2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com
Genel Tespit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Genel Tespit etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Değişmez Doğrular 2.0

Daha önce burada fikir tembelliği ve onun getirdiği çelişkiler ile ilgili bir yazı yazmıştım. Orada temel olarak, insanların fikirlerine dayalı olarak bazı objeleri "değişmez doğru" olarak aldıklarından, zamanla o objelerin de insanların fikri haline gelmesinden bahsetmiştim. Yani sizin fikirleriniz zamanında sizi AKP'ye yöneltmiş diyelim, bir yerden sonra o ilk aşamadaki fikirlerinizi unutup, tek fikrinizi AKP savunusu haline getiriyorsunuz, çünkü hayat öyle daha kolay.
Bu hastalığın ilerlemiş hali de varmış, yakın zamanda bunu tecrübe ettim. Bu seferki fenomenimiz, ideoloji doğrultusunda algıyı kapatmak şeklinde oluyor. Değişmez doğru bir obje olmadığı için, objenin ortadan kalkmasıyla kurtulunacak halde olmuyor kişi. Artık ideolojiyi, bir şekilde, kökünden sallamak gerekiyor. Bu çok tehlikeli bir durum.
Ara not: Kişisel iletişime saygımdan dolayı olayın muhattabı kişi veya kişilerin ismini vermeyeceğim, yorumlarda da kişiden çok mefhuma yönelik konuşulursa sevinirim.
Efendim, birkaç gün önce yaşadığım bir tartışmada, konu Abdullah Öcalan'ın Kürtçe konuşup konuşmadığına geldi. Karşı taraf, çok normal bir şekilde, Öcalan'ın aslında Ermeni olduğunu ve de tek kelime Kürtçe bilmediğini söyledi. Bu iddia çok şaşırtıcı olduğundan internette ufak bir araştırma yaptım, ve de bol miktarda Öcalan'ın Kürtçe konuştuğu videoya rastladım. Karşı tarafa da "eh ama bunlar var, nasıl yani düzmece mi şimdi bu?" şeklinde bir soru yönelttim. Aldığım yanıt ise bir facebook linki idi. Burada bir makale vardı, makaleyi yazan belli değildi, makaledeki iddialar "bunu biliyor musunuz?" şekilndeydi ve bir adet kaynak yoktu, tamamen kıraathane dedikodusu tadındaydı. Ki makalede çok bariz bilgi yanlışlıkları da vardı.
Burada ideoloji öyle bir perde haline gelmiş ki, kişi Öcalan'ın ayan beyan Kürtçe konuştuğu videoyu algısının ötesine atıp, o Facebook linkinde okuduklarına inanma yoluna gidiyor. Birincil kaynaktan alınan bilgi yerine, ikincil (ve hatta üçüncül) kaynaktan alınan söylentiyi yeğliyor. Birincil kaynaktaki bilgiyi sorgulama, analiz etme, geçersizleştirmeye çalışma falan bile yok.
İlk yazımda anlattığım fenomene açıklama bulabilmiştim de, buna dair hiçbir yorum getiremiyorum cidden. Tek açıklamam "beyin yıkama", ötesi yok.
Fikir tembelliği şeklinde tasvir ettiğimiz mefhum, ileriki aşamada çok ciddi tembellik boyutlarına ulaşabiliyor, aman kendinizi sakının.

4 Temmuz 2010 Pazar

Değişmez Doğrular

Tez: İnsanın mutlak doğrusu olay ya da kişiler değil, o olay ya da kişinin ardında yatan fikirler olmalı, ona göre dinamizm sağlanmalıdır.
* * *
Gündem eleştirisi yapmak bazen insanı kısır bir döngüye sokuyor. "Olay olsun, olayla ilgili yorumunu/eleştirini yap, bir dahaki olaya kadar bekle" gibi bir ruh hali. O zinciri kırmak niyetiyle yazıyorum bu yazıyı, bu yüzden de genel bir tespit olacak.

İnsanların "değişmez doğruları", ya da politik tabir ile "kırmızı çizgileri" var. Şimdi evrim ve diyalektik ya da bilmediğim başka bir akademik kavram gereği bunun eleştirisini de yapabilirim aslında, fakat amacım üzüm yemek değil bağcıyı dövmek. O yüzden bu "kırmızı çizgi" durumunun doğru olduğunu ve kimi insanları değişemeyeceğini ön kabul eyleyip onun kıstaslarını yargılayacağım.

Son zamanlarda, Twitter vs. gibi sanal sosyal ağlarda çok farklı ilgi alanları ve ideolojiden insan ile iletişimim oldu. Bu insanlar belirli noktalarda çatışıyorlar tabii, laf atmalar vs. gırla gidiyor. Laf atmaların temelinde de inanılan/beğenilen şeyleri övme/savunma refleksi var. Buraya kadar her şey normal. Normal olmayan, insanların inanış ve beğenilerini mutlakiyetle benimsemiş olması.

Benim gördüğüm mekanizma şu şekilde. İnsan, bir olay/kişi üzerinden beğendiği/beğenmediğini belirliyor. Fakat daha sonra o olayı/kişiyi mutlak otorite olarak görmeye, doğrularını onun üzerinden şekillendirmeye başlıyor. Halbuki en başta o olayı/kişiyi sevmesi, kendi doğruları sebebi ileydi. Bu mekanizma kırılınca, tamamen mekanik polemikler ortaya çıkıyor.

Mesela bu yüzden İtalya her zaman negatif futbol oynamak zorunda, Hollanda/Arjantin ise pozitif. Kılıçdaroğlu ya da Erdoğan sürekli yanlış şeyler söylemeli. Cumhuriyet/Taraf doğru bir şey yazmaz. Solcu/sağcı adam böyle yapmaz.

Fikriyatı objeleştirme ihtiyacı, o objelerin gidip fikri devralmasıyla sonuçlanıyor bu ilişkilerin ötesinde. Toplumsal olarak muzdarip olunan "taraf tutma" hadisesi de bu fikir tembelliğinden ileri geliyor bir yerde.

Bu işin doğrusu, prensipleri "değişmez doğru" yapmak. O hale gelebilmek için her futbol turnuvasında, her seçimde, her polemikte vs. farklı tarafı tutabilmek lazım eğer gerekiyorsa. Onu yapınca da "tutarsız" ve/veya "dönek" oluyorsunuz. Fikirleri sabit kaldığı için tuttuğu takımı, savunduğu adamı değiştirenler tutarsız olurken, fikir ne olursa olsun aynı kuyruğun peşinden gidenler tutarlı oluyor. Bu da en büyük ironilerden herhalde.