2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

30 Aralık 2011 Cuma

Uludere: Kürt Değil, Türk Sorunu

Dün anaakım medyanın katliam haberini sunuşundaki, hafif tabirle, tutarsızlıklara (ağır tabir de gene bu kelimenin içinde, bir kaç harf atmanız gerek sadece) değinmiştim. Bugün medyanın gıyabında "ama bunu istiyorlar" bahanesi ardına sığındığı "halk" tepkisini, daha doğrusu Türk halkı tepkisine değinelim örnekli anlatımlı bir şekilde.

Öncelikle dikkatimi çeken şu oldu: PKK'nın şiddet eylemlerinden sonra çoğunluk BDP'ye "şiddeti kına" baskısı yapardı. Dünkü eylemden sonra bu baskıyı, bu kınamayı yapanların genel nüfusa oranı oldukça düşük kaldı. İşin daha da vahimi, tıpkı BDP'nin eleştirildiği gibi, bu insanlar hemen devlet adına bahaneler dizmeye başladılar. Hele ki ne bahaneler (aşağıdakilerin hepsi gözlemlenmiş gerçek söylemlerdir, uydurmuyorum. Ki uydursam da bu kadarını uyduramazdım):

- Onlar da kaçakçılık yapmasalardı. Oradakiler bizzat devlet gözetiminde kaçakçılık yapıyorlar, askeriyenin haberi olarak sınırı geçiyorlar ama olsun. Hem zaten bütün kaçakçılık yapanlar tepelerine bomba yağdırılarak katledilmelidir.

- 50 kişi kaçakçılık yapmaz. Bunu diyen oldu. Kendisine "siz yetkili bir abiye benziyorsunuz, kaç kişi kaçakçılık yapar maksimum?" diye sordum, cevap olarak yine "50 kişi yapmaz" dedi.

- Ergenekon'un son nefesi bu. Ergenekon diye var olduğu iddia edilen bir örgüt, önce "geniş bir ağ" haline geldi, sonra bir "fikriyat" olarak nitelenmeye başladı. Artık memleketin başına kötü ne gelirse Ergenekon adlı mitolojik (ironik tesadüf) kavramdan biliyoruz.


MGK'da karar alınmadığı sürece "devlet katletti" diyemeyiz. "Atatürk milliyetçiliği" kavramından daha içi boş bir hal alan "vesayet" kavramının apolojistlikte bireyi getirdiği son nokta.


- Vahim hata/istihbarat hatası. Bir insan hata yapar ve sonrasında özür diler. Devletler için de aynı şey geçerli olur "tazminat" şeklinde mesela. Ama devlet hata yapıp 35 vatandaşını bomba ile öldürürse "bir hatadır oldu" deyip geçiştirilemez. Ayıptır, günahtır.

Ha, bir de sorsan çoğunluğu "11 Eylül saldırıları istihbarat hatası değildi, ABD kendi yaptı" diyecek ülkenin insanları "istihbarat hatası" bahanesinde huzur ve konfor buldular ya, canımsınız.

- PKK'nın tuzağı, köylüleri gerilla gibi giydirip devletimizi kandırdılar. Alay komutanlığa "bunlar kaçakçı" diye bilgi geliyor, o rotayı kaçakçılar hep kullanıyor, askerle samimi ilişkileri var, ama ne hikmetse akşam karanlığında heronlar giysilerine bakıp köylüleri PKK'lı sanıyor ve o yüzden sorgusuz sualsiz, "Dur!" ihtarsız F-16 ile katlediyorlar. PKK derhal stratejik planlama kurumu olarak istihdama başlamalı, ölümcül bir zeka bu, Hollywood filmlerine taş çıkartıyor.

- Devletimizi yıpratmaya çalışıyorlar. Bu en güzeli. Devlet 35 vatandaşını öldürüyor, sonra da tepki gelince "yıpratma" çalışması oluyor. Devlet değil, ergen genç sanki. Bak kızdı şimdi odasına kapattı kendini :(

Daha fazlası da var da, en sık duyduklarımı, ve içlerinde en yaratıcı olanları aldım buraya. Daha da bulursam eklerim, arşivlik çünkü bunlar.

*   *   *

Şimdi, başlığa da ilham veren daha ciddi meseleye gelelim. Türk halkının çoğunluğunun Kürtleri kafasında "bölücü" olarak kategorize ettiğini biliyoruz, insaflı olanlar da "iyi Kürt/kötü Kürt" ayrımına gidiyorlar en fazla. Hadi bunu kabul edelim.

Eğer ülkeniz, ülkenizin vatandaşlarını tepesine bomba yağdırarak öldürdüğünde ses çıkarmıyorsanız (hele ki normal reaksiyonunuzu da göz önüne alırsak), ve hatta bu katli vacip görmeye, katle bahaneler uydurmaya çalışıyorsanız, siz maktülleri "vatandaş" olarak görmüyorsunuzdur. Bu durumda sormak lazım esas kim bölücü diye.


Eğer siz, vatandaşınıza karşı devletinizi savunuyor, devleti insan hayatından yüksek mertebeye koyuyorsanız, en temel bir yerde hatalısınız, "insanlık" denen kavramı önemsemiyorsuuz demektir. Varlığınızı sağlamak için bir araç olması gereken kurumu amaç haline getirmiş olmanız, pek de sağlıklı bir eda olmasa gerek.

1990'lardan beri bir çok benzer katle "terörle mücadele" gibi kılıflar uyduruldu. Ama o günler geride kalmıştı, artık yeni bir sayfa açmıştık, özür diliyor, geçmişimizle yüzleşiyorduk, Türk - Kürt kardeşti vs. İşte bazen bir "hata", bütün zihniyetinizi açığa döker, şaşırır kalırsınız.

Uludere Katliamı tekrar gösterdi ki, bu ülkede Kürt sorunu değil, Türk sorunu vardır. Türk sorunu da değil, vatandaş sorunu vardır. İnsanlık sorunu vardır. İzan sorunu vardır, idrak sorunu vardır.

Devletini insanından daha çok sevenlerin ülkesinde de bunların olması normaldir. Vatandaşlar, devletinin günahlarıyla yüzleşemediği sürece de bir sorunumuz bitecek, öteki sorunumuz başlayacaktır. 

29 Aralık 2011 Perşembe

Anaakım Medyanın -Yeniden- İflası: Uludere

Bugün Türkiye yakın tarihine çok talihsiz şekilde geçecek bir katliam yaşandı sınırın orada, Uludere'de. Tam 35 silahsız köylü, PKK'lı olduğu şüphesiyle tepelerine bomba yağdırılarak katletildi. Olayla ilgili İHD ve Mazlum-Der bir rapor hazırladı, buradan ulaşabilirsiniz.

Bu olayı daha hafif bir şekilde anlatmanın imkanı yok, daha doğrusu yok sanıyordum ki, anaakım medya kıvrak zekasıyla ve arsızlığıyla beni yine yeni yeniden yanılttı.

Öncelikle 28 Aralık 2011 günü akşam saat 21.20 sularında gerçekleşen bir olayı saatlerce es geçmelerine bir alkış tutmak lazım. Sayın Başbakan abayı gösterince altında sopa olduğunu anlayıp "tabii biz sansürleriz" diye emrine koşan basın patronlarımız muhtemelen bir sinyal bekledi belli bir süre. Sonra o sinyal geldi, bakalım nasıl geldi, olayın üzerinden 24 saat geçince bu katliam kendine nasıl yer bulmaya başladı: (Resmi yetkililerin açıklamaları bu analizde yer almayacak, sadece katliam haberinin nasıl verildiğine bakılacak)

Zaman


Haberin kendisi anasayfadaki modülde yok, manşetler kısmında mevcut. Başlık "Irak sınırında F-16'lar kaçakçıları vurdu: 35 ölü" Haber öğlen 15:12'de geçilmiş. Metinde, başlıktan da anlaşılacağı gibi, vurgu şahısların kaçakçı olduğu üzerine, bu kelime ve türevleri tam 7 defa kullanılmış. İki farklı yerde de "terörist oldukları sanılan" denmiş. Haber metninde görgü tanıklarının ifadeleri yok, sadece Şırnak Valiliği'nin açıklaması var.

Sabah


Anasayfada saf katliam haberini bulmak mümkün değil. Modülde Genelkurmay'ın Cudi Dağı operasyonuna dair dağıttığı görüntüler ve AKP adına Hüseyin Çelik'in açıklaması yer alıyor. Yanda "Taksim'de göstericiler polisle çatıştı" haberi ihmal edilmemiş. Altlarda "Davutoğlu'ndan Uludere açıklaması" ve "Cenazeler Uludere'ye götürüldü" başlıklı iki haber daha var, ama ötesini bulmak mümkün değil.

Hürriyet


Çatışma haberi burada da Çelik'in açıklamalarıyla birleştirilmiş durumda modülde. Seçilen giriş cümlesi çok ilginç: "TÜRK Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları dün gece Irak sınırında PKK’nın terör yuvalarına yönelik hava operasyonu gerçekleştirdi." Haber içinde siyasilerin tepkilerine de yer verilmiş, lakin haberin sonunu okumayacak bir insanda oluşturulmak istenen kanaat ilk cümleden aşikar.

Star


Star Gazetesi'nin anasayfasındaki modülde haber saf haliyle yer alıyor, fakat başlık oldukça temkinli: ''F-16'lar köylüleri vurdu'' iddiası" Diğer Güneydoğu ve çatışma temalı haberlerde de aynı temkini görmek isteriz anaakım medyadan. Haberin ilk cümlesi de temkinli yaklaşıma devam etmekte: "Şırnak'ın Uludere İlçesi Ortasu köyü kırsalında Irak sınırına yakın bir yerde dün gece düzenlenen hava operasyonunda 35 kişi öldü." Kullanılan tümleç ve kipler ilgi çekici: "hava operasyonunda 35 kişi öldü." 35 kişi otobüs kazasında can verse daha çok sempati ve merhamet toplardı herhalde haberin yazarından.

Haberin altında da şu masumcuk kutucuk var, haberin nispeten tarafsız tonu rahatsız etmiş sanırım:


Milliyet


Milliyet, SON DAKİKA kutusunda şu başlıkla bir haber veriyor: "AK Parti ölenlerin sivil olduğunu kabul etti" Aynı flash kutuda "PKK'lı diye jetlerle vurulanların çoğu 30 yaş altında" ifadesi de var. Yani buradan Milliyet'in en sağduyulu başlığı attığını söyleyebiliriz şimdilik.

Şimdilik diyorum, çünkü modüldeki ilk 3 haberin başlığı şöyle: "BDP'liler Taksim'i savaş alanına çevirdi", "BDP'li Önder: İkinci 33 kurşun vakası yaşandı. İsyan edin demektir bu", "Bunu söyleyen bir milletvekili... Bırakın vatandaş biraz molotof atsın" (Bu haberin doğruluğu şaibeli, henüz teyit edilmedi)

Milliyet'in derdinin sağduyu mu, yoksa kızıştırıcı propaganda mı olduğu konusunda kararsız kalmamak mümkün değil.

Radikal


Radikal'de esas haber anasayfadaki modulün ikinci sırasında, başlık "Savaş uçakları sivilleri vurdu". Şunca haberde "kişi, şahıs, kaçakçı" diye değinilen maktüllere "sivil" demek ilk Radikal'in aklına gelmiş. Radikal'ın modülündeki diğer haberler de bölgeye değinmekte: "Görgü tanığı: Cesetlerin bazılarında kurşun izi var", "İstanbul'dan Yüksekova'ya kadar Uludere protestosu", "BDP 3 günlük yas ilan etti: Bu aleni bir katliam, ölenlerin tamamı köylüler" modülde ön sıralarda yer bulmuş haberler. Radikal'ı kutlamak lazım.

Yeni Şafak


Bu gazetemiz de temkini elden bırakmayan bir ilk haber vermeyi tercih etmiş. Modülde yer alan haberin başlığı "F-16'lar PKK'lı diye köylüleri mi vurdu?" Sorunun cevabının evet olduğunu kamu uzun süredir biliyor, lakin Yeni Şafak soru işaretini henüz giderememiş durumda. Haber metni ise nispeten objektif, iddialara ve Valilik açıklamasına yer verilmiş.

Habertürk


Olaya karşın nispeten adil bir tutum da Habertürk'ten gelmiş. Modüldeki haberler Radikal'de olduğu gibi -bağlam farklı olsa da, mesela BDP'nin açıklamalarına yer verilmemiş- azamiyetle bu olay hakkında. Konuyla ilgili ilk haber tıpkı Yeni Şafak gibi "F-16'lar PKK'lı diye köylüleri mi vurdu?" başlığıyla verilmiş, lakin devamındaki şu ifade nispi bir sağduyu getiriyor habere: "Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyünde yaşayan vatandaşlardan 35 tanesi dün gece F-16 uçaklarından açılan ateş sonucu öldürüldü. İddialara göre bu 35 kişi yaşamlarını kaçakcılık yaparak kazanıyorlardı ve bölgedeki karakol komutanının da bu durumdan haberi vardı." Haberin "öldü" yerine "hayatını kaybetti" deyişini kullanması da daha insani bir sunum getiriyor, onun da altı çizilmeli.

Bu inceleme doğrultusunda anaakım medyanın yaklaşımını değerlendirecek olursak:

1. Radikal
Mansiyon: Habertürk
Fasarya: Diğerleri

şeklinde bir sıralama uygun olacaktır.

Ekleme: Sosyal medyadaki yansımalar için @nhacizade'nin şu çalışmasına bakabilirsiniz.

Yarın: Uludere Katliamı'na kamunun verdiği tepkiler.

22 Aralık 2011 Perşembe

Soykırım Tutarsızlıkları

Uzun uzadıya girizgâh yapmaya gerek yok. Mesele güneş tutulması vs. doğa olayları gibi her sene belirli dönemlerde karşımıza çıkıyor zaten: "X ülkesi soykırımı tanıyacakmış!", "Y ülkesi soykırımı inkar etmeyi suç ilan etmiş!" falan filan. Tabii bu "kendi içinde var olan" hala daha nispeten kapalı toplumumuz için büyük travma.

Öncelikle algının kapılarını biraz açalım:

1. Şu anda 20 ülke Ermeni soykırımını resmi olarak tanımış durumda.
2. Gayssot Act diye bir şey var, insanlık suçlarını inkar etmeyi suç olarak tanımlıyor. Bunun üzerine aktif bir tartışma var zaten.
3. Yahudi soykırımını reddetmeyi suç olarak tanımlayan (aralarında Bosna Hersek'in de olduğu) da bir sürü ülke var.

Yani özetle, biz kulaklarımızı kapatıp "la la la" diyebiliriz, ama Avrupa'da bu konu, bizim çapımızın çok dışında bir şekilde tartışılıyor. Bizim çapımızın çok dışında, çünkü bizden hala şaka gibi tepkiler geliyor. Zaten esas derdim de o:


1. Tarihi tarihçilere bırakalım!


Tez: "Devletler soykırım konusunda bir şey yapmamalı, tarihçiler karar versin."

Sorular:

- Halihazırda bir sürü tarihçi orada olan katliamları belgesiyle ortaya koymuş ve de soykırım olduğu konusunda kanaat bildirmiş durumda. Bu tarihçilerin nesi yanlış? Yoksa sizin demek istediğiniz "tarihi bizim dediğimizi diyecek tarihçilere bırakalım" mı?

- Türkiye Cumhuriyeti bu konuda araştırma yapmak isteyen tarihçilere arşivlerini sonuna kadar açmış mıdır? Mezarları araştırmak isteyenlere hiçbir sorun çıkartmamış mıdır?

- Madem tartışmalı tarihi tarihçilere bırakmak lazım, neden Başbakan Dersim Katliamı'ndan dolayı özür dilemiş de "konuyu tarihçilere bırakalım" dememiştir?

- Dünya üzerinde siyasi ve toplumsal boyutta hiç tartışılmamış, sadece tarihçilere bırakılmış katliamlar hangileridir?

Doğru argüman: "Bu konuyu hukukçulara bırakalım, soykırım olup olmadığı uluslararası düzeyde bir karara bağlansın."

2. Fransa da Cezayir'de soykırım yaptı!


Tez: "Onlar da soykırım yaptı, bak biz de yasa geçiririz."

Sorular:


- "de" kelimesinin anlamını biliyor musunuz? Bu argümanda dolaylı olarak soykırımı kabul ettiğinizin farkında mısınız?

- Başkasının tarihinde olayların sizin tarihinizde olanların gerçeklenmesiyle ne gibi bir alakası vardır? "Almanlar yenilince biz de yenildik" sözünün yalan olduğunun farkında mısınız?

Doğru argüman: "Biz kendi tarihimizle yüzleştik, özrümüzü diledik, sonraki adımları atmaya hazırız. Fransa'nın da kendi tarihi konusunda aynı şeyi yapmasını tavsiye ediyoruz."

3. İfade özgürlüğü!


Tez: "Ben istersem soykırımı reddedebilirim, hani Avrupa ifade özgürlüğünü savunuyordu?"

Sorular: 


- Bu tartışmaya ve yasa tasarısına dair hiçbir şey okudunuz mu? Temel argümanın "soykırımı inkar etmenin bir topluluğa karşı nefret suçu işlemek" olarak yorumlanması olduğunun farkında mısınız? Yoksa her "bence soykırım değil" diyenin cezalandırılmayacağını biliyor musunuz?

- Kendi Ceza Kanunu'nda 301. madde gibi bir madde olan, doğru düzgün tanımlamadığı "Türklüğe hakaret" mefhumu sebebiyle "soykırım oldu" diyen Orhan Pamuk'u yargılayan bir ülke olarak "ifade özgürlüğü" konusunda konuşma hakkına sahip misiniz?

Doğru argüman: "Türkiye, ifade özgürlüğü üzerinde hiçbir engelin olmaması gerektiğine inanır ve yasalarıyla da bu durumu güvence altına alır. O yüzden Fransa'nın yasa tasarısı temel prensiplerimize aykırıdır."

*   *   *

Soykırım konusunda bir çok abuklama mevcut, lakin en son gündeme gelen fikriyatı bir didkleme ihtiyacı hissettim. Yoksa sayfalar yetmez bu konuyu anlatmaya.

Tabii Almanya'da "Türklere kendi dilinde eğitim hakkı verilmeli" deyip bir sonraki gün "Türkiye'nin dili Türkçedir!" diye gürleyen bir başbakanın (mübalağa yok), ve tüm retoriğini ilkokul 3. sınıfta girdiği tartışmalardan besleyen bir ana muhalefetin ülkesinde tüm bunlar normal.

Not: Taner Akçam'ın şu makalesi de son derece faydalı.

15 Aralık 2011 Perşembe

Kişilik Testi: TMK'nın Neresindesiniz?

Güzel ülkemiz Türkiye demokratik prensipler doğrultusunda yeniden inşa edilirken, içimizdeki çürük yumurtaları elemek icap etmekte. Bunun için en geçerli yöntem de TMK. İşte bu test, sizin bu resmin neresinde olduğunuzu görmenize yardımcı olacak, gerekirse kendinize çeki düzen vermenizi sağlayacaktır. (Flash uygulamasını görmekte sıkıntı çekiyorsanız testi bu linkten de alabilirsiniz.) (Flash uygulamasını kullanıyorsanız, sorunun tamamını görmek için mouse imlecini sorunun üzerine getirmeniz gerekebilir.)



Quizzes by Quibblo.com | SnapApp Quiz Apps

9 Kasım 2011 Çarşamba

Senin devlet gibi, hükûmet gibi ta...

Van'da 5,6 büyüklüğünde bir artçı (veya yeni bir deprem) daha oldu. Bundan yaklaşık 1.5 saat önce. Bir otel ve birkaç binanın yıkıldığına dair haberler geliyor.

Çok yakın geçmişte olanların bir özeti:

- Doğruluğunu bilmemekle birlikte Hasip Kaplan twitter'dan "BDP Van belediyesinin 70 teknik elmanı reddedip, fasa fiso hasar tesbiti yapan 16 gündür kayıp bir hükümet var ortada." dedi az önce.

- Yardım konusundaki aczi tüm çabalara rağmen saklanamayan Kızılay, yine az önce yıkılan bina olmadığına dair açıklama yapıyor. Ne olduğunu bilmeden nasıl yardım edeceksin?

- Erdoğan Bayraktar şöyle demiş geçen depremden sonra: "'Vatandaşlarımız ağır hasarlı olan evlere kesinlikle girmesin. Sağlam olan ama sıva çatlağı, cam kırığı olanlar girsinler. Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsünün raporuna göre artçı depremler giderek azalıyor. Bu rapor doğrultusunda 5'in üzerinde bir artçı depremin olma ihtimali çok az. Bu artçı depremler vatandaşları korkutmasın.'"

- Deprem uzmanı Gündoğdu şu anda NTV'de bunun yeni bir deprem olduğuna ilişkin açıklama yaparken, bir başka uzman artçı olduğunu söyledi. Bundan şu an emin olamamaları çok doğal. Önemli olan Erdoğan Bayraktar'ın geçen depremin ardından söyledikleri:  "Depremin tarihine baktığımız zaman herhangi bir bölgede büyük deprem olduğu zaman 6.5 şiddetinden büyük olduğu zaman bundan sonra burada artçı depremler olacak. En kısa mesafe 150 km'yi etkileyecek. Büyük depremin olduğu yerde bir daha deprem olmaz. Dünyada bunun bir örneği görülmemiştir. Bugün diyebilirim ki Van merkez ve Erciş en güvenilir bölgedir. çünkü buradaki fay kırılmıştır, enerjisini boşaltmıştır. İlk 3 gün 6'ya yakın şiddetli deprem olabilir. Ondan sonra şiddeti azalır. 3 aya kadar bizim hissettiğimiz çok az ve hissetmediğimiz binlerce sarsıntı olur. Onun için burada özellikle ağır hasarlı binalar girilmesin. Yıkık binalara yaklaşılmasın. Bunun dışındaki binalara girilebilir."

- Bir başka twitter insanı, Beşir Atalay'ın "Otelde fazla müşteri yoktu" dediğini söylemiş. Şu an televizyonda otelde en az 100-150 kişi olduğu iddia ediliyor olması bir yana, "fazla" müşteri yoktu ne demek? "Artık üçün beşin hesabını yapmayıp topluca öldürüyoruz, s.ktredin 5-10 kişi varsa" mı? Ah o otelde sen de olsaydın!


- Yine doğrudan duymadım ve bilmiyorum doğru mudur ama doğruluğundan da şüphem yok; sıradaki halt da Beşir Atalay'dan gelsin: "Biz asıl hasar tespitini yarın yapacaktık."

- Bir de yine Bayraktar 29 Ekim'de "Ön hasar tespit çalışmalarının yüzde 95'i tamamlandı" demiş. Ee? Sonuç?


- Bu da var; linki şu aslında ama o link de nice insan gibi akp tarafından öldürüldüğü için buradan yakın.

Erdoğan Bayraktar, o yıkık binaların dışındaki binalar var ya...

Lan uzun uzun yazdım ama aslında söylemek istediğim bir tek şey var;

sizin yapacağınız işin ta ortasına sıçayım!



7 Kasım 2011 Pazartesi

Seçmece arama öbekleri serisi #5 (Tematik-Özel sayı)


Gün itibariyle -hatta ilk aramanın öğlen 2 gibi oluğunu düşünürsek, kurban kesim doğrama yüzme işlemleri bitip de eve gelip bilgisayara kavuştuğu andan itibaren- bütün Türkiye’nin merak ettiği bir tek soru var, sadece tam olarak şu an açılan feedjit sayfasına bakarak, memleketin dört bir yanından her dakika aranıp taranıp sorularak İşkembe’ye gelenlerin bir özetini verelim:

Istanbul arrived from google.com.tr on "Komünal İşkembe: Şubat 2010" by searching for işkembe nasıl beyazlatılır.
23:22:13 -- 40 minutes ago

23:01:16 -- 1 hour 1 min ago

21:44:15 -- 2 hours 18 mins ago

Sakarya arrived from google.com.tr on "Komünal İşkembe: Şubat 2010" by searching for işkembe nasıl beyazlatılır.
20:39:04 -- 3 hours 24 mins ago

Istanbul arrived from google.com.tr on "Komünal İşkembe: Şubat 2010" by searching for işkembe nasıl beyazlatılır.
20:35:44 -- 3 hours 27 mins ago

19:04:38 -- 4 hours 58 mins ago

17:51:17 -- 6 hours 12 mins ago

15:23:17 -- 8 hours 40 mins ago

14:07:18 -- 9 hours 56 mins ago

Aslında işkembenin nasıl temizlendiğini merak ettiğinizi sanıyorum. Ama yani şuraya bir tek kişi de “işkembe nasıl temizlenir?” diye gelmediği için, “milyonlarca insan yanılıyor olamaz” diyerek temizleme ve beyazlatma işlemlerinin farklı olduğunu düşünüyorum. Karmaşık hislere gark ettiniz beni. Gark.
Neyse, belki de blogda “temizlenir” kelimesi geçmiyordur ve her şeyin sebebi de budur. Sorunuzun yanıtı şurada, buyrun bir video, bir de yazı:


Afiyet olsun!


ps. itirafnoktakom - Bunca yıldır sizden sakladığımız tek şey; sitenin bütün trafiğinin %76,8'ini gerçekten işkembe, çorbacı ve işkembenin nasıl beyazlatılacağını merak eden insanlar oluşturuyor. geri kalan %23,2'lik kısım da biziz zaten, 20 tane yazarı var blogun. Dolayısıyla yeni sloganımız şöyle: 


"Komünal İşkembe: Kendin pişir kendin ye!"


Afiyet olsun demiş miydik?

5 Kasım 2011 Cumartesi

Öteki Bisiklet harekete geçti!

Ankara'da -neyse ki sadece sanal- bisiklet gruplarında son zamanlarda yaşanan çatışmalar bir yeni bisiklet grubu daha doğurdu!

Perşembe Akşamı Bisikletçileri Ankara grubunun geçtiğimiz baharda kan kaybettiğine ilişkin tartışmalar yapılıyordu bir süredir. Çok fazla katılamadığım ve yaz aylarını da yurt dışında geçirdiğim için şahsen bilemiyorum, ancak ben de tanıdığım bir dizi insanı bir süredir göremediğime göre muhtemelen doğrudur. Bu kan kaybının nedenini bilmiyorum, ama memlekette her nevi insan grubu içinde bölünmelere alışığız malum, yadırgamıyorum da. Yeri gelir bölünülür, yeri gelir birleşilir. Uzlaşılamadığı noktada bölünmek en iyisidir. Kangren meselesi... Ha, bununla birlikte bu bölünme tabii ki çok keskin bir şey değil, sonuçta bisiklet bu ve bisiklet gruplarından birine dahilsen öbürüne olamazsın ve de bu gruplar tamamen birbirinden kopuk gibi kurallar yok. Yeri gelir yardımlaşılır, bisiklet paydasında ortak bir şeyler yapılır. Ama o "yer" gelene kadar da madem ayrılık gerekiyor, ayrılınır...

İşte Öteki Bisiklet de böyle harekete geçen bir oluşum. Özellikle Çukurca'da yaşananlar ve Van'da olanların ardından olaylarla birlikte şahıslara ve düşüncelere de gelen tepkiler, böyle bir bölünmeyi başlattı. Diyalog deyince "terör" anlayanlar, barış dendiğinde "ama PKK çok rerörerö" diyenler, "deprem" deyince ilahlardan ve onların takdirlerinden dem vuranlar, kendisi her yaraya bayrağı sürüp de kendinden farklı olarak sürmek istemeyenlere saldıranlara bir tepki olarak ortaya çıktı. İşin ayrıntısını bulabileceğiniz manifestosu da bu yönde oluştu. Çok iyi de oldu, çok da güzel iyi oldu.

Bugün 5 Kasım 2011. Başka bir bisikletin mümkün olduğunu haykırmak üzere "Öteki Bisiklet" doğdu. Neyse ki tam vaktinde doğdu da, 6 Kasım'a kalmadı.

Öteki Bisiklet'i takip edebileceğiniz yerler, kişiler, kurum ve kuruluşlar şuralar:

Blog/İnternet sitesi: http://otekibisiklet.wordpress.com (otekibisiklet.org çok yakında!)

Barış!

3 Kasım 2011 Perşembe

Bari bugün söyleme

Bu adamla ilgili yazmayayım, uğraşmayayım, işin profesyonelleri kendisiyle yeterince ilgileniyor diyorum ama yine olmadı yine olmadı. Öncelikle, Van'da görünmeye gittiğinde sağ üst köşe kapak karikatüründeki gibi bir olay tecelli etmişti daha geçen gün---->

Saçmalıklara doyamayan hükûmetin saçmalıklara ve gaflara doyamayan içişleri bakanı İdris Naim Şahin, Bianet'in haberine göre bugün de, yani devlet-i alimizin ve Kaan Sezyum'un deyimiyle cüce yargının hepimize N.Ç. şahsında tecavüzünün hemen ardından şöyle demiş:

"Bakan Şahin BDP'nin Anayasa Komisyonu üyesi Prof. Dr. Emine Büşra Ersanlı'nın KCK operasyonunda tutuklanmasının ardından, "Sayın profesörümüzün anladığım kadarıyla bu yapıyla bir bağlantısı olduğu. Sanki dersimiz siyaset, konumuz da Türkiye Cumhuriyeti'nde halk nasıl ayaklandırılır, sebepsiz yere, kandırılarak, Türkiye Cumhuriyeti nasıl bölünür derslerinin hocalığını yapmak durumundaymış diye duyuyoruz. Eğer bunlar yanlışsa yanlış hesap bir yerden döner. Sadece yargıçlar Berlin'de değil yargıçlar Türkiye'de vardır ve biz Türk yargısına Türk yargıçlarına güveniyoruz" açıklamasını yapmıştı."

Tamam, konuşmayı bilmiyorsun. Yine tamam, belli kalıplar var "yargıya güveniyoruz", "karşılığı misliyle verilecek", "bıçak kemiğe dayandı", "hesabı sorulacak", "adalet yerini bulacak" gibi, ama konu her ne olursa olsun bu söylediğini bugün, memlekette yargıya güvenen tek insan grubunun yasama organı ve mütecavizler olduğu sırada söylemek gerçekten çok enteresan bir kafanın ürünü. Gerçi bütün eşşeklerinizi (2 ş'li) yargıya atadınız, şimdi güvenirsiniz tabii. Biz de önce eşşeği yasamaya bağlayıp sonra demokrasiye güveniyoruz da, sizin eşşekler daha güvenilir demek ki.



Alternatif Akif Beki çıkarımları


Bugünkü "Sansür varsa mizah niye satmıyor?" başlıklı yazısında muhterem "Sansür kriterlerinden biri de mizah. Bir siyasi düzende kaliteli mizah üretilemiyorsa orada baskı yoktur." buyurmuş. Ya ben lan neyse bir şey demiyorum...


Önce sana sansürün resmini çizeyim mi Akif? Bak;

"sansür 
isim Fransızca censure

1 .     Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükûmetçe önceden denetlenmesi işi, sıkı denetim:
       "Basın, sözde özgürlüğe kavuşmuş, sansür kaldırılmıştı."- H. Topuz.
2 .     Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin yayınının ve gösterilmesinin izne bağlı olması, sıkı denetim."

Sansürün tek yolu yasal olarak engellemek değildir bir kere. Düşüncenin ve ürünlerinin önüne koyulacak her nevi engel ve üzerinde oluşturulacak her türlü baskı sansürdür. Ne olur, bu senin görünürde yaptığın sansür olmaz da otosansür olur. Dolayısıyla herhangi bir kişinin söylemekten/yazmaktan/çizmekten korkup da vazgeçtiği her şeyin günahı senin boynuna olur da kimsenin ruhu duymaz.

Lan ağzını kırdığım (dua et kamuya açık alandayız, bu kadar diyebiliyorum), hadi mizahtan başlayalım; Salih Memecan'dan başkasını takip etmiyor musun sen? Harakiri diye bir dergi vardı, duydun mu? Duymadın muhtemelen çünkü ikinci sayıdan sonra en az seninki kadar güzel kafalar yüzünden kapanmak zorunda kaldı.  Baruter'e ne oldu haberin var mı? Erdem Büyük'e? Yayınını, sitesinde Türk bayrağı dalgalandırıp yanında "bu site Türkiye'de sansürlüdür" bannerıyla sürdüren Richard Dawkins'den haberdar mısın? Ahmet Şık'ı, Nedim Şener'i tanımıyor musun? Türünün tek örneği olsa keşke denen yayınlanmadan toplatılan kitabı biliyor musun peki? Haydar kimdir, neden kendisine ulaşmamızı engelliyorlar, erotik bir insan mıdır nedir fikrin var mı? Kendi gazetende yazan insanları da mı okumuyorsun? Hadi Özgür Mumcu daha bugün yazmış, Ezgi Başaran'ın dün yazdığını da mı okumadın? Açılan pankartlara verilen yıllarla ölçülen hapis cezaları, Ergenekon, KCK derken hiçbir yasal dayanağı olmadan içeri tıkılan ve tıkılmaya devam eden insanlar... Genç-Sen nedir ve Türksel'in aptal "gençsen x'eceksin" reklamlarından başka bir şey ifade eder mi sana? Muhtemelen etmez, dolayısıyla kapatılmış olması da bir şey ifade etmez. Buraya "Ölüm Pornosu" yazsam tövbe der tıklamazsın değil mi? Çevirmen ve yayıncıya açılan davadan da haberdar olamazsın tabii öyle olunca... Bu kadar mı aciz, gündemden bu kadar mı uzaksın? "Hiç eşek görmediysen b.kuna da mı basmadın?" derler insana... Ha, bunun üstüne de bana çağrıştırdığın iki dize var sadece:

"cihan-ârâ cihan içindedir ârâyı bilmezler
ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler


Senin bu güzel kafan daha fazla yorulmasın diye ben de alternatif birkaç çıkarım yaptım. 1 haftalık yazı çıkar sana buradan:

- "Allah yoksa her şeyi kim yarattı?"
- "Açlık sınırı bin liranın üstündeyse memleketin yarısı neden ölmüyor?"
- "Kızılay acizse o kadar yardım Van'a nasıl gitti?"
- "Hükümet beceriksizse nasıl 2 dönemdir iktidar oluyor?"
- "Melih Gökçek beceriksizse neden 20 yıldır iktidar olup hala da pişkin pişkin 'Beşinci dönem için de adaylığımı koyacağım' diyebiliyor?"
- "N.Ç.'nin kendi rızası varsa neden tecavüz sayılıyor?"
- "KCK yoksa Zarakolu kim?"
- "Ben insansam neden vicdanım yok?"

Lanet olsun ki sana 15 dakikamı ayırdım. Hani şu sıralar çok popüler olan "kanını yerde komamak" misali, "zamanımı yerde koma" ve sen de 15 dakikanı ayırıp burada yazdıklarıma, o bağlantılara bir bak olur mu? Yoksa bana 15 dakika borçlusun, cehennemde yanarsın. 

30 Ekim 2011 Pazar

İki Film Birden - Aburcubur Adam 1 ve 2

Çocukluğumda evde çok sevdiğim birkaç kaset vardı. Biri kapağında kendi kafası fotoşoklanmış bir ördek fotoğrafı olan Ali Avaz kasedi; biri adı ya da soyadı Coşkun olan ve benim "mavi kaset" diye andığım bir enstrümantal kaset; diğeri de bir Aşık Mahzuni Şerif kasedi idi. Özellikle Aburcubur Adam şarkısını çok severdim. Yıllar sonra bugün tekrar dinledim de, yine sevdim.

Facebook'ta Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın bir videosu dönüp duruyor şu ara, "bulut sistemi, abur cubur" falan diye. Memleketin bu artık başta internet olmak üzere her nevi iletişim teknolojisinden sorumlu adamı mevzubahis videoda şöyle diyor:

"bu bulut sistemi dedikleri birşey var. şimdi, son zamanlarda herkes oraya birşey atıyor, gelen oradan işine yarayanı, alıyor kullanıyor, ben böyle anlıyorum belki farklı birşeydir. şey yok artık, böyle, sistematik birşey yok, abur cubur dolduruyorsun, herkes ihtiyacını oradan alıyor ama hiç de karışmıyor. istediğini buluyorsun. bu bilişim, fazla kafa yorarsan sıyırırsın. kullanacaksın, nimetlerinden kullanıp, yararlanıp işini göreceksin, kafayı taktın mı o zaman işin kötü. çok fazla, hikmetine fazla şey yapmamak lazım." (sözlük'ten çalıntı deşifre)

Yani diyecek hiçbir şeyim yok kendisine haliyle. Sadece Aşık Mahzuni Şerif'in "Abur Cubur Adam"ı geldi aklıma doğrudan semantik bir çağrışımla. Akabinde bir de ne göreyim; başıma bir iş gelmeyecekse şu an çağrışmadan daha fazlasını yaşıyorum "Gül boyanmış kara yılan abur cubur Abdullah falan"...

"içi yalan, dışı yalan
her bakışı bin bir plan
gül boyanmış kara yılan
abur cubur abdullah

etme dedim, tutma dedim
dostluğu unutma dedim
sana verdiğim lokmayı
çabuk biter, yutma dedim

abur cubur adam
ben seni nidem
daha kendini bilmezsin
kimdir yanındaki madam

bir elinde kamerası
sanarsın film ağası
her dolapta numarası
abur cubur abdullah

etme dedim, tutma dedim
dostluğu unutma dedim
sana verdiğim lokmayı
çabuk biter, yutma dedim

abur cubur adam
ben seni nidem
daha kendini bilmezsin
kimdir yanındaki madam

der mahzuni tövbe olsun
böyle dost düşmana kalsın
şeytanlar namazın kılsın
abur cubur abdullah

etme dedim, tutma dedim
dostluğu unutma dedim
sana verdiğim lokmayı
çabuk biter, yutma dedim

abur cubur adam
ben seni nidem
daha kendini bilmezsin
kimdir yanındaki madam" (sözlük sağolsun)