2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

13 Nisan 2012 Cuma

İtibarsızlaştırdıklarımızdan Mısınız?

Not: Bu yazı belirli bir olaya, kişiye vs. atfen yazılmıyor. Son birkaç gündür ne zamandır aklımda olan bir rahatsızlığı yazmak için ekstra bir motivasyon geldiği doğrudur.


Mizah, eleştiri, hakaret ve önyargı arasındaki çizgiler karman çorman haldeyken dipnotsuz/ön açıklamasız bir şeyler anlatmak zor oluyor. Kurumlar adına alınanlar (bkz: Atatürkçülüğe/dine hakaret etti), ifade özgürlüğünü "her dediği onaylanacak" olarak algılayanlar (bkz: hani ifade özgürlüğü vardı, bana faşist/homofobik diyemezsin!) falan gibi çok güzel insanlar var. Son zamanlarda da çeke çeke uzatılan yeni bir fenomen katıldı aramıza: İtibarsızlaştırma.

Böyle bir kavram var, evet, ve hatta suç teşkil ettiği durumlar da mevcut. Bir kamusal figür hakkında yalanları gerçekmiş gibi sunmak suçtur, bu yüzden davalar açılır, tazminatlar ödenir. Ama bu kadar. Bir kamusal figür hakkında ağır eleştiri yapmak, ürünlerini yerden yere vurmak, "fikir/yorum" olarak kategorilenecek herhangi bir şeyi söylemek serbesttir. Çünkü "kamu figürü" olmak demek, bir yerde budur.

Bunun haricinde "doğru olduğuna gerçekten inanılarak yapılan beyanlar", "kamunun inanmayacağı belli olan beyanlar", "kamu menfaatini ilgilendiren konularda yapılan yorumlar", "dümdüz küfür" vs. de itibarsızlaştırma sayılamaz. Bu şekilde mizah, eleştiri, politik tartışmalar vs. dışarıda tutulmuş olur.

Kamu figürleri, ellerinin altında kitlesel iletişim araçları olan insanlardır. Siyasetçiler ve hukukçular en özgürce eleştirilebilmesi gereken insanlardır, çünkü erk sahibidirler. Ondan sonra medya insanları gelir. Bu tür durumlarda yasaların esasen koruması gerekenler, kendilerini kitlelere ifade etmesi en zor olanlardır.

Şimdi esas kafama takılan noktaya, sosyal medyaya sıçrayalım buradan. Sosyal medya denen kurum, içindeki insanların birbirleriyle iletişim kurması, tepkilerini göstermesi için var zaten. Buraya katılan insanlar, bu olguları kabul ederek buraya geliyorlar. Yukarıda bahsettiğim gibi kişi hakkında iftira atmak, ya da kişiyi tehdit etmek, şiddet uygulamak vs. zaten yasalar uyarınca suç olduğundan bunun tartışması dahi yapılamaz, suçtur. İster sosyal medya olsun, ister otobüs durağı olsun...

Ama şunu da bir kenara koyalım: Hitap ettiği insan sayısı, kamu figürlerinin anaakım medya yoluyla hitap edebileceğinin %1'i olan insanlar, bir kamu figürü hakkında yoğun eleştiri yapıyorsa ona "linç" demek, "itibarsızlaştırma" demek insafsızlıktır. İki sebepten:

1. Kişi hakkında yalan bilgi saçılmıyorsa, bu açıkça "ifade özgürlüğü" kısıtlaması olur.
2. Bunun ucu "kimseyi eleştirmeme"ye varır, kaygan zemin oluşur.

Bugün Twitter'da bir sürü insan makaraya alınıyor. Nagehan Alçı, Nazlı Ilıcak ağzını açınca binlerce tweet ortaya saçılıyor. Bu da mı itibarsızlaştırma o zaman? Ya da onlar "itibarsızlaşma"yı hak edecek ne yaptılar? Mütemadiyen köşe yazıları üzerine yorumlar dönüyor, örneğin Ahmet Altan, Yılmaz Özdil her gün tartışılıyor. Bunlar da onları itibarsızlaştırmaya mı yönelik? Bizim arkadaşımız, eşimiz dostumuz olunca itibarsızlaştırma, zaten sevmediğimiz biri olunca OK mi oluyor?

Bir insan eyleminde/söyleminde saçmalamışsa (ki bu subjektif bir yargıdır) "saçmalamış" denir (bu da subjektif bir yargıdır). Karşılığında da "hayır saçmalamamış, çünkü..." denir (doğru tahmin ettiniz, bu da subjektiftir). Fikir başka, "gerçek" başkadır.

Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim. Muhalefetin dereceleri vardır. Kimisi idealisttir, kimisi daha hesap yapar, pragmatisttir, kimisi iktidara yakın durup onu etkileyebilecek pozisyon almaya çalışır vs. Bu insanlar birbirlerini sağa sola çekmekle yükümlüdür. Tren böylece ilerler. Bu iletişim sürecinin sonunda, eleştirilerin neticesinde "küsme, darılma, gücenme" olacaksa muhalefet çekilsin kenara, iktidar at koştursun dilediği gibi. Takım tutar gibi kişi tutarak, iktidar mekanizmasının simetriğini alarak muhalefet yapılacaksa, kişi kültü ön kabul ise, ne diyeyim, eyvallah.

Hiç yorum yok: