Sivas Cumhuriyet Üniversitesi nasıl bir yer?
(26 Temmuz 2011 tarihinde yazılıp 1 ay rötarlı gelen bu yazı için özür dilerim sevgili işkembeseverler..)
Bursa arrived from google.com.tr on "Komünal İşkembe: Yeni başlayanlar için Sivas ve Cumhuriyet Üniversitesi (1/3)" by searching for sivas cumhuriyet üniversitesi nasıl bir yer.
17:10:38 -- 16 hours 30 mins ago
Şu sıralar üniversite tercihlerinin de yapıldığını düşünerek, bu bölümü fazla bile geciktirdim, ama yine de yetiştiğimi umuyorum.
Yazının önceki bölümlerinde (bölüm 1 ve bölüm 2) bahsettiğim üzere 6 aylığına üniversitede geçici olarak çalışmaya gelmiştim bir proje için. Yarın dönüyorum. Mutluluğumu tarif edemem!
Ankara’da lisans ve yüksek lisans olmak üzere toplam 8 yıl “öğrencicilik” oynadım ve hala da oynuyorum. Çok insana göre Ankara çok sıkıcı olsa da, hiçbir şey olmasa bile barındırdığı öğrenci kalabalığı ve öğrencilik kültürü nedeniyle bence gayet keyifli bir yer öğrencilik için. Öğrencilerin rahat yaşayabileceği semtler, bir sürü topluluk, kafeler-barlar, sinema, tiyatro vs. Ne ararsan var (neredeyse...). Tabii ki bunların hepsinden önce güzel, öğrencileri birlikte zaman geçirmeye teşvik eden ve yaşamaya elverişli kampüsler.
“Cumhuriyet Üniversitesi’nin nesi eksik?” sorusuna verilebilecek çok fazla yanıt var. Hatta CÜ’ye sormuşlar “neren eksik?” diye, “nerem tam ki?” demiş.
İlk geldiğim zaman, daha ilk gün veya ilk haftanın içinde bir zaman... Akşam mesai bitti, dedim otele dönmeden bir şeyler alayım yiyecek içecek meyve sebze konserve bilmem ne. Biraz gezindim, kampüs içinde ufak bir market kılıklı bir yer aradım. Biraz daha aradım. Sonra dayanamayıp iki gence sordum; mavi ekran. “Market ne arasın abi kampüsün içinde?” dediler. Kampüsün bir “yaşam alanı” değil de, sabah gelinip, ilk fırsatta gidilecek bir yer olduğu sinyalini ilk o zaman aldım. En fazla Tıp Fakültesi’nin kantini var, ama o da 30 binden fazla öğrencisi olan ve kampüs içinde kalan yüzlerce, belki binlerce öğrenci için fazlasıyla yetersiz.
Kampüs içinde böyle oturulup keyif yapılacak bir “çarşı” gibi bir yer de yok. Birbirinden bağımsız birkaç kafe/kantin var. Oturulabilecek en geniş kapalı alan, Merkezi Kafeterya denen yemekhane binası. Okul döneminde hava dışarıda oturmaya elverişli olursa ne ala, değilse bitti gitti.
“Sivas” bölümünde de bahsettiğim gibi, kampüse çalışan 2 otobüs hattı var; TOKİ ve İstasyon (Mecburiyet) Caddesi. Sırf üniversiteye değil, hastaneye de epey yolcu taşıyor bu otobüsler. Ağzına kadar dolu oluyor okul döneminde. İkinci öğretim de olduğu için, hem sabah hem akşam her iki yöne de kalabalık oluyor. Öğrenci biletine zam geldi ve 6 km’lik yol 1 TL oldu.
Kampüsün önemli eksiklerinden birisi, tıp fakültesinden ayrı olmaması. Her ne kadar zaman zaman üniversitenin dünyadan kopuk olmasını eleştirsem de, burada gerçekten dünyadan kopuk olmasının daha hayırlı olacağını düşünüyorum. Öğrencilerin kendini daha özgür hissedebileceği, tamamen öğrencilere ait bir alan yok çünkü, burası de şehrin başka herhangi bir yeri gibi. Aynı hissiyatı hep Hacettepe’nin merkez kampüsünde de yaşardım mesela. Bu tamamen benim kişisel görüşüm, düşüncem.
Kampüste yer bol, oldukça büyük bir kampüs. İçinden de Kızılırmak geçiyor mesela, ama bunun hiçbir anlamı yok. Bir gölet var ayrıca seyirlik, ama şu an harabe halinde. Kampüsteki diğer pek çok şey gibi... Demin bahsettiğim çarşı ayarında bir yer zamanında varmış, şu an döküntü.
Benim kaldığım uygulama oteli, kampüsün merkezine yaklaşık 2 km mesafede. Bu esnada adı uygulama oteli, ama turizm bölümü olmadığı için uygulaması yok. Yarı yurt, yarı misafirhane olarak işletiliyor. Sene içinde her saat başı kampüs içi ring var. Ama yaz okulunda sadece sabah ve akşam birer servisin olduğu, kışın da domuz inen, izole bir tepe.
Öğrenciler ne diyor?
Burada geçirdiğim süre boyunca on kadar öğrenciyle de oturup sohbet etme fırsatı buldum. Hem üniversiteyi diğer bildikleri üniversitelerle, hem de şehri yaşadıkları yerlerle karşılaştırıyorlar doğal olarak. Ama ne yazık ki bu karşılaştırmalarda Sivas’ın bir adım önde olduğuna hiç denk gelmedim. Diyarbakır’la karşılaştıran “Diyarbakır buradan 4 gömlek üstün, hiç olmazsa içen içer, kimse kimseye karışmaz.” diyor, Konyalı bir genç “Selçuk Üniversitesi de burayla aynı yaşta, ama fersah fersah ileride.” diyor. Çorum’da yaşayan bir başka genç “Çorum bile buradan iyi abi, valla bak.” diyor. İç Anadolu’nun biraz daha dışına çıkıp daha az tutucu yerlerden gelenler için durum hepten üzücü. Öğrencilerin içinde bırakıp gitmeyi, yatay geçiş yapmayı, tekrar sınava girmeyi düşünenler çok fazla.
“Okulda hiçbir şey yok, şehirde hiçbir şey yok. Herkes sıkıntıdan patlıyor, kimse bir şey yapmıyor. Canlı müzik diye dandik müzik çalan bir yere gidip de iki halay çekince insanlar “off, acayip eğlendik!” diye kendilerini kandırıyor.”
“Eğlence mekânı” kavramı zaten yok. Kadınlı-erkekli oturulup muhabbet edip içilebilecek bir ya da iki mekân olduğunu söylüyorlar. Geldiğim ilk ay içinde içimi en burkan ayrıntılardan biriyle otelde karşılaşmıştım. Bahsettiğim izole tepede neyse ki birkaç sokak lambası var. Dışarıdan bir müzik sesi duydum böyle vızıltı gibi. Cep telefonundan gelen bir ses. Sonra kafamı camdan çıkarıp bakınca sokak lambasının altında dans eden 3 genç kız görmek çok acayipti. Bir süre dans ettiler, sonra yağmur başlayınca şanslarına küsüp içeri girdiler.
Havuz var kampüste. En ilginç şey bu. Ama onu da kullanan yok. Çok az insan gelip gidiyor. Her ne kadar ben havuz/deniz sevdalısı bir insan olmasam da çok enteresan geliyor bu bana! Bu esnada havuz saatleri üçe ayrılıyor: kadın-erkek-aile. Program: http://sks.cumhuriyet.edu.tr/webres/Havuz/havuz__programi.pdf
Yaz okulu, ben gitmediğim halde bana bile zulüm oldu, ki öğrencilerin halini varın siz düşünün. Mayıs civarı servis şoförü gençlere nasihat ediyordu “Ne yapın edin geçin derslerinizi, yaz okuluna kalmayın, pişman olursunuz.” diye. Kalanlar pişman oldu, evet. Zaten bir şey olmayan kampüste yazın insan da yok, yemek doğru düzgün yok, servis yok. Yok da yok...
KYK yurtlarına bir şekilde yerleşemezseniz, alternatif olarak ev tutarım derseniz, Zeus kolaylık versin. Öğrencilerin en çok şikayet ettiği şeylerden biri de yobazlığın paragözlükle harmanlandığı zihniyet. Özel yurtlarda, özellikle genç kadınlar için kurallar fazla katı. Erkekler için de büyük ölçüde öyle. Ev tutmaya kalkarsanız da yine öğrencilerin dediğine göre “Öğrenci olduğunuzu anladıkları anda düdüklemeye çalışıyorlar.”. Mesela bir evin kirası 400 TL mi? Siz paranız olmadığı için o evde 4 kişi kalmak istiyorsunuz. O zaman hemen kelle hesabı giriyor ve evin hesabı belki 600, belki 800 TL’ye fırlayıveriyor. Daha fazla insan demek daha fazla yük demek. Ev çok yakar öyle olunca, ev sahipleri de haklı tabii...
Bir başka alternatif de –ki alternatiflerin en acısı- tarikat evleri. Gani gani bulabileceğiniz bu evlerin de türlüleri var. Yurt gibi olup aylık kişi başı 200-250 TL verdiğiniz, bütün ihtiyaçlarınızın karşılandığı evler var mesela. Ufak bir hesap yapıp 4 kişi kaldığını düşünürseniz böyle bir evde, o 1000 TL’nin nereye gidip nasıl buhar olduğu düşündürücü. Sırf bu şekilde değilmiş ama öğrendiğimiz kadarıyla, ücretsiz olanları da varmış duruma göre.
Bunların dışında söyleyecek fazla bir şeyim yok ne yazık ki. Olmasını çok isterdim, ama başka bir şey deneyimlemedim kaldığım sürede. Umuyorum üniversite tercih sonuçlarının sonucunda "Cumhuriyet Üniversitesi" sonucuyla karşılaşıp günlerdir bloga "Cumhuriyet Üniversitesi" aramalarıyla gelen gençler çok daha iyilerini yaşar, daha iyilerini yazarlar..