2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com
Sivil Anayasa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sivil Anayasa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Haziran 2011 Salı

Balkon Konuşması ve İllüzyonlar

AKP, nispeten tarafsız kesimin beklentilerini aşarak, %49.9'luk bir seçim zaferine ulaşması, bu ülkenin 1983 ANAP'ından beri gördüğü en büyük seçim zaferi oldu. (2007'yi saymamamın sebebi, AKP'nin oy patlamasını gözleri ulusalcılıkla kör olmamış herkesin görmesiydi.) AKP'nin bu başarısının iki net sebebi var: 1. İlk defa doğru düzgün uygulanan liberal ekonomik politikaların getirdiği öncül refah ortamı ve 2. Erdoğan'ın bu ülkenin ideal lider profilinde olması.

Seçim zaferinin her ne kadar bu boyutu beklenmiyorduysa da, seçim sonrası bir balkon konuşması herkesin aklındaydı. Dillerde de anlamsız bir soru vardı: "Acaba Erdoğan nasıl konuşacak? Milliyetçi dilini sürdürecek mi?" Bu soruyu soranlar, Erdoğan'ın konuşmasını dinledikten sonra da "Hah, tam da istediğimiz gibi kucaklayıcı bir konuşma yaptı." dediler azamiyetle.

Ben bu görüşe bütünüyle katılmıyorum, zira zannımca kucaklayıcı konuşmayı övenler Erdoğan'ın "Bir iki üç, KOY-DUK-MU?" demesini olumsuzluk olarak göreceklerdi. Benim ise konuşmadan çıkardığım iki altmetin var:

1. Erdoğan "330 milletvekilinin altında kaldık diye, muhalefete kapımızı kapatmayacağız" dedi konuşması esnasında. Ben bu cümleyi bir lapsus olarak görüyorum, zira 330 milletvekilinin altında kalan her parti muhalefete kapısını açmak zorundadır çünkü salt yasa değiştirecek güce ulaşamamıştır. Erdoğan'ın aklında 330 MV'nin üzerine çıkmak olduğunu biliyoruz, ve seçim öncesi planladığı konuşma, MV sayısının sandıkların %80'i açılana kadar da 330 üzerinde seyretmesi bu cümlenin neden bu şekilde ağızdan çıktığını açıklayan sebepler zannımca.

2. Erdoğan'ın konuşmasında iki tur "etnisite sayımı" vardı. İlki, bu seçimin kazananının kimlerin olduğu idi, ve kendisi Türk, Kürt, Zaza, Arap, Roman, Gürcü kardeşlerin kazandığını belirtti, ve hatta Türkiye sınırlarında kalmayıp Saraybosna'dan Gazze ve Kafkasya'ya uzanan bir coğrafyadan dem vurdu. (Davutoğlu'nun kitabını okuyan ve konuşmalarını takip edenler için bu hiç de sürpriz değil zaten.)

İkinci tur etnisite sayımı ise yeni Anayasa'nın kimlerin anayasası olacağına dair idi, buna da üstte saydığım etnisiteler haricinde Alevi, Sünni, Laz, Tatar ve Türkmen de dahil oldu. Dört etnisite hariç: Yahudi, Ermeni, Süryani ve Rum; onlara o uzun cümlenin en sonunda "azınlıklar" demeyi uygun gördü Erdoğan. Kendisinin seçim öncesi "Ne Yahudiliğimiz, ne Ermeniliğimiz ne de Rumluğumuz kaldı." cümlesiyle gayet paralellik gösteren bir açıklama oldu bu.


Şimdi gelelim buradan çıkarılacak sonuca: AKP'nin yeni Anayasa sürecini başlatacağı muhakkak, iki defa pas geçilen bu konu bu dönemde nihayete erdirilecektir. Lakin, bu Anayasa'nın tonu ve kiminle işbirliği yapılacağı konusunda benim endişelerim baki.

Öncelikle şunun altını çizmek lazım: Erdoğan'ın "milliyetçi-mukaddesatçı" çizgisi "geçici" falan değil. Erdoğan'ın idealindeki Türkiye'nin profili, 2007 sonrası icraat ve söylemlerin gösterdiği gibi. Zafer ve otoritenin perçinlendiği bir balkon konuşmasında, 72.5 milletten dem vurup da gayrimüslim etnisitelerden hiçbirini ağzına almaması manidar. Bu bakış açısını, AKP'nin Anayasa profesörü Burhan Kuzu ve yükselen değeri Cemil Çiçek'in açıklamaları ile de birleştirince, ortaya pek de parlak bir resim çıkmıyor.

Lafı daha da uzatmadan sadede geleyim: Yeni Anayasa geleceği kesin, fakat bu Anayasanın özgürlükçü olmama, sadece vatandaşlık tanımını belirli bir doğrultuda genişletip süregelen toplumsal düzeni birkaç rötuş ile devam ettirme olasılığı oldukça yüksek. Böyle bir Anayasa'yı referanduma götürmek için 6 MV bulmak AKP için pek de zor olmayacaktır, ve de alınan oy oranı, toplumun çoğunluğundan gelecek desteğin -referandum bazında- garantisidir.

AKP bu seçimler sonunda, demokrat aydınların illüzyonunda olduğu gibi halkın "özgürlükçü Anayasa" istediği sonucuna varmadı. AKP, bu seçimler sonunda halkın "milliyetçi-mukaddesatçı" söylemi benimsediği ve de Erdoğan'ın karizmasının hala daha yükselişte olduğu sonucuna vardı. AKP çıkarlarının liberter değil, otoriter söylemlerde yattığını gözlemleme şansı buldu.

O yüzden siz sol görürken sağdan yumruk gelirse hiç ama hiç şaşırmayın. Baştan söyleyeyim ben.

12 Nisan 2011 Salı

Dream Team!

Milletvekili aday listelerinin dün kesinleşmesi ile birlikte, artık herhalde bi'zahmet yapılacak olan yeni ve sivil anayasayı hangi üyelerden teşkil olan meclisin yapacağı da az çok kestirilmeye başlandı. Listelerin saçtığı umudu kelimelere sığdırmak imkansız, zira mükemmel seçimler var. Neyse, lafı fazla gevelemeden, sizlere yeni, sivil ve özgürlükçü anayasayı hazırlayacak o rüya takımı sizlere tanıtalım.

I. "Dinamik" AKP


Cemil Çiçek: Susurluk'tan mahkum olan Korkut Eken'i "yazılı emir" ile serbest bırakmaya çalışan, Orhan Pamuk ve düzenlenecek Ermeni Konferansı hakkındaki övgü dolu sözlerini unutamamışken 2009 seçimleri sonrasında "Iğdır'ı da aldılar Ermenistan'a dayandılar" uyarısı ile gönülleri fetheden Çiçek'in, sivil anayasaya vereceği katkılar yadsınamaz. Kendisi zaten geçtiğimiz ay "İlk 5 maddeyi değiştirmeyeceğiz" beyanatıyla, yeni anayasanın yolda olduğunun sinyallerini vermişti.

Abdülkadir Aksu: Vikiliks'te hakkında yazılanları buraya alsam Blogger'ın ikinci kez kapanmasına sebebiyet veririm. Kendisi ne zaman İçişleri Bakanı olsa ülke tam bir huzur ve refah ortamına kavuştu. Onun tam bir sivil anayasa hazırlayacağına hiç şüphem yok.

Vecdi Gönül: Kendisi, Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olması istenmezken, CHP'lilerin üzerinde durduğu isimdi. Asker ile AKP arasındaki soğuyan ilişkilerin kankalık mertebesine çıkmasındaki payı yadsınamaz. Antalya'da 1. sıraya konan gönül, sivil anayasası ile gönüllerimizi fethedecektir kesinlikle.

Burhan Kuzu: Kendisi ülkenin en yetkin hukukçularından birisi olduğunu, "İdam cezasını her zaman savundum. İdam edilmeyi savunmadım, o başka bir şey. Ama bir kenarda dursun diye her zaman söyledim." beyanatı ile yeniden kanıtlamıştı son zamanlarda. İdam hususundaki açılımını temel hak ve özgürlüklerin hepsine yansıtacağı bir sivil anayasa düşlüyorum.

Şamil Tayyar: Kendisi değişim denince es geçilemez bir kişilik, zira 28 Şubat sürecinden beri geçirdiği dönüşüm hepimize umut ve ilham vermekte. Anayasaya bu minvalde çok değerli katkıları olacaktır.

Ahmet Kutalmış Türkeş: Mecliste en az bir Türkeş olmasının garantisi olması açısından AKP adaylığı çok hayırlı oldu. Kendisinden babasının mermerci çizgisinden ayrılmamasını ve bizlere güzelinden bir anayasa hediye etmesini bekliyoruz.

Beşir Atalay: Atalay'ın basın özgürlüğü konusundaki vizyonu, yeni anayasa oluşurken mutlaka değerlendirilmelidir. Ne demişti kendisi? "Şu andaki basın özgürlüğü en ileri demokratik ülkelerden daha ileridir. Çünkü oralardaki durumu da biliyorum." İşte lazım olan vizyon tam olarak budur.

Oğuz Kağan Köksal - Muammer Güler: İşte "polisi yedirmeyen" sayın Başbakanımızın sivil anayasayı oluşturacak meclise katkısı iki mükemmel insan. Emniyet Müdürlüğü esnasındaki tutumlarını anayasa görüşmelerine yansıttıkları sürece, Kanun-i Esasi'den beri bu memleketin görüp görebileceği en özgürlükçü anayasanın çıkacağı garantidir.

Hayati Yazıcı: Kendisi Tekel işçilerinin eylemini PKK ile ilişkilendirerek, Madımak Katliamı sanıklarını savunarak ne kadar insancıl ve de çoğunlukçu olduğunu göstermişti bizlere. Yeni dönemde de bu katkılarını bekliyor olacağız.

Suat Kılıç: Kendisi, Başbakanımızın fikirlerinin yankılanması, ve de özgürlükçü anayasa karşıtı taleplerin bastırılması için vazgeçilemez bir unsur. Mecliste yine olacak olması çok sevindirici bu Twitter fatihinin.

Erdoğan Bayraktar: İşte "yapım" denince akla gelecek ilk isim. Kendisi TT Arena'daki konuşmasıyla bizlere çoğulculuk ve hoşgörü dersi vermişti. Yeni anayasayı yapacak mecliste olmaması çok üzücü olurdu.

Bekir Bozdağ: Anayasa Mahkemesi, HSYK, Ergenekon... Ne zaman bir açıklama yapsa, "kuvvetler ayrılığı"na saygısının sonsuz olduğunun altını-üstünü, her tarafını çizdi Bozdağ. Onun rol almayacağı bir sivil anayasa projesi öksüz kalırdı.

II. "Yeni" CHP


Sinan Aygün: AB yolunda seyahat eden, çoğulcu bir anayasa özleyen ülkenin yegane ilacı, Lokman Hekim'i. Aygün ile yapılacak fikir teatisi sonucu hazırlanan anayasa, değil Türkiye, Avrupa'nın anayasası olur ama o ülkesini sevdiği için izin vermez, o ayrı.

Süheyl Batum: Sivil anayasa tartışılırken tedbirin elden bırakılmaması ve de "Darbeye karşıyız ama..." diye bir cümlenin eklenmesi esastan olmalıydı. İşte bunun için aranan kan Batum'dur. Kendisinin, 27 Mayıs tarzı darbe olmayan bir özgürlükçü müdahale ile hazırlanan bir anayasa için savaşacağı kesindir.

Nur Serter: İsmi bile yeter şanını açıklamaya: Hem Nur, hem Sert, hem Er. Özellikle türban sorununu "bırakın, çözecek" olan CHP'nin, anayasa görüşmelerindeki en gür sesi olacaktır.

Aydın Ayaydın: Eğer bankaları ve Rekabet Kurulu'nun yönettiği gibi bir katkı yaparsa, sivil anayasanın müdileri olan bizlerin çok memnun kalacağı apaçık ortada.

Oktay Ekşi: Kendisini burada uzun uzun anlatmak, o engin birikimine hakaret olur. Gidin, herhangi bir yazısını okuyun, nasıl özgürlükçü ve demokrat olduğunu anlar, sivil anayasa için inanılmaz derecede umutlanırsınız.

Mehmet Haberal: Son ama aynı derecede önemli olarak: Mehmet Haberal. Kendisinin sosyal demokrat geçmişi, Hüsamettin Özkan gibi özgürlükçü solun bayrak ismi ile ilişkisi, doktorluğu sırasında oluşturduğu tertemiz sicili ile, sivil anayasa denince es geçilmeyecek bir isim Haberal. Ama ne yazık ki çok hasta şu an. Umarız bir enerji bulur da, anayasa konusundaki fikirleriyle bizleri aydınlatır.

*   *   *

Güldük eğlendik, sadede gelelim: Bu meclis, özgürlükçü ve sivil bir anayasa çıkaramaz, ama özgürlükçü olmayan bir anayasa hususunda kusursuz bir mutabakata varırlar. 

Bu meclis portresi, kuvvetlerin tam olarak ayrılamadığı bir "Başkanlık sistemi"ni işaret etmektedir. Bu süreçte, "demokrasi" kelimesinin içi biraz daha boşaltılacak ve süper zevkli tartışmalar dönecektir.

Sonumuz hayır olsun.

24 Mart 2011 Perşembe

Biri Beni Uyandırsın

Değme sürrealist yazarları kıskandıracak bir dönemden geçiyoruz, kıymetini bilelim. Son 24 saatte olan olayları kısaca anlatayım:

- Ahmet Şık'ın daha taslak halinde olan İmamın Ordusu adlı kitabının basımı durduruldu, kapı kapı gidip dijital kopyalarına el konuldu. Daha önce Ahmet Şık'ın tutuklanmasının sebebinin kitabı olduğu söylendiğinde savcılıktan "Tutuklama kitapla alakalı değil, elimizde şu an açıklayamayacağımız gizli deliller var" denmişti. Bugün ise kitabın kopyasına sahip olup da teslim etmeyenlerin "teröre yardım ve yataklık" suçundan yargılanacağı tebliğ edildi.

- BDP'nin düzenlediği "sivil itaatsizlik" temalı oturma eylemi, "izinsiz gösteri" olduğu gerekçesi ile engellendi, milletvekilleri yaka paça götürüldüler. Medyada, tabiatı gereği pasifist ve şiddet karşıtı bir duruş olan sivil itaatsizlik "tehlikeli propaganda" olarak pompalandı. "Dağdaki adam inmeden sivil itaatsizlik mi olur?" eleştirileri, sanki BDP yasadışı bir örgütmüş ya da şiddet eylemlerini planlayan onlarmışçasına söylendi.

- Türkiye NATO ile işbirliği amacıyla Libya'ya savaş gemilerini yolladı. Bu normal, fakat savaş gemileri yollandıktan sonra ilgili tezkere meclisten geçirildi, milletin iradesi ile dalga geçildi.

- TÜSİAD'ın "İlk 3 madde değişebilir" söylemi, sene olmuş 2011, infial yarattı. Sürekli "sivil anayasa" söyleminde bulunan hükümetin yetkili ismi Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek "Anayasanın ilk 5 maddesini değiştirmek gündemimizde yok" dedi.

Baylar bayanlar, 1 Nisan haftaya, siz galiba haftaları karıştırdınız.

Sözün özü, biri beni çimdiklesin yoksa tırlatacağım sanırım, bu dozda gerçeküstülük hiç almamıştım hayatımda.