1. "Müslümanların -İslam barış ve müsamaha dini olmakla beraber her iki normun da sınırları vardır- ve diğer ilahi inanışlara sahip insanların, inanışlarına göre ayıp ve günah olana karşı durmaları çok normal ve sorumlulukları gereği olup bu sorumluluk sadece Müslüman toplumlar için değil tüm insanlık içindir. Bu nedenle ahlaki olmayanın ve günahın hukuki kural olmasına ve meşruiyet kazanmasına asla destek verilemez."
Bu paragraf bence tüm metindeki en tehlikeli olanı. Burada hem toplum normlarının din ile, ve hatta İslam dini ile belirlenmesi önerisi var; hem de bu belirlenen normlar dahilinde gösterilecek hoşgörünün sınırı çiziliyor. İnsan hakları savunusu yaptığı iddiasında olan bir STK'nın, kendine toplumsal yaşam rehberi olarak "Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi"ni değil de İslam dinini alması bence sakıncalı; zira bu "müsamahanın da sınırı vardır" ifadesini, Kur'anda geçen "Yahudilere güvenmeyin" temalı ayetlerle (Bakara suresi 74-77) alıp yoğurur, azınlık karşıtı bir tutum bile benimseyebilirsiniz.
2. "bir an için herkesin bu normal(!) tercihte bulunduğunu varsayalım; o takdirde yeryüzünde hayat mümkün olabilir mi? Hayatı toptan imha etmek ne kadar meşru ise, bu normal(!) tercih de o kadar meşrudur o halde."
Bu savunmayı fazlasıyla gördüğüm için özellikle altını çizme gereği hissediyorum. Birincisi, herkes eşcinsel olsa bile, yapay döllenme yoluyla yeryüzünde hayat mümkün olabilir, evet. (Ha pardon sahi onu daha geçenlerde yasaklamıştık.) Onun haricinde, toplumdaki herkesin "norm içi" yaşamasını öngörmenin en tehlikeli savunusu "Ya herkes bizden farklı olsaydı? Olmazdı işte, demek ki herkes normal olsun." gibi bir yaklaşımdır ki bence bu da çok tehlikeli.
3. "bu sapma/anomali durumunu topluma yaymak için ciddi lobi faaliyetleri yürüten, diğer insanlara da sirayet ettirmek için akla gelmeyen yolları deneyen"
Ve bu da metindeki korku halinin, İslamcı iç mihrak paranoyasının tezahürü. Yani Türkiye'deki eşcinseller gizliden gizliye toplumu eşcinselleştirmeye uğraşıyor, ve hatta bunu yapmak için "akla gelmeyen yolları" deniyorlar. Kelimeler kifayetsiz bu paranoyayı eleştirebilmek için, sadece şöyle diyebilirim: Laikçilerin "türban serbest kalırsa herkes türbanlı olur" paranoyasıyla aynı kulvarda koşuyor bu.
Tam da bu noktada uygun sıçramayı yapayım. Beğenerek takip ettiğim Program Notları blogunda çok ilginç bir video ve yazı post edilmişti bir zaman önce. (link) Orada durumun analizini yapıyor zaten Redingot, ama biz özet geçelim. Türbanlı kızımız bir noktada "yani eşcinseller bence mağdur değil ki, yan onların mağduriyeti bizim mağduriyetimizle kıyaslanamaz" gibi ifadