2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com
Uludere Katliamı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Uludere Katliamı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ocak 2012 Çarşamba

Kötülük Kavramı ve Uludere

İnsanlığın sahip olduğu en büyük zaaflardan birisi ikicil düşünme sistemi. Bir kavramın varlığını, ancak onunla arasına kesin hatlar çizilmiş zıttının da varlığıyla anlamlandırabilmek, asırlar boyunca bu epistem ile şekillenmiş kültürümüzün bize bıraktığı, ve sınırların hızlıca kalktığı dünyada omuzlarımızda iyiden iyiye yük olmaya başlayan talihsiz bir miras.

Dünyayı bu ikicillik dahilinde anlamlandırma, çocukluktan itibaren farklı formlarda empoze edilen bir fenomen; ve bu takviyenin en sık rastlanan formundan birisi de "iyi" ile "kötü"nün mücadelesi. Semavi dinlerdeki şeytan olgusundan, masallardaki sınırları açıklıkla çizilmiş ve parmakla gösterilebilecek kadar berrak, popüler görsel ürünlerdeki her dakika kötülük yapmayı düşünen ve sonunda iyi kahraman tarafından mağlup edilecek karakterlere kadar kötü imgesi çoğunlukla net oluşturulmuş durumda.

Bu dikotomiyle (ikileşim) aynı anda oluşan iyilik ve kötülük kavramları da, eylemlerin niteliğinden failin niteliğine bir geçişleme yaratıyor. Kültürel olarak şekillenmiş düşünce sistemimizde iyi insanın yaptığı eylemler iyilik, kötü insanın yaptığı eylemler kötülük olarak kodlandığı, ve bu kodlama mümkün mertebe kati sınırlarla belirlendiği için, bir noktadan sonra "iyi" intibası mühürlenmiş öznelerin kötülük yapma olasılığı ortadan kalkıyor.

Daha açık şöyle diyebiliriz: "İyi insan iyilik yapandır, kötü insan kötülük yapandır" imgesi, zamanla "iyi insan kötülük yapmaz, kötü insan iyilik yapmaz" gibi bir genel kabule yol açıyor. Halbuki bu bakış açısı, insanların çıkarları doğrultusunda da hareket edebileceğini, farklı değer yargılarıın "iyi" ve "kötü" gibi kavramları farklı değerlendirebileceğini, "iyi" ya da "kötü" imajının içten var olan değil, bizzat dışarıdan şekilenen bir olgu olduğunu göz ardı ediyor. Yani yataktan kalkıp "bugün ne kötülük yapsam" diye el ovuşturan bir insanın var olduğunu düşünüyoruz, ama o insanın da kendi değer yargı sistemince o eylemleri "iyi" olarak onaylıyor olabildiği gerçeğini unutuyoruz.

*   *   *

Uludere Katliamı'ndan sonra, bu "kötülük" yapacağına inanamazlık halinin ilginç yansımalarını gözlemlemek mümkündü. Bunun en ilginç örneği Erdoğan'ın ayaküstü yaptığı açıklaması idi (ki bu yüzden daha değerli)

"Bir defa hiçbir devlet halkını kalkıp da kastı mahsusa ile bombalamaz. Geçmişte bu tür şeyler belki yapılmış olabilir. Ama bizim iktidarımız döneminde böyle bir şey olması mümkün değildir."


Peşisıra söylenmiş bu üç cümlede iki adet ilginç çelişki var. Birincisi Erdoğan'ın "hiçbir devlet yapmaz" dedikten sonra (burada devlete yukarıda değindiğim mutlak iyi payesi biçilmekte) hemen "geçmişte bu tür şeyler yapılmış olabilir" demesi. Hiçbir devlet yapmaz böyle bir şey, ama yapmış olabilir? İkinci çelişki ise, nesnel olarak var olan kötülüğü kabul etmek zorunda kaldıktan sonra "ama bizim iktidarımız yapmaz" demesi, ve kendi iktidarına mutlak iyi payesi biçmesi.

