redingot'un son yazısı da bu işe yaradı. Bilinçüstümde sanki bu yüzyıla ait bir kavrammış gibi düşündüğüm "Türkiyelilik" olgusunu aslında eskiden de duyduğumu, ve hatta bunun tepki uyandırmış olduğunu anımsadım birden. Tabii bu kavramın aslında eskiden de ortaya atılmış olduğunu düşününce, gençlerin "hep bu AKP'nin icadı bunlar" algısı karıncalanıyor mesela, ya da "eskiden bu laflar yoktu, bölüyorlar bizi!" feryatları da anlamsızlaşıyor.
Efendim, Tansu Çiller 1995 yılının başında Karabük'te yaptığı bir konuşmada "Ne mutlu Türkiye'nin vatandaşıyım diyene!" diyerek bir açılım gerçekleştiriyor. Aslında çok da açılım değil, zira daha önce Cem Boyner'de "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözünü eleştirmiş ve de üzerine çullanılmış. Demirel de "anayasal vatandaşlık" kavramını gündeme getirmiş vs.
Peki Çiller'in bu sözünden sonraki tepkiler nasıl? İlk çelmeyi Demirel takıyor, hemen bir sonraki gün: "Devlet Türkiye Cumhuriyeti devleti, millet de Türk milletidir." ve bu sözlerde "bölücülük kokusu" olduğunu belirtiyor. Ecevit "Çiller'in Türkiye Cumhuriyeti'nde başbakan olması talihsizliktir" diyor. RP "gariplik" değerlendirmesinde bulunurken, ANAP milletvekili ve eski Adalet Bakanı (Adalet eski Bakanı değil, ısrarla değil) Oltan Sungurlu bizleri şaşırtmayıp "Sevr önümüze konuyor" söylemini benimsiyor.
O zamanlar Kenan Evren hala daha fikrine danışılan bir adam, fakat söylediklerini kısaltarak aktarmam mümkün değil, o yüzden küpürden aynen alıyorum: "Atatürk 'Ne mutlu Türküm diyene' derken Türkiye'de Kürt olduğunu bilmiyor muydu? Rum, Ermeni olduğunu biliyordu ama "Ne mutlu Türk'üm diyene" demiştir. Bunu herkes söylesin diye de bir zorlama yapmamıştır. İsteyen söyler istemeyen söylemez. Ama kimse değiştirmeye kalkışamaz. Çiller söylemek istemiyorsa söylemesin. Fakat Atatürk'ün sözünü de Kürt oyu alacağım diye değiştirmeye kalkmasın." Evren, ayrıca Kürtlerin Türk boyundan geldiğini de savunarak "Kürt kökenli Ziya Gökalp ve Şerif Fırat gibi bilim adamları da bu yönde eserler vermişlerdir" diye konuştu. Şuradaki mantık hatalarından sırf bir yazı çıkar. 5 Ocak'ta Karayalçın "Türkiye halkı" kavramını ortaya atıyor, hem de Atatürk'ün kendi sözüne dayandırarak.
Köşe yazarlarına bakarsak; Yalçın Doğan 3 Ocak 1995 tarihinde köşesinde "Çiller tam bir cahil. Kavramlara dönük en ufak bir bilgisi yok." diyor, sonra ad hominem'in dibine vurarak "zaten bir kere de makus talih yerine mahut demişti, boşverin yahu onu" mealinde laflar ediyor. Doğan, Çiller'in "Türk milliyetçiliği yerine Türkiye milliyetçiliği" sözüne bile ifrit olmuş durumda aynı yazısında. Ahmet Altan ise bu söze tahammülü olmayanları sert bir dille eleştirmiş 4 Ocak'ta yazdığı yazıda.
Bu tartışmalar belirli bir süre daha devam etmiş, zira 14 Mart'taki yemin töreninde Harbiyeliler "Türkiye vatandaşıyım değil, Türk'üm" diyerek "mesaj vermişler" (haberin başlığı). O zamanlar okulun komutanı olan Büyükanıt da "Kendilerine sonsuz güven duyduğumuz Harbiyeliler biliyorlar ki, Türkiye'yi çağın gerisine çekmeye çalışan hasta ruhlar ile onu bölmeye çalışan ücretli cani şebekelerine karşı mücadelede başarının tek yolu Atatürkçü düşünce sistemine sarılmak ve o düşünce sistemini bir yaşam felsefesi olarak kabul etmektir." buyurmuş. O zamanlar muhtıra yazamıyor tabii, elden bu kadar gelmiş.
Bu konu 21 Mart tarihli Ateş Hattı programında da tartışılmış. Türkeş ve Ecevit eleştirirken, Boyner ve Aktuna desteklemişler bu söylemi.
Fakat ondan sonra, konuyla ilgili gazete küpürü aramaları başarısızlıkla sonuçlanıyor. Yani çok da kudretli bir tartışma ortamı yaratılamamış, ya da Milliyet Gazetesi konuyu es geçmeyi tercih etmiş.
Sözün özü: "Türkiyelilik" ve "Türkiye vatandaşlığı" kavramları çok da yeni kavramlar değil, lakin refleksler oldukça köklü. Bu kavramı "yabancılaştırma" çabalarına bakarken, bu tartışmanın eskiden de yaşanmaya çalışıldığını unutmamak, ve o zaman hangi aktörlerin hangi söylemi benimsediğine bakmak gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder