2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

16 Ağustos 2009 Pazar

Parakalo!

*Bu yazı aslen 04.08.2009’da yazılmıştır ve fakat benim beceriksizliğim Telekom’un basiretsizliğiyle birleşince bir türlü yayınlanamamıştır. Ardından da yıllık izne gidince bugünlere kalmıştır.
Blogda ne zamandır bir gezi yazısı eksikliği hissediyorum. Bir süredir ertelediğim Ankara ve Amasra yazılarını daha da ertelemeye karar verip Atina’yı yazmaya karar verdim. Bilenler bilir, çok istediğim halde uzun süredir denk getirip de Yunanistan’a gidememiştim. Nihayet geçen hafta uğrayıverdik karşı kıyıya iş sebebiyle. İlginçtir hiç uzaklaşmış hissetmedim kendimi. İlginç olmayansa bu yazının da “ulan ne kadar benziyoruz bu Helen insanlarına” temalı olacak olması. Klişe olması yanlış olmasını gerektirmez.
Shelbyl’in memleket hasretini gidermek için uçaktan Tekirdağ’ı çektim
Daha gezinin başındaki klasik 1 saatlik THY rötarı ve Atina’ya indikten sonra pasaport kuyruğundaki yarım saatlik bekleyiş ipucu vermişti zaten bana. Pasaport kontrolü için 8 adet kontuar olmasına rağmen sadece 2 tanesi açıktı. Olabilir tabii ki, yoğun değildir, adamlar da diğerlerini açma gereği duymaz. Ama durum pek de öyle değildi. En ufak bir abartıya başvurmadan her iki kontuarda da yaklaşık 200 metrelik kuyrukların oluştuğunu söyleyebilirim. Anlattığımız herkes “welcome to Greece” dedi. Biz de yadırgamadığımızı belirttik, ziyadesiyle alışkındık böyle şeylere.
Tuborg’un sodası varmış da, benim haberim yokmuş. Cahil miyim neyim?
Sonrasında navigasyonun aslında süs niyetine kullanıldığını öğrendiğim Yunan taksilerinden birine bindik otele gitmek için. Hayatta Türk minibüs şoförleri, Türk otobüs şoförleri ve hatta Türk taksi şoförlerinden daha yavşak birileri varsa onlar da Yunan taksi şoförleriymiş, 2 günde bunu öğrendik. Sadece 45 Eurocuk kazıklanmakla kalmadık, diğer günlerde de bol bol taksicilerle kapıştık. Bir kere şehrin bazı yerlerinde taksi bulmak bir sorun; hele hele 40 derece sıcağın altında kravatla taksi beklemek daha büyük sorun. Hadi buldun diyelim, bu sefer de gittiğin güzergâh beğenilmeyebiliyor taksici tarafından. Bu da ne kadar tanıdık değil mi? Ama arada fark var; bizde genelde mesafe kısa olduğu için almak istemez taksiciler; komşularımızsa o tarafa gitmeyi sevmediği için, yoluna ters olduğu için, akşam eve geç dönmek zorunda kalacağı için vs. gitmek istemiyor. Yalan değil, bu bahaneleri duyduk. O yüzden taksiye binmeden önce mutlaka gitmek istediğiniz yeri belirtin. Gideceğiniz yeri bilip bilmediğinden emin olun. Ziridi 10, Marousi’ye (ki burası shelbyl ve kesik’in 2003 senesinde katıldığı MUN’in yapıldığı Alman Okulu’nun bulunduğu sokaktır) gitmeyin. Şöyle ki, taksiciye elimde bölgenin krokisinin olduğu bir çıktı verdim. “Ok” dedi, bindik. 15 dakika gittik, ki bir önceki ayrıldığımız yerde gideceğimiz adrese 10 dakikada ulaşabileceğimizi söylediler. Ben bir süre sonra dellenip “ne kadar var varmamıza?” dedim, anlamadı amca. Evrensel vücut diliyle anlaşarak saati gösterdim. O sırada saat 3:25 pm civarıydı. Aldığım cevap İbrahim Tatlıses “foro”su (i.e. van, tuu, tıri, foro) oldu. Taksiyi durdurduk, amca bir kez daha elimdeki krokiye baktı; sağa çevirdi, sola çevirdi, yukarı çevirdi, aşağı çevirdi, olmadı, nasıl gideceğimizi anlamadı. O sırada ben Kfissia Caddesi'nde olduğumuzu biliyorum ve hatta Yunanca karakterlerle yazılmış cadde levhasını ben bile okuyabiliyorum. Krokide Kfissia caddesinde bir yerlerden sağa girince o sokağa çıkmamız gerektiği görülüyor ve amcam bulamıyor. O taksiden indik nihayetinde. Bir sonraki taksici amca bagaja çanta koyduğumuz için ekstra 1 Euro istedi. Bir önceki gün de, toplantımızın olduğu bir yerde bizim için taksi çağırmışlar, taksi çağrıldığı için ekstra 5 Euro ödedik. Bunlar yetmiyorsa bir de şöyle bir şey söyleyeyim, taksiler dolmuş mantığında. Senin gittiğin yöne giden birileri olacağını düşünüyorsa yolun kenarına yanaşıp yanına birilerini alabiliyor. Buna itiraz hakkın yok çünkü sistem bu. Velhasıl kelam, metro, tramvay falan gayet iyi örgülenmiş Atina’da. Toplu taşımadan şaşmayın. Gerçi biz gittiğimizde her yerinde inşaat vardı metronun. Hangi durağa gidecek olsak o gün çalışma vardı; İSKİ’ye selam çaktık o ara. Bu arada hakkını yemeyelim taksilerin, şehir merkezinde bir yerden bir yere gitmek oldukça ucuz. Yine de siz 3 euro verin, günlük sınırsız metro biletinizi alın (tramvayda falan da geçiyor), paşa paşa raylı sisteminizi kullanın.
Plaka
Hazır taksilerden söze girmişken birazcık şehrin trafiğinden söz etmek gerek. Trafik deyince İstanbul’dan söz etmemek olmaz. Şu kadar net söyleyebilirim, dünyada bu kadar güzel iki yeri ancak iki millet bu derece bok edebilirmiş; Türkler ve Yunanlar. Atina’nın trafiği de bok gibi. Üstelik Temmuz sonundan söz ediyoruz, herkesin Mikonos’tur, Santorini’dir kaçtığı bir dönemden… Yollar dar, park edecek yer yok. O yüzden herkes ufacık arabalar kullanıyor. 100 metrede minimum 5 tane Smart görüyorsunuz. Smart sayısıyla orantılı olarak kadın sürücü oranı da had safhada. Bizim buralarda alışık olmadığımız şeylerden biri buydu mesela. Belki de kadın şoförün fazlalığıyla gelen doğal bir sonuç mudur bilemedim ama bunca sıkışıklığa rağmen hiç korna çalmıyorlar neredeyse. Sanırım Küçük Asya’da değil de, Avrupa’da olduğumuzu bize hatırlatan yegane şey buydu. Ama kırmızı ışıkta durmuş, kolunu açık camdan dışarı atmış amcanın arabasında, sesini sonuna kadar açtığı teypten yükselen “Zalim” (Levent Yüksel) hemen Avrupa’da olduğumuzu unutturdu bize. 7. Cadde'de amcanın arabasıyla turlayasım geldi.
Bizim kaldığımız otel de bu dar sokakların açıldığı yoğun caddelerden birinin üstündeydi, bir nevi oteller bölgesinde kuruluydu. Biraz Taksim’deki Talimhane bölgesine benzediği söylenebilir, ama sadece biraz, o da iyimser olunursa. Çünkü gerçekte Laleli-Beyazıt hattının kopyasıydı. Zaten otele girer girmez kazıklanmaya çalışıldık yine. Gelmeden parasını ödediğimiz oda için para ödetmeye kalktılar yeniden. Cebimden çıkardığım makbuzun üzerine iki erkek olduğumuzu görüp “one double bed or two single beds?” sorusunu yapıştırdı direk. Homofobik iş arkadaşım “… kodumunun çocuğu!” bıçkınlığında tepkiler verirken, ben şişkoluğuma da vurguyla sırıtarak “one double, one single please” dedim :) Neyse efendim, sonuç itibariyle otelin adı Parnon. Bok gibi otel, sakın gitmeyin. Biz çalıştığımız seyahat acentesine kandık, siz kanmayın. Merkeze yakın diye tuttuk, en azından Google Earth’ten (God bless Google Earth!) öyle görünüyordu. Gerçekten de yakınmış. Ama şehir merkezinin en boktan bölgesiymiş efendim burası: Omonia.
Omonia Meydanı. Sokaktaki Adam, doğru söyle lan, Gima’nın karşısıyla aynı değil mi?
Bu Omonia denilen yer aslında bir meydan; tahmin edileceği üzere adı Omonia Meydanı. Ve fakat çevre muhite de Omonia denegelmiş. Buranın olayı meğer güpegündüz uyuşturucu satan amcalar, duvarın üstüne çökmüş esrar çeken punk gençler, kaldırımın kenarına yığılıp kalmış ve kimsenin dokunmadığı, bizim “acaba ölmüş mü lan?” diye merak edip bakmaya niyetlendiğimiz, bizi görenlerin “kafası güzel, birazdan kendine gelir” diyerek bizi caydırdığı adamlarmış. Gece oradan yürüyerek geçmedik elbette. Meydanın özellikle fotoğrafta görünen bölümü Gima’nın karşısındaki Yapı Kredi’nin orayı andırması sebebiyle bir Kızılay havası verse de (Ankara’yı bilenler için soldan metroya, sağdan Samatya’ya giriş), meydanın tamamı ve sosyoekonomik görünümü daha çok Ulus kokuyor; ama aslında otelimizin bulunduğu Laleli-Beyazıt metaforundan hareketle Aksaray meydanı denilebilir :) Otelin bulunduğu bölgenin belki de tek heyecan verici yanı Omonia Meydanı’nın tam tersi istikametinde, çok yakınımızda Atina Politeknik’in bulunmasıydı. İnsan Kasım '73 direnişini hatırlayınca önünden geçerken bile heyecan duymadan edemiyor. Bir de Avrupa’da, bir Türkiye’de bir de Yunanistan’da kamyonetin arkasında kavun-karpuz satılıyordur herhalde.
Omonia’dan güneye doğru yürümeye kalkınca 500 metre sonra Townhall’un bulunduğıu Kotzia Meydanı’na geliyorsunuz. Şehrin eski yerleşimi olan Plaka’ya ve Plaka’nın merkezi Monastiraki Meydanı’na bu yoldan gidiliyor. Yol üzerinde de siyahi nüfusta giderek bir artış olduğunu gözlemliyorsunuz. Bu siyahi nüfustaki artış Plaka’ya vardığınızda tavan yapıyor. Her yer Nijeryalı, Eritreli, Etiyopyalı işportacılarla doluyor. Resmi rakamlara göre geçen sene kaçak yollarla Türkiye üzerinden Yunanistan’a girip Patra’dan İtalya’ya kaçmaya çalışan 200000 Afrikalı sınırdışı edlmiş (müşterimin yalancısıyım, ona “hadi len” diyin). İşin ilginç yanı bunların hemen hemen hepsi güneş gözlüğü satıyor, o yoksa da cüzdan. İnsan kendini Eminönü’de (yoksa “Eminönü’nde” mi olacak?) hissetmeden edemiyor. Hele hele bit pazarına girince tramvaydan balık ekmek satan amcaların oraya giden alt geçitle, Ankara Maltepe yer altı çarşısı karışımı bir yere ulaştığını sanıyor insan. Tek farkı üstünün açık olması :) Yoksa orada da bol bol asker malzemeleri satılıyor. Hatta dayanamadık, fotoğrafını çektik.
Kotzia Meydanı’nda ikinci nesil hayvansever siyahi yeğen. Hastası olduk
Monastiraki Meydanı ve Plaka gerçekten enfes, capcanlı. Meydanda müzik yapanından mim sanatçısına, dilencisinden işportacısına her şey mevcut. Nefis bir Akropol manzarası var. Biz akşam gidebildiğimiz için yavaş yavaş ışıklandırıyorlardı aynı zamanda, karanlık çöktükçe daha bir güzel göründü. Ya da tüm gününü şehrin dört bir yanında toplantılara yetişmeye çalışmakla harcayan ve de bu yüzden Parthenon’u gezemeyen adamlar olarak Polyanna’cılık oynuyorduk, bilemiyorum. Meydanda yüzünüzü Akropol’e dönünce sağınızda tren garı, solunuzda Osmanlı’dan kalma Tsisdaraki Camii (şimdi Grek Folk Museum) var. Kısa bir dipnot, Atina’da 250000 Müslüman yaşamasına rağmen bir cami ve de Müslüman mezarlığı yok (“ne güzelmiş lan” diyen komünal insanları duyabiliyorum :) ). Ben şahsım adına bu durumdan hazzetmedim. İnancımdan veya inançsızlığımdan dolayı değil, inançlara saygı gösterilmemesinden dolayı. Asıl can sıkıcı olan da Atina’daki –ve hatta Yunanistan’daki- İslâm tarihine ait neredeyse her şeyin bilinçli bir şekilde ortadan kaldırılmış olması. Konudan sapmayalım.
Geceleri Akropol’ün görüntüsü gerçekten muazzam
Plaka tavernaları, kafe-barları, az katlı, eski binaları, Akropol manzarasıyla akıllara zarar. Her memleketten insan mevcut. Saat 9-10 gibi her yer doluyor, yemekler, içkiler gırla gidiyor. Bol bol rakı ve uzo tüketildiğine şahit olduk. Akropol’ün arka tarafındaysa tüm kafeler yeşil-beyaz formalı amcalar tarafından doldurulmuştu, Panathinaikos maçı izleniyordu. Plaka’ya geri döndük tabi ki.
Monastiraki meydanı. 25. saniyede görünen Osmanlı’dan kalma cami, hemen ardından görünen Akropol, sonra da tren istasyonu. Son olarak da video boyunca “gel abla gel” diye bağıran meyve satan amca.
Değinmek lazım canlı müzik konsept olarak yok. Bir yerden sonra sıkılıyor insan. Allah’tan Yunan insanları pek bir cana yakın. Özellikle kızları daha da cana yakın. Üstelik ben çirkin ve şişkoyum, diğer arkadaşım da çirkin ve bücür. Dolayısıyla herhangi bir cinsel niyetle de cana yakın olmaları söz konusu değil yani, bildiğin sıcakkanlılar. Bunun dışında hem erkekleri, hem kızları fena halde bakımlarına düşkünler. Özellikle kızlar sabah 8’de de, gece 4’de de aynı; hepsi deli gibi makyajlı, dekolte olmazsa olmaz, ayaklarda topuklu ayakkabı, ufak ufak takılar… Şaşırtıcıydı. Yani her birinin böyle olması şaşırtıcıydı. Neredeyse hiç kot-tişört insan görmedik. Tüm seksistliğimle belirtmek gerekirse hiç şikayetçi olmadık bu durumdan.
Üstteki videoda sesini duyduğumuz dayı
Gece eğlenmek istiyorsanız Gazi’ye gidin. Adı çok fantastik değil mi? Daha da ilginci Pire’de “Paşalimanı” diye bir yer var-mış. Zira maalesef Pire’ye gidecek vaktimiz olmadı. Gazi denilen yer sadece eğlenceye ayrılmış bir semt gibi. Ortasında bir meydan var, meydandan metro istasyonuna iniliyor. Bu meydanın dört bir tarafında barlar ve kulüpler var. Ama başka hiçbir şey yok. Fiyatlar uygun sayılır. Biz mesela fıçı birayı 3 Euroya içtik. İşin güzel yanı daha yerel bir yer burası. Çok fazla turist bilmiyor. O yüzden öğrenci nüfusu çok fazla. Çok eğlenceli insanlarla tanışabiliyorsunuz. Ve ister istemez muhabbet “Karpuzi”ye, “imambayildi”ye geliyor. Türk kahvesi mi, Yunan kahvesi mi tartışmadan olmaz da, koskoca rakıya bile Girit menşeli dediler ya, işte o zaman tepem attı :)
Gazi denilen yer. Bu fotoğraftan yaklaşık 10 dakika sonra bana arkası dönük olan sarışın abla, onun kafasından gözükmeyen diğer abla ve de kadraja sığmayan başka bir ablayla baklavanın kime ait olduğunu tartışıyorduk. Göbeğimi göstererek Türkler adına tartışmayı kazandım.
Atina için “içinde denize girilen nadir başkentlerden biri” denilir hep. Ben de tüm saflığımla ve cehaletimle, mesela bankacıların öğle yemeğini yedikten sonra “hacı ben bir dalıp geliyorum, EFT’ni sonra hallederiz” dediğini hayal etmiştim (Ki yapabilseler derler. Hayatımda ben bu kadar rahat, bu kadar tembel bir topluluk görmedim. Bir de Türkler var işte… ). Meğer o deniz bildiğin 1 saat uzaktaymış tramvayla. Peki biz denize girebildik mi? Tabii ki hayır. Zira o tramvayın son durağına konuşlanmış bir firmayla toplantımız vardı. Ama 1,5 saat sürdü. Bir de Atina diyorlar oraya anasını satayım. Sonraki 2 görüşmemizi kaçırdık oraya gidip geleceğiz diye. Komple o semtin adı Glyfada’ymış. Atina merkeze (Syntagma Meydanı’nı point of reference alalım) Taksim dersek, Glyfada bildiğin Silivri’dir. Biraz uzak ama, deniz hakkaten güzel.
Syntagma Meydanı’nda otobüs beklerken
Bütün bu koşuşturmacanın arasında Syntagma’ya havaalanına yetişmeye çalışırken gidebildik sadece. Maalesef ponponlu ayakkabı, püsküllü yün içlik ve etek kombinasyonuyla rahmetli babaannemi, kafalarındaki bereyle Jackie Stewart’ı anımsatan askerlerin nöbet değişimine denk gelemedik.
Yine Plaka
2 günün yorgunluğuyla havaalanında Emrah bakışlı bir hale büründüm. Elbette THY’nin savsaklığıyla birleşen Yunan tembelliği işini görüp yine 1 saat rötarlı yatağıma ulaşmama sebep oldular. Siz siz olun, 2 güne 13 görüşme sığdırmaya çalışmayın. Hatta Atina’ya iş için gitmeyin diyeceğim ama şirkete ödettirmek de ayrı bir zevkli oluyor.
Bir üstteki fotoyla aynı saatlerde Venizelos’ta sürünen bir adam
Her şeye rağmen kaosu, kalabalığı, trafiği, düzensizliği ve hatta pisliğiyle bize evimizi özletmeyen bu güzel şehre uğrayın mutlaka. Ama her “İstanbul’dan geliyoruz” dediğinizde insanların nasıl hasret dolu baktığını da gözden kaçırmayın. Arkadaşımın “eziklik” dediği, benimse “sıla özlemi” dediğim bir bakış var ki yüzlerinde, anlatılmaz. Zaten ilginç bir şekilde çoğu gelmiş İstanbul’a. Gelenler anlata anlata bitiremiyor, “yine gideceğim” diyor. Henüz gitmemiş olanlar “gitmeyi çok istiyorum” diyor. Hatta metroda tanıştığımız 19-20 yaşlarında garsonluk yapan bir çocuk “bahşişlerimi biriktirip gideceğim” dedi, ben kendimden geçtim valla. Yaşı 60’ın üstünde olanların bazılarının Türkçe bilmesi, Türk olduğumuzun öğrenildiği yerlerde “Hoş geldiniz” diye karşılanmamız gibi ufak şeyler ortak tarihi anlatıyor adeta. Güzel insanlar vesselam.

19 yorum:

A dedi ki...

Orkunçum şahaneymiş!şu anda Ege hanım tam da anlattığın yerleri geziyor ve ben ikinizi pek sevsem de an itibariyle sinir oluyorum.gitmiş kadar olduk sayende.
öperims
Ayşegül

Azwraith dedi ki...

Anlatımdaki ince milliyetçilik dışında beğendim.

natura horror vacui dedi ki...

biz yine de seni seviyoruz ayşegülüm.

bir de hayatımda ilk defa biri bana milliyetçi dedi, çok mesudum:D

Everfever dedi ki...

Sonnnnn derece seksist ve milliyetçi bir yazı olmuş. Hatta bik bik bik :P

Kınadım seni ince ve faşo orkun :P

natura horror vacui dedi ki...

faşosu tamam da , inceyi kabul edemeyeceğim everım feverım. ben etsem de kamuoyu kabul etmez:D

sokaktaki adam dedi ki...

ben de onu dicektim, aklın yolu bir demek =p
hayatında ilk defa birinin sana milliyetçi demesinin ötesinde ilk defa biri ince demiş olm! milliyetçi aynı zamanda son da olmayabilir ama bi' kere daha birinin ince diyiceeni sanmıyorum, keyfini çıkar =p

saltukgazi dedi ki...

Güzel bir gezi olmuş.
Ben bir faşoluk göremedim,o kadar Osmanlı eserinden kalanları düşünürsek kınamaktan başka çare kalmıyor.
İstanbul'u da özlerler tabii,içlerinde yaradır İstanbul.Tabii fırsatları olsa hemen ele geçirirler.
Osmanlı gibi koskoca bir medeniyetin kültürel değerlerini sahiplenmek de kendinde o yoksunluğu hissetmekten gelir.
Her ne kadar Atina güzel şehir olsa da,bu heriflere zerre ısınmıyorum,toprağımda gözü var,kültürümde gözü var,yıllarca mezalim yaptı insanıma.Bu gerçekleri de unutmamak lazım.

natura horror vacui dedi ki...

@saltukgazi
hastasıyım en-bi-hakiki-türk yorumlarının. senin fırsatın olsa ele geçirmeyeceksin sanki selanik'i mesela? nasıl bir ikiyüzlülüktür bu?! "kültürümde, toprağımda gözü var" ne demek yahu? sen adamların yüzyıllarca yaşadığı yere gelip kendi yurtlarından kovmuşsun, yüzyıllar boyu hüküm sürüp medeniyetler kurduğu şehirler turizmdeki en büyük gelir kalemlerinden biri, utanmadan bir de böyle diyebiliyorsun.

Mezalim mevzuuna gelince, öncelikle Nazi Almanya'sından devşirip "varlık vergisi" diye bir şeyi kim yürürlüğe koydu merak ediyorum! 1955'deki 6-7 eylül olaylarında ortalığı yakıp yıkan Yunan halkıydı sanki! 2 gün içinde 12000 tane Türk vatandaşı Rum'u sınırdışı eden de eminim Yunanistan'dır! 1924'de 200000 Rum yaşarken İstanbul'da, an itibariyle 5000'den az. '64'de istanbul'dan sınırdışı edilen Rumlardan olan bir müşterim hala benimle Türkçe konuşuyor "benim anadilim Türkçe" diyerek. esas eziyet budur bence.

eğer senin dediği gibi unutulmaması gereken bir gerçek varsa, o da tarihin devletler tarafından yazıldığıdır. bu yüzden de her devletin "devlet tarihçileri" vardır. belli ki çok fazla okumuşsun tarihi o kalemlerden. sana "şu çılgın türkler" tadında günler diliyorum.

Can Demirsoy dedi ki...

@natura horror vacui:
Öncelikle ben babanne tarafından selanik dede tarafından makedonya göçmeniyim.Kısaca bize muhacir derler.Nevşehirde yaşamaktayım.Şu olaya bir açıklık vermek istiyorum.
Rumlar ve Türkler Yunanistanın her yerinde çok büyük bir kardeşlik içinde yaşıyolarmış.Yenilen içilen hiçbirşeyleri ayrı gitmez aynı masada birgün Türkte birgün Rumun evinde olunurmuş.Herşey yaplaşımcılığa dayanıyormuş.
Ozamanlar osmanlıyı çekemeyenler bu kardeşliğe dayanamamışlar.Önce Türkleri kışkırtmaya çalışmışlar bunu yapanlarda ingiliz asıllı Rumlardır.Türkler ayaklanmya yapmamış.Bizi kışkırtamamışlar.Bunlar ayaklanma çıkartmakla kafayı bozmuşlar.Vede en mantıklı olanı Rumları dolduruşa getirmek demişler.
Rumlara"Bu topraklarda Türkün ne işi var.Onlar kim neci bu topraklarda.İleride sizi öldürüp esir,köle yapıp buraya egemen olacaklardır.BUNU ENGELLEYİN."Demişler.Çoğununda kanına girmeyi başarmıştı.Ve ayaklanmalar çıktı.Yakıp yıkmaya Türk gördümü Ya öldürürlermiş,ya yakmışlar,yada göçe zorlamışlar.
Dedemin babasını esir almış rumlar.Sırf Türksün diye.Dedemin babannesi onu kurtarmak için yaklaşık yarı çapı 25cm derinliği10 cm olam çelik bir tas dolusu altın veriyo yoksa öldürecekler.Böyle şerefsizlikler sürerken,Hiçbir Türkü evinde bırakmıyolar.Tüm evler alev alev evleri yakıyolar.Ama bu olaylar olduğu sıra Türkleri evinde saklayan Onlarla kardeşliği hala devam ettirende Rumlardır.Yani gaza gelmemiş bu saçmalığa uymamış Dinlerini hala birleştirmeyi kabul edenler.En sonunda Olayı mecburiyetten göçe kadar sürüklemişler.Bu göç sırasında yapılanlar çok acımasız.Akla gelmeyecek işkenceler,Zulümler,tecavüzler...
Bizimkiler göçerken bir çok akrabalra gözleri önünde tecavüz etmişler,Gözleri önünde parçalamışllar.Ama millet çoluğum çocuğum var diye hiçbirşey yapamamış.
Bu sira Türkiyedeki rumlarda ayaklanma çıkarıyo Ama onların çoğu bu ayaklanmaya karşı oluşturulan güçler tarafından öldürülüyo.Sen buna katledildi diyorsun o ayrı.Türkiyedekilerde Runeliye göç eder bu sıra.
Rum eliden gelen Türkler yerleştikleri bölgedeki Rumların evine.Türkiyeden gelen Rumlarda yerleştikleri bölgedeki Türklerin evine yerleşir.....
Bunu bana Nevşehirin ilk öğretmenlerinden Rahmetli Eren Başer anlattı.Eğer yolun Nevşehire düşerse araştırırsın belki diye veriyorum.Biz 6-7 kuzen oturup dinlemiştik.Hiç unutmam anlatmaya başlarken sesi titremişti en sonundada baya ağlamıştı.Bizzat herşeyin şahidi olmuş.Çocukmuş ozamanlar 9-10 yaşlarında ama aklı eriyomuş.
Şuan da selanikte kitli kilise var.Selanikte bir tek Türk kalmayana kadar burası kapalı kalacak diyolar.
natura horror vacui soruyorum sana şimdi kim ırkçı?Kim ingilterenin oyuncağı?Kim kime düşman?Kim suçlu??????????????????

saltukgazi dedi ki...

natura:
Birincisi,senin milliyetin ne ise ona göre yorum yap,zira Türk olmaktan utanıyorsan o ayrı.
Sonra,zaten istesek Selanik i alırız,Yunanistan ın en büyük korkularından biri de bu.Ama benim öyle bir niyetim yok,memleketlerinde yaşasınlar.Şu şartlarda kimsenin toprağını istemem.
İkincisi,burada adam gibi yorum yaptık ikiyüzlü diye konuşup çirkinleşme.Zira senin gibi tarihini kötülemek isteyen,hep kendini yanlışları gözüne görünen,yunan hayranı,teslimiyetçi biri
olmaktansa,bu şekilde ikiyüzlü olmayı tercih ederim.
Diğer bir husus,ben kültür düşmalığına karşıyım.Asırlarca beraber yaşamışız,elbetteki kültürümüzde ortak öğeler oluşmuştur.Birbirimizden etkilenmişsizdir.Ama senin değerlerini kendi malları gibi benimsemeleri açıkça
bir bencilliği ve nefreti gösteriyor.Baklavayı ne zaman görmüş Yunanlılar?Bunun örnekleri çok.

saltukgazi dedi ki...

Varlık vergisine gelince,yerin dibine batsın naziler!Banane nazilerden?Türkiye büyük bir savaş atlattı,eğer zahmet edip de anadolu ya gelirsen ve biraz tarih bilgin varsa bilirsin.
Bu savaşta dedelerim neler neler çekmiş.Millet evsiz yurtsuz,parasız kaldı.Ülkenin yarısının ocağı söndü.Babalar-oğullar savaşta bu yunanlılar gibileri yüzünden şehit oldu.
Atatürk'ün hitabın da geçen durumlar,aynen doğrudur.Bu fakirlik ve yorgunluk üzerinde memlektin her türlü zenginliğine sahip olan azınlıklardı.Askerlik de yapmıyorlardı.Dedemin babası
Atatürk'ün yanında silah sıkarken hanımı yani ninem ne zorluklarla hayatına devam etti.Bu durumdan da gayrimüslümler faydalandı.Biz yemeye ekemek bulamazken kirkor efendi ler ticaret zengini oldu.Çoğu da o parayı kötülüğe yatırdı.Bize zırnık koklatmadılar bile.Ama bu vergi sayesinde
devlet kalkınmış oldu.Ekonomi,Türkleşmiş oldu.Ayıp mıdır kendi ekonomini,düşmanın elinden almak?

saltukgazi dedi ki...

Diğer husus,imparatorlukta rumlar gayet rahat yaşıyordu.Dinlerine bir baskı gelmedi.Kültürlerini yaşadılar.Anadolu'nun her tarafında bizimle beraber yaşadılar kimse de vurmak kırmak istemedi.Biz fetih yaptık,bu kutsal yere sahip olduk ve onu
yücelttik.Ve ben eminim ki Türkiye nin zayıf olduğu bir dönemde istanbul u almak için canlarını koyacaklardır.Senin kafadan gidersek "Sevgili kardeşlerimiz,biz sizden emaneten aldık bu toprakları,gelin geri verelim mutlu mesut yaşayın , size yaptıklarımız için özür dileriz,siz de bizi çok kırdınız ama olsun yeter ki siz bu bölgeye sahip olun!"
dememiz gerekir ki bu da ülkemizin bağımsızlık anlayışına terstir.Bunun için mi Atatürk rumları Anadolu dan atmak için uğraştı?Bu insanlar çekilirken bile yakmaktan,yıkmaktan vazgeçmediler.Şu çılgın Türkler'de bunlar da yazıyor.
Bir de "Adamların şehirleri hakkında nasıl konuşuyorsun?"demişsin.Basbayağı konuşuyorum.Onların din adamlarının,çetelerinin,sivil halkın milletimiz ve devletimiz aleyhinde ne planlar kuduğunu,bu proje planları nasıl açıkça dile getirdiğini,Türkleri nasıl bitirmek istediklerini dünya biliyor.
Şehirlerine laf etmedim zaten güzel dedim,ama daha güzelini arıyorsan İstanbul'a bakabilirsin.Niye bu kadar istedikleri hakkında fikir sahibi olabilirsin.
Düşününce 6-7 eylül sorularına cevap bulursun.Biz keyfimizden kovmadık herifleri.Bunların,özellikle İngiltere desteği ile memlekti çökertme planları,içte-dışta faaliyetleri,
ve yaptığı mezalimler açıkça ortadadır.Daha bağrımıza mı basalım?İçimizdeki bu tehdide kucak mı açalım?Ben de istemem şahsen insanın yaşadığı yerden olmasını,ama durum bu.
Ve şurası da var ki isyan eden,barışı bozan,bunun için her kanlı eylemi yapan Yunanlılardır.Biz gidin demedik,onlar siz gidin dedi.Buna karşılık 6-7 Eylül olaylarını doğru bulmuyorum,iki yanlış hiç bir zaman bir doğru etmez.
Ancak o olaylar olana kadar ne kadar Türk kanı döküldü orası var.
Müşterin gibilere gelince,biz zaten bütün bir kitleyi suçlamıyoruz,her zümre de iyi de kötü de vardır.Onlara lafımız yok.Gönderilenlere de yazık oldu ama bunun sorumlusu bence Rumların zalimliği.
Bir de bugünkü duruma bakarsak;İstanbul'da birsürü hristiyan rum var.Ve faal halde birçok kilise var ve ibadetlerini yapıyorlar İstanbul da.Ama koskoca Atina da bu kadar müslüman varken neden camii yok?Neden mezarlık yok?
Kıyasla bakalım hoşgörüyü,daha doğrusu devlet olmanın gereklerine uyup uymama anlayışını.

saltukgazi dedi ki...

Herşeyden önce şunu iyi anlamanı isterim : bana karşı önyargı ile yaklaşmak seni bi yere getirmez.Ben kendi milletimin yaptıklarını da söyledim , onların yaptığı yanlışları da.Biz kimseye körü körüne düşmanlık beslemiyoruz,10 milyonluk yuanan halkının tamamına ithamlarda bulunmuyoruz.
Savaşı,zulümü de istemiyoruz.Demek istediğim şu: biz de karşılık vererek onların yanlışlarına ortak olduysak da , onların içinden belli zümrelerin bize karşı isyan ettiği,savaş başlattığı, zulüm yaptığı ve ülkemizde gözü olduğu bir GERÇEK.Bunu kendileri de söylüyorlar.
Anadolu yu onlar işgal etti.Kıbrısta neler yaptıklarını biliyoruz.Biz de 6 eylül olaylarındaki gibi sert davrandıysak,bu bu zulümlere dayanamadığımız içindir.Yöneticiler,aydınları,bugün de açıkça bir Türk aleyhtarlığı içindedir ve batıdan destek almaktadır.Bunlara karşı da dikaktli ve tedbirli olmak gerekir
yarın ülkemizi işgal edecek,bir güce karşı "gelin gelin sizi çok seviyoruz" diyemeyiz.
Yoksa "Atina nın halkı çok kötü,yazıklar olsun" demedim.
İnşallah anlarsın ve bu tutucu tavrınla olayları görmezden gelerek,insanları itham etmezsin.
Zira ülkeyi sevmek bedavaya olmuyor.

Unutmadan,İnönü de,Dumlupınar da,büyük taarruzda Türk askerinin ve Atarük ün ne şartlarda ve ne için savaştığını düşün ve tavsiyem şehitlikleri ziyaret et.Belki o askerlerin ne için o toprağın altında olduğunu anlamana yardımcı olur.

Everfever dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
Everfever dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
Can Demirsoy dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
Can Demirsoy dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
sokaktaki adam dedi ki...

Bu yazı hala yorumlara açıktır ancak Saltukgazi'nin 13:54'te gönderdiğinden sonraki yorumlar, içerdiği uygunsuz içerik nedeniyle silinmiştir. Yaşanan sıkıntı nedeniyle özür dileriz.

Yorumlarınızı yazarken "yorum kutusu"ndaki uyarıyı dikkate aldığınız takdirde, düşüncelerinizi yazmakta özgürsünüz. Bu hem site yazarları hem de takipçileri için geçerlidir.


Sevgiler,

Komünal İşkembe adına,
sokaktaki adam

Can Demirsoy dedi ki...

Gerçekten siteden ve adminlerden özür dilerim.Ama hiçbir kimse suçsuz yere benim bi arkadaşıma küfür edemez.Vede güzel bir fikir tartışmasını mavhda edemez.Buna izin vermem.
Tekrar özür dilerim.
Saygılar....