2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com
Shakespeare etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Shakespeare etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Şubat 2010 Perşembe

Shakespeare'in Tek Yağlıboya Portresi

Bir hafta önceye kadar elimizde ünlü şair ve oyun yazarı Shakespeare'i tasvir eden sadece iki eser vardı. Bunlardan ilki Shakespeare öldükten sonra Martin Droeshout tarafından yapılan, 1623 senesinde Shakespeare'in toplu eserlerine kapak olarak basılan siyah-beyaz bir gravür. İkincisi ise maliyeti ailesi tarafından karşılanan Aya Trida Kilise'sindeki büstü. İki esere de Shakespeare öldükten sonra başlanıldı.

Fakat Cobbe ailesine göre eserleri yüzyıllardır dünyanın her yerinde beğeniyle okunulan Shakespeare'in hayatta iken yapılan ayrıca bir de yağlıboya portresi bulunmakta!

Portrenin keşfedilme hikayesi çok ilginç. Üç yıl önce Alec Cobbe şans eseri Londra'da "Shakespeare'i Aramak" temalı bir sergiye gider. Sergide Shakespeare'i tasvir ettiği söylenen ama gerçek olmadığı sadece kopya olduğu kanıtlanılan bir portre görür. Fakat bu portre kendisine çok tanıdık gelir. Sanki bu tasvir yüzyıllarca Dublin'deki evlerinde duvarda asılı duran, Cobbe ailesinden kimsenin kimi tasvir ettiğini bilmediği bir yağlıboya tabloya benzemektedir. Alec Cobbe bir profesörün de yardımıyla yağlıboya tablo üzerinde araştırma yapmaya başlar. Yağlıboya tabloların bize yaşlarını veren gerekli testler yapılır ve tablonun gerçekten 1610 senesinde, Shakespeare ölmeden altı sene önce yapıldığı ortaya çıkar. Tablonun ayrıca geçmişi de araştırılır. Tablo, Cobbe ailesine kuzenlerinden biriyle evlenen Shakespeare'in kız torunundan geçmiştir.


Tablonun keşfi daha çok yeni. Doğruluğu tam olarak kanıtlanmadığı halde heyecan çok fazla çünkü tablonun Shakespeare'in gerçek kişiliği hakkında bir çok soruyu cevaplandıracağı düşünülüyor. Mesela tabloya göre Shakespeare gerçekten de bir kulağına altın bir küpe takıyordu.

Fakat benim değinmek istediğim konu ne tablonun orjinal olup olmadığı ne de tablonun hangi sorulara cevap olacağı. Tablonun keşfinin bu kadar heyecanla karşılanması, hakkında bu kadar yazı yazılması, halkın şimdiden tablonun gösterileceği sergi salonuna gitmek için biletlerini alması bize bulunduğumuz yüzyılın önemli iki takıntısını göstermektedir: Birincisi, simge-resim düşkünlüğümüz.

Belli başlı haber siteleri resim odaklı. Türkiye'deki belli başlı gazeteler nerdeyse yazıya ayırdıkları aynı alanı resime ayırıyorlar. Yıllar önce Amerikalı yazar Susan Sontag'ın tahmin ettiği gibi bir ülkeyi ziyaret ettiğimizin kanıtı olarak seyahat resimlerimizi gösteriyoruz hemen . Bir şeyin resmini görmek veya resmine sahip olmak, yüzyılımızda o şey ile ilgili deneyime sahip olmak anlamına geliyor. En çok içinde resim bulunan yazılar okunuyor yoksa okuyucular yazıyı bitirmek için sabredemiyor. Fotoğraf makinalarının çok ucuzlaması, her telefonda artık kamera bulunması bu fenomeni daha da tetikliyor. Fotoğraf ile çok yakından ilgilenen biri olarak bu durumu eleştirmiyorum sadece toplumdaki gidişatı, sosyolojik değişiklikleri belirtmek istiyorum. Bizim yüzyılımız simge-resim düşkünü. Sloganımız: "Resmini göster bana, inanayım sana."

İkincisi ise insanların özel hayatlarına olan inanılmaz merakımız. Tablonun açığa kavuşturacağı "gizemlerin" hepsi Shakespeare'in özel yaşamı ile ilgili, paparazzi programlarını andıran nitelikte. Shakespeare gerçekten homoseksüel miydi? Shakespeare'in sakalı ne kadar uzundu? Shakespeare hafif kel miydi? Yanakları o kadar al al mıydı? Ama Shakespeare bir yazar-şair ve oyun yazarı. Eserleri görsel değil, hepsi yazılı. Değerleri yazıda saklı. Bu soruların cevaplandırılması ne Hamlet'i daha iyi anlamamızı sağlar ne de Macbeth'in eser olarak değerini arttırır. Tablonun keşfi ile gelen merak bana Orhan Pamuk Nobel Ödülü'nü aldıktan sonra kendisine bir röportajda yönlendirilen soruyu andırıyor: "Bu eserdeki kişi gerçekten siz misiniz? Abinizle gerçekten kavga mı ettiniz?" Eserin bize ilettiği mesajı anlamak değil içinden magazin haberi çıkarmak istiyoruz.

Keşke tablonun keşfi bu tip soruların sayısını değil, kitap satışlarını artırsaydı...