Erdoğan bu gerekçelendirmesinde de yalnız değil, zira olaydan sonra çok sayıda "siz iyi bir insansınız, biliyoruz öyle bir şey yapmazsınız ama sizin etrafınızda kötü insanlar var ve böyle şeyler yaptırıyorlar" temalı yazı da yayınlandı, özellikle de Erdoğan'ın manşetinden dolayı yukarıda alıntıladığım söyleminde bizzat çattığı Taraf gazetesinde. İşin daha komiği, iktidar ile gazete arasında bu diyalog yaşanırken, Taraf'a mutlak iyi ya da mutlak kötü payeleri biçmiş olanlar da bu hususta çatallaşıp kendi aralarında tartışmaya başladılar.

*   *   *

Bu yaşananların unuttuğu gerçeklik ise şu: "Kötülük", öznenin niteliğinden bağımsız olarak da var olan bir kavramdır. Bir insanın başına, onun "kötü" olarak nitelediği bir olay gelirse, failin niteliği ne olursa olsun bir "kötülük" gerçekleşmiştir.

Şu en temel çelişkiyi unutuyoruz: İki arkadaşınızın çıkarlarının çatıştığı bir durumda, bir eylemde bulunma zorunluluğunuz doğdu. Ne yaparsanız yapın, bir arkadaşınız bu eyleminizden dolayı zarar görecek. Birine "iyilik" yaparken, diğerine "kötülük" yapmış olacaksanız. Siz kendinizi ister "iyi", ister "kötü" olarak tanımlayın, eylemlerinizin maruz kalan açısından niteliği değişmeyecektir.

Bu durumda "iyi" insan ile "kötü" insanı tanımlamak için önemli bir kavramı gündeme getirmek gerekiyor: Farkındalık. Eğer siz, arkadaşınızın "kötü" eyleminizden zarar gördüğünün farkındaysanız ve onun gördüğü zararı yok etmek için de bir çaba sarf edecekseniz, o zaman "iyi" bir insan olduğunuzu savlayabilirsiniz. 

*   *   *

Özetle: İyi olabilmek için, kötülük yaptığını bilebilmek gereklidir. İyi olduğunu sanan insan, kötülük yapamayacağını düşünüp, eylemlerinin vardığı yeri göz ardı/inkâr edendir. Bu nitelikler koşulsaldır, eyleme bağlıdır, süreklilik göstermez.

Uludere'de 35 masum insanın bombalanarak katledilmesi, ister hata olsun ister komplo, ister kasıtsız olsun ister kasıtlı, ister X yapmış olsun ister Y, kötü bir eylemdir. Bu fiille doğru düzgün yüzleşemeyen herkes de bu yapılmış kötülüğün ortağıdır, kendisini iyi olarak konumlasa da.

30 Aralık 2011 Cuma

Uludere: Kürt Değil, Türk Sorunu

Dün anaakım medyanın katliam haberini sunuşundaki, hafif tabirle, tutarsızlıklara (ağır tabir de gene bu kelimenin içinde, bir kaç harf atmanız gerek sadece) değinmiştim. Bugün medyanın gıyabında "ama bunu istiyorlar" bahanesi ardına sığındığı "halk" tepkisini, daha doğrusu Türk halkı tepkisine değinelim örnekli anlatımlı bir şekilde.

Öncelikle dikkatimi çeken şu oldu: PKK'nın şiddet eylemlerinden sonra çoğunluk BDP'ye "şiddeti kına" baskısı yapardı. Dünkü eylemden sonra bu baskıyı, bu kınamayı yapanların genel nüfusa oranı oldukça düşük kaldı. İşin daha da vahimi, tıpkı BDP'nin eleştirildiği gibi, bu insanlar hemen devlet adına bahaneler dizmeye başladılar. Hele ki ne bahaneler (aşağıdakilerin hepsi gözlemlenmiş gerçek söylemlerdir, uydurmuyorum. Ki uydursam da bu kadarını uyduramazdım):

- Onlar da kaçakçılık yapmasalardı. Oradakiler bizzat devlet gözetiminde kaçakçılık yapıyorlar, askeriyenin haberi olarak sınırı geçiyorlar ama olsun. Hem zaten bütün kaçakçılık yapanlar tepelerine bomba yağdırılarak katledilmelidir.

- 50 kişi kaçakçılık yapmaz. Bunu diyen oldu. Kendisine "siz yetkili bir abiye benziyorsunuz, kaç kişi kaçakçılık yapar maksimum?" diye sordum, cevap olarak yine "50 kişi yapmaz" dedi.

- Ergenekon'un son nefesi bu. Ergenekon diye var olduğu iddia edilen bir örgüt, önce "geniş bir ağ" haline geldi, sonra bir "fikriyat" olarak nitelenmeye başladı. Artık memleketin başına kötü ne gelirse Ergenekon adlı mitolojik (ironik tesadüf) kavramdan biliyoruz.


MGK'da karar alınmadığı sürece "devlet katletti" diyemeyiz. "Atatürk milliyetçiliği" kavramından daha içi boş bir hal alan "vesayet" kavramının apolojistlikte bireyi getirdiği son nokta.


- Vahim hata/istihbarat hatası. Bir insan hata yapar ve sonrasında özür diler. Devletler için de aynı şey geçerli olur "tazminat" şeklinde mesela. Ama devlet hata yapıp 35 vatandaşını bomba ile öldürürse "bir hatadır oldu" deyip geçiştirilemez. Ayıptır, günahtır.

Ha, bir de sorsan çoğunluğu "11 Eylül saldırıları istihbarat hatası değildi, ABD kendi yaptı" diyecek ülkenin insanları "istihbarat hatası" bahanesinde huzur ve konfor buldular ya, canımsınız.

- PKK'nın tuzağı, köylüleri gerilla gibi giydirip devletimizi kandırdılar. Alay komutanlığa "bunlar kaçakçı" diye bilgi geliyor, o rotayı kaçakçılar hep kullanıyor, askerle samimi ilişkileri var, ama ne hikmetse akşam karanlığında heronlar giysilerine bakıp köylüleri PKK'lı sanıyor ve o yüzden sorgusuz sualsiz, "Dur!" ihtarsız F-16 ile katlediyorlar. PKK derhal stratejik planlama kurumu olarak istihdama başlamalı, ölümcül bir zeka bu, Hollywood filmlerine taş çıkartıyor.

- Devletimizi yıpratmaya çalışıyorlar. Bu en güzeli. Devlet 35 vatandaşını öldürüyor, sonra da tepki gelince "yıpratma" çalışması oluyor. Devlet değil, ergen genç sanki. Bak kızdı şimdi odasına kapattı kendini :(

Daha fazlası da var da, en sık duyduklarımı, ve içlerinde en yaratıcı olanları aldım buraya. Daha da bulursam eklerim, arşivlik çünkü bunlar.

*   *   *

Şimdi, başlığa da ilham veren daha ciddi meseleye gelelim. Türk halkının çoğunluğunun Kürtleri kafasında "bölücü" olarak kategorize ettiğini biliyoruz, insaflı olanlar da "iyi Kürt/kötü Kürt" ayrımına gidiyorlar en fazla. Hadi bunu kabul edelim.

Eğer ülkeniz, ülkenizin vatandaşlarını tepesine bomba yağdırarak öldürdüğünde ses çıkarmıyorsanız (hele ki normal reaksiyonunuzu da göz önüne alırsak), ve hatta bu katli vacip görmeye, katle bahaneler uydurmaya çalışıyorsanız, siz maktülleri "vatandaş" olarak görmüyorsunuzdur. Bu durumda sormak lazım esas kim bölücü diye.


Eğer siz, vatandaşınıza karşı devletinizi savunuyor, devleti insan hayatından yüksek mertebeye koyuyorsanız, en temel bir yerde hatalısınız, "insanlık" denen kavramı önemsemiyorsuuz demektir. Varlığınızı sağlamak için bir araç olması gereken kurumu amaç haline getirmiş olmanız, pek de sağlıklı bir eda olmasa gerek.

1990'lardan beri bir çok benzer katle "terörle mücadele" gibi kılıflar uyduruldu. Ama o günler geride kalmıştı, artık yeni bir sayfa açmıştık, özür diliyor, geçmişimizle yüzleşiyorduk, Türk - Kürt kardeşti vs. İşte bazen bir "hata", bütün zihniyetinizi açığa döker, şaşırır kalırsınız.

Uludere Katliamı tekrar gösterdi ki, bu ülkede Kürt sorunu değil, Türk sorunu vardır. Türk sorunu da değil, vatandaş sorunu vardır. İnsanlık sorunu vardır. İzan sorunu vardır, idrak sorunu vardır.

Devletini insanından daha çok sevenlerin ülkesinde de bunların olması normaldir. Vatandaşlar, devletinin günahlarıyla yüzleşemediği sürece de bir sorunumuz bitecek, öteki sorunumuz başlayacaktır. 

29 Aralık 2011 Perşembe

Anaakım Medyanın -Yeniden- İflası: Uludere

Bugün Türkiye yakın tarihine çok talihsiz şekilde geçecek bir katliam yaşandı sınırın orada, Uludere'de. Tam 35 silahsız köylü, PKK'lı olduğu şüphesiyle tepelerine bomba yağdırılarak katletildi. Olayla ilgili İHD ve Mazlum-Der bir rapor hazırladı, buradan ulaşabilirsiniz.

Bu olayı daha hafif bir şekilde anlatmanın imkanı yok, daha doğrusu yok sanıyordum ki, anaakım medya kıvrak zekasıyla ve arsızlığıyla beni yine yeni yeniden yanılttı.

Öncelikle 28 Aralık 2011 günü akşam saat 21.20 sularında gerçekleşen bir olayı saatlerce es geçmelerine bir alkış tutmak lazım. Sayın Başbakan abayı gösterince altında sopa olduğunu anlayıp "tabii biz sansürleriz" diye emrine koşan basın patronlarımız muhtemelen bir sinyal bekledi belli bir süre. Sonra o sinyal geldi, bakalım nasıl geldi, olayın üzerinden 24 saat geçince bu katliam kendine nasıl yer bulmaya başladı: (Resmi yetkililerin açıklamaları bu analizde yer almayacak, sadece katliam haberinin nasıl verildiğine bakılacak)

Zaman


Haberin kendisi anasayfadaki modülde yok, manşetler kısmında mevcut. Başlık "Irak sınırında F-16'lar kaçakçıları vurdu: 35 ölü" Haber öğlen 15:12'de geçilmiş. Metinde, başlıktan da anlaşılacağı gibi, vurgu şahısların kaçakçı olduğu üzerine, bu kelime ve türevleri tam 7 defa kullanılmış. İki farklı yerde de "terörist oldukları sanılan" denmiş. Haber metninde görgü tanıklarının ifadeleri yok, sadece Şırnak Valiliği'nin açıklaması var.

Sabah


Anasayfada saf katliam haberini bulmak mümkün değil. Modülde Genelkurmay'ın Cudi Dağı operasyonuna dair dağıttığı görüntüler ve AKP adına Hüseyin Çelik'in açıklaması yer alıyor. Yanda "Taksim'de göstericiler polisle çatıştı" haberi ihmal edilmemiş. Altlarda "Davutoğlu'ndan Uludere açıklaması" ve "Cenazeler Uludere'ye götürüldü" başlıklı iki haber daha var, ama ötesini bulmak mümkün değil.

Hürriyet


Çatışma haberi burada da Çelik'in açıklamalarıyla birleştirilmiş durumda modülde. Seçilen giriş cümlesi çok ilginç: "TÜRK Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları dün gece Irak sınırında PKK’nın terör yuvalarına yönelik hava operasyonu gerçekleştirdi." Haber içinde siyasilerin tepkilerine de yer verilmiş, lakin haberin sonunu okumayacak bir insanda oluşturulmak istenen kanaat ilk cümleden aşikar.

Star


Star Gazetesi'nin anasayfasındaki modülde haber saf haliyle yer alıyor, fakat başlık oldukça temkinli: ''F-16'lar köylüleri vurdu'' iddiası" Diğer Güneydoğu ve çatışma temalı haberlerde de aynı temkini görmek isteriz anaakım medyadan. Haberin ilk cümlesi de temkinli yaklaşıma devam etmekte: "Şırnak'ın Uludere İlçesi Ortasu köyü kırsalında Irak sınırına yakın bir yerde dün gece düzenlenen hava operasyonunda 35 kişi öldü." Kullanılan tümleç ve kipler ilgi çekici: "hava operasyonunda 35 kişi öldü." 35 kişi otobüs kazasında can verse daha çok sempati ve merhamet toplardı herhalde haberin yazarından.

Haberin altında da şu masumcuk kutucuk var, haberin nispeten tarafsız tonu rahatsız etmiş sanırım:


Milliyet


Milliyet, SON DAKİKA kutusunda şu başlıkla bir haber veriyor: "AK Parti ölenlerin sivil olduğunu kabul etti" Aynı flash kutuda "PKK'lı diye jetlerle vurulanların çoğu 30 yaş altında" ifadesi de var. Yani buradan Milliyet'in en sağduyulu başlığı attığını söyleyebiliriz şimdilik.

Şimdilik diyorum, çünkü modüldeki ilk 3 haberin başlığı şöyle: "BDP'liler Taksim'i savaş alanına çevirdi", "BDP'li Önder: İkinci 33 kurşun vakası yaşandı. İsyan edin demektir bu", "Bunu söyleyen bir milletvekili... Bırakın vatandaş biraz molotof atsın" (Bu haberin doğruluğu şaibeli, henüz teyit edilmedi)

Milliyet'in derdinin sağduyu mu, yoksa kızıştırıcı propaganda mı olduğu konusunda kararsız kalmamak mümkün değil.

Radikal


Radikal'de esas haber anasayfadaki modulün ikinci sırasında, başlık "Savaş uçakları sivilleri vurdu". Şunca haberde "kişi, şahıs, kaçakçı" diye değinilen maktüllere "sivil" demek ilk Radikal'in aklına gelmiş. Radikal'ın modülündeki diğer haberler de bölgeye değinmekte: "Görgü tanığı: Cesetlerin bazılarında kurşun izi var", "İstanbul'dan Yüksekova'ya kadar Uludere protestosu", "BDP 3 günlük yas ilan etti: Bu aleni bir katliam, ölenlerin tamamı köylüler" modülde ön sıralarda yer bulmuş haberler. Radikal'ı kutlamak lazım.

Yeni Şafak


Bu gazetemiz de temkini elden bırakmayan bir ilk haber vermeyi tercih etmiş. Modülde yer alan haberin başlığı "F-16'lar PKK'lı diye köylüleri mi vurdu?" Sorunun cevabının evet olduğunu kamu uzun süredir biliyor, lakin Yeni Şafak soru işaretini henüz giderememiş durumda. Haber metni ise nispeten objektif, iddialara ve Valilik açıklamasına yer verilmiş.

Habertürk


Olaya karşın nispeten adil bir tutum da Habertürk'ten gelmiş. Modüldeki haberler Radikal'de olduğu gibi -bağlam farklı olsa da, mesela BDP'nin açıklamalarına yer verilmemiş- azamiyetle bu olay hakkında. Konuyla ilgili ilk haber tıpkı Yeni Şafak gibi "F-16'lar PKK'lı diye köylüleri mi vurdu?" başlığıyla verilmiş, lakin devamındaki şu ifade nispi bir sağduyu getiriyor habere: "Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu köyünde yaşayan vatandaşlardan 35 tanesi dün gece F-16 uçaklarından açılan ateş sonucu öldürüldü. İddialara göre bu 35 kişi yaşamlarını kaçakcılık yaparak kazanıyorlardı ve bölgedeki karakol komutanının da bu durumdan haberi vardı." Haberin "öldü" yerine "hayatını kaybetti" deyişini kullanması da daha insani bir sunum getiriyor, onun da altı çizilmeli.

Bu inceleme doğrultusunda anaakım medyanın yaklaşımını değerlendirecek olursak:

1. Radikal
Mansiyon: Habertürk
Fasarya: Diğerleri

şeklinde bir sıralama uygun olacaktır.

Ekleme: Sosyal medyadaki yansımalar için @nhacizade'nin şu çalışmasına bakabilirsiniz.

Yarın: Uludere Katliamı'na kamunun verdiği tepkiler.