kullandı." Böyle bir mesajın yayınlandığı falan yok, her zaman olduğu gibi büyük bir olaydan sonra açılan sahte Twitter hesaplarından birinde geçen bir ifade bu.
Gelelim Sabah'a. Haber metni şimdiye kadar gördüklerimiz arasında en derli toplu olan gazete, kağıt üzerinde olmayan çok büyük bir saçmalığa imza attı. Arkadaşımın Facebook'unda "Boston" bilgisini gören gazete, onu arayarak olayla ilgili bilgi almak istedi. Vallaha atmıyorum. Evet, bütün olan biten ABD medyasının her türlü kaynağında anlatılırken, Sabah gazetesinin metodu Facebook'ta "Bostonlu Türk" arayıp ona soru sormaktan ibaret.
Dediğim gibi, birçok medya kuruluşunda irili ufaklı hatalara rastlamak mümkündü, fakat bu dört örnek meseleyi gayet güzel toparlıyor. Tekrar etmek gerekirse, burunlarının dibinde milyon tane kaynak varken doğru düzgün haber yapmayı beceremeyen bu medya kuruluşlarından Afrika'da vs. olan biteni öğrenmek nasıl bir hayal, düşünün. Zaten mesela Star gazetesinin köşe yazarı öyle bir Mali portresi çizmişti ki hiç çizmese daha iyiydi.
(devam edecek...)
Sinirlerimin en çok tepeye çıktığı gün küçük kardeşin arandığı gündü, o günden birkaç haberi not düşmüşüm. Süreçte eminim daha çok saçmalıklara maruz kalındı ama o kadar vakit harcayasım gelmiyor.
Öncelikle Radikal'in haberine bakalım:
Radikal ne ki, çalışanı ne olsun: Bir başka habercilik fiyaskosu da Cohar'ın yakalanma operasyonu sırasında Cüneyt Özdemir'den geliyor. Özdemir, hata yapmakla kalmıyor, bir de hatasıyla ve yapamadığı gazetecilik ile övünüyor. Kendisinin zırvalamasından şu tweet'i ile haberdar oldum.
Kendisi sanki olay yerinden bildiriyormuşçasına 20.46'da "ABD basınını atlatıyorum" öz-övgüsünde bulunuyor -ki Türkiye'de ikamet eden birinin haber kaynağı ABD basını değil de ne olabilir, çok merak ediyorum-, lakin işin komiği, şu tweet'i ben kendisinden iki dakika önce, bizzat ABD basınından bilgilenerek atmıştım:
ZANLİ CANLİ OLARAK YAKALANDİ! Şu an ambulans geliyor.
— Doç. Dr. Tolga Arbuz (@semioticus) April 20, 2013
Burada "ABD basınını atlattığı" övgüsüyle kendinden geçen Özdemir, zanlının yakalandığı haberi geçilmeden 16 dakika önce, operasyon bir saate yakın süredir devam ederken ise şunu yazıyordu:
Şu anda zanlının bir botta olduğu kesin ancak o botun nehirde olduğundan kimse emin değil! Diyorum ya film olsa bu kadar olmaz!
— cüneyt özdemir (@cuneytozdemir) April 20, 2013
Radikal'i bir kenara koyup, Milliyet'e bakalım: Olay günü Watertown'daki bütün evlerde arama yapılırken, kendilerinin ön plana çıkardığı gelişme şu:
Haber metninde de Watertown'ı Waterfront yapmayı beceren Milliyet, haberi geçtiği sırada "sokağa çıkma yasağı" -ki öyle bir yasak yoktu zaten, "sokağa çıkmayın" tavsiyesi ile "sokağa çıkma yasağı" çok farklı şeyler- kalkmış olmasına rağmen "birkaç gün sürecek" bilgisine yer veriyor.
Bunlara ufak tefek hatalar desek bile, şu akıl ve mantık süzgecinden zerre geçmemiş ifadeye yer verebilmek büyük başarı ister: "Boston polisinin peşine düştüğü Dzhokhar A. Tsarnaev ise internette yayımladığı mesajda, Hepinizi öldüreceğim. Siz kardeşimi öldürdünüz ifadesini kullandı." Böyle bir mesajın yayınlandığı falan yok, her zaman olduğu gibi büyük bir olaydan sonra açılan sahte Twitter hesaplarından birinde geçen bir ifade bu.
Gelelim Sabah'a. Haber metni şimdiye kadar gördüklerimiz arasında en derli toplu olan gazete, kağıt üzerinde olmayan çok büyük bir saçmalığa imza attı. Arkadaşımın Facebook'unda "Boston" bilgisini gören gazete, onu arayarak olayla ilgili bilgi almak istedi. Vallaha atmıyorum. Evet, bütün olan biten ABD medyasının her türlü kaynağında anlatılırken, Sabah gazetesinin metodu Facebook'ta "Bostonlu Türk" arayıp ona soru sormaktan ibaret.
Dediğim gibi, birçok medya kuruluşunda irili ufaklı hatalara rastlamak mümkündü, fakat bu dört örnek meseleyi gayet güzel toparlıyor. Tekrar etmek gerekirse, burunlarının dibinde milyon tane kaynak varken doğru düzgün haber yapmayı beceremeyen bu medya kuruluşlarından Afrika'da vs. olan biteni öğrenmek nasıl bir hayal, düşünün. Zaten mesela Star gazetesinin köşe yazarı öyle bir Mali portresi çizmişti ki hiç çizmese daha iyiydi.
(devam edecek...)
1 yorum:
Yazindaki bazi trajikomik ornekler, diger sebeplerin yani sira Turkiye medyasinda bu tarz haberleri yabanci kaynaklardan arastirip derlemekle gorevli calisanlarin Ingilizce'sinin de yetersizligine dalalet ediyor sanirim.
Yorum Gönder