2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com
gazetecilik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gazetecilik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2011 Perşembe

Alternatif Akif Beki çıkarımları


Bugünkü "Sansür varsa mizah niye satmıyor?" başlıklı yazısında muhterem "Sansür kriterlerinden biri de mizah. Bir siyasi düzende kaliteli mizah üretilemiyorsa orada baskı yoktur." buyurmuş. Ya ben lan neyse bir şey demiyorum...


Önce sana sansürün resmini çizeyim mi Akif? Bak;

"sansür 
isim Fransızca censure

1 .     Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin hükûmetçe önceden denetlenmesi işi, sıkı denetim:
       "Basın, sözde özgürlüğe kavuşmuş, sansür kaldırılmıştı."- H. Topuz.
2 .     Her türlü yayının, sinema ve tiyatro eserinin yayınının ve gösterilmesinin izne bağlı olması, sıkı denetim."

Sansürün tek yolu yasal olarak engellemek değildir bir kere. Düşüncenin ve ürünlerinin önüne koyulacak her nevi engel ve üzerinde oluşturulacak her türlü baskı sansürdür. Ne olur, bu senin görünürde yaptığın sansür olmaz da otosansür olur. Dolayısıyla herhangi bir kişinin söylemekten/yazmaktan/çizmekten korkup da vazgeçtiği her şeyin günahı senin boynuna olur da kimsenin ruhu duymaz.

Lan ağzını kırdığım (dua et kamuya açık alandayız, bu kadar diyebiliyorum), hadi mizahtan başlayalım; Salih Memecan'dan başkasını takip etmiyor musun sen? Harakiri diye bir dergi vardı, duydun mu? Duymadın muhtemelen çünkü ikinci sayıdan sonra en az seninki kadar güzel kafalar yüzünden kapanmak zorunda kaldı.  Baruter'e ne oldu haberin var mı? Erdem Büyük'e? Yayınını, sitesinde Türk bayrağı dalgalandırıp yanında "bu site Türkiye'de sansürlüdür" bannerıyla sürdüren Richard Dawkins'den haberdar mısın? Ahmet Şık'ı, Nedim Şener'i tanımıyor musun? Türünün tek örneği olsa keşke denen yayınlanmadan toplatılan kitabı biliyor musun peki? Haydar kimdir, neden kendisine ulaşmamızı engelliyorlar, erotik bir insan mıdır nedir fikrin var mı? Kendi gazetende yazan insanları da mı okumuyorsun? Hadi Özgür Mumcu daha bugün yazmış, Ezgi Başaran'ın dün yazdığını da mı okumadın? Açılan pankartlara verilen yıllarla ölçülen hapis cezaları, Ergenekon, KCK derken hiçbir yasal dayanağı olmadan içeri tıkılan ve tıkılmaya devam eden insanlar... Genç-Sen nedir ve Türksel'in aptal "gençsen x'eceksin" reklamlarından başka bir şey ifade eder mi sana? Muhtemelen etmez, dolayısıyla kapatılmış olması da bir şey ifade etmez. Buraya "Ölüm Pornosu" yazsam tövbe der tıklamazsın değil mi? Çevirmen ve yayıncıya açılan davadan da haberdar olamazsın tabii öyle olunca... Bu kadar mı aciz, gündemden bu kadar mı uzaksın? "Hiç eşek görmediysen b.kuna da mı basmadın?" derler insana... Ha, bunun üstüne de bana çağrıştırdığın iki dize var sadece:

"cihan-ârâ cihan içindedir ârâyı bilmezler
ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler


Senin bu güzel kafan daha fazla yorulmasın diye ben de alternatif birkaç çıkarım yaptım. 1 haftalık yazı çıkar sana buradan:

- "Allah yoksa her şeyi kim yarattı?"
- "Açlık sınırı bin liranın üstündeyse memleketin yarısı neden ölmüyor?"
- "Kızılay acizse o kadar yardım Van'a nasıl gitti?"
- "Hükümet beceriksizse nasıl 2 dönemdir iktidar oluyor?"
- "Melih Gökçek beceriksizse neden 20 yıldır iktidar olup hala da pişkin pişkin 'Beşinci dönem için de adaylığımı koyacağım' diyebiliyor?"
- "N.Ç.'nin kendi rızası varsa neden tecavüz sayılıyor?"
- "KCK yoksa Zarakolu kim?"
- "Ben insansam neden vicdanım yok?"

Lanet olsun ki sana 15 dakikamı ayırdım. Hani şu sıralar çok popüler olan "kanını yerde komamak" misali, "zamanımı yerde koma" ve sen de 15 dakikanı ayırıp burada yazdıklarıma, o bağlantılara bir bak olur mu? Yoksa bana 15 dakika borçlusun, cehennemde yanarsın. 

8 Nisan 2010 Perşembe

Tarafsız gazetecilik: veya nasıl bir halk savaşı sorgulamayı bırakıp bombaları sever?

12 Temmuz 2007'de Bağdat'ın banliyölerinde iki Apaçi helikopteri devriye geziyor. Helikopterdeki askerler internet kafede savaş oyunu oynayan kafadarlar kadar şen. Siz namlunun ucundakilere insandan ziyade o simulatör eğitimlerinde düzineyle indirdiğiniz sanal hedeflerden farksızmış gibi yaklaşan pilotlar... Daha da acısı böyle yaklaşmak için eğitilen siz pilotlar, askerler... Size sesleniyorum: Eğer hükümetinizin o teröre karşı ilan ettiği savaştan döndükten sonra kafayı çizip intihar etmediyseniz henüz; ama ciddi ciddi düşünüyorsanız bunu... Yani vicdanınızda derin yaralar psikolojinizde onulmaz hasarlar oluştuysa tüm o yerine getirdiğiniz emirlerden sonra... Kendinize kıymayın sakın. Artık roketatarların, roketatar sandığınız kameraların tehdidi altında olmadığınıza göre gelecek nesiller için faydalı bir şey yapın. Savaşı yaşamış insanlar olarak savaşı anlatın herkese. "Gitmeyin!" deyin kardeşlerinize, ne kadar para verirlerse versinler, ne kadar çaresiz kalırsanız kalın alet olmayın deyin onlara. Ve fakat normal yaşantınıza kaldığı yerden devam etmekteyse bazılarınız. Yaptıklarımızdan, bize yapmamızı söyledikleri şeyleri yerine getirdiklerimizden pişman değiliz diyebiliyorsanız, size güzel bir haberi var New York Times'ın. Gazetenin danıştığı "uzmanlara" göre o kokpitlerin içinde ne yaptıysanız hayatta kalmak için yapmışsınız. Ne dediyseniz ölenlerin arkasından hedefinizle empati kurmamak için, ve böylece yarın tekrar"düşmanlarınızı" kaldığınız yerden öldürmeye devam edebilmek için demişsiniz bunları. Nedense hiç bir uzman -hadlerine olmadığı için belki de- sizleri savaşa çağıranlara, eğitenlere bir iki çift laf etmemiş. Asker psikolojisinde uzman, insanlıkta amatör olduklarından sanırım. Yani uzun lafın kısası demokratım diye geçinen medya bile siz vicdan azabı duymayın, arabalarının tamponlarında koca puntolu "SUPPORT OUR TROOPS" çıkartmaları taşıyan vatanperver halkınız gücenmesin diye tarafsız gazeteciliği ayaklar altına almış. Yalnız bir de size şu maziyi hatırlatan videoyu koymasalarmış daha iyimiş be kardeşim !

11 Ekim 2009 Pazar

Ayın bombalanması ya da gazetecilikteki bir popülarite ve kışkırtma örneği

Bildiğimiz gibi geçtiğimiz günlerde NASA Ay'da su bulmaya yönelik araştırmalarının bir parçası olarak Ay'a füze yollayıp Ay'ı bombaladı. Ne yazık ki gazeteler bu olayı tamamen faklı bir şekilde yorumladı ve gazetecilikten biraz daha nefret etmemi sağladı. Bu haberi duymamı sağlayan haber Radikal 'den geldi. Bu linkteki haberde zaten ilk göze çarpan haberin başlığının yanlış yazılmış olması ve bu kadar gün geçmesine rağmen hala düzeltilmemesi. Ama tabii ki haber başlığının dediği yapılan yazım hatasından çok daha vahim: NASA Ay'da savaş çıkaracak. Bu başlığın ne kadar saçma olduğundan bahsetmeme gerek bile duymuyorum. Internet gazeteciliği parasını tıklanan haberlerden çıkarıyor. Okurlara saygı göstererek, yanıltıcı bir başlık koymasaydı büyük ihtimalle aldığı tık sayısının yarısından azını alırdı.   Bugün de Radikal'de bu konuyla ilgili Gündüz Vassaf 'ın yazısını daha doğrusu şiirini görüyoruz. Gündüz Bey'in kim olduğunu bilmiyorum, kültürsüzlüğüme verin ama bu yazıdan anladığım kadarıyla Radikal'in Yılmaz Özdil'i olur kendisi (Evet, kavgada bile söylenmez). Şiirde Obama'nın Ay'a bombanın atıldığı gün Nobel Barış ödülü almasından bahsediyor. Hiroşima'ya ve Amerika'nın aslında Ay'a çıkmadığına yönelik komplo teorilerine gönderme yapıyor. Yani illa ki bir paralellik kuracaksan en azından Nobel'in parasının dinamitlerden geldiğini söyle ve aslında Nobel'in bu ödülleri dünyada barışın, teknolojinin ve medeniyetin yükselmesi için dağıttığını ama dinamitler yüzünden yılda kaç tane insanın öldüğünü söyle... Ay'da su bulma çalışmaları, bilimsel anlamda kazançların yanı sıra, uzayda insanların kolonileşme çalışmaları konusunda önemli bir adım. Bu kolonileşme insanların parazitler gibi her zaman yayılmak istediğininin de bir göstergesidir elbette. Fakat bu haberi gezegenler arası savaşların başlangıç noktası olarak göstermek, insanları korkutmaktan ve kışkırtmaktan başka bir şey değildir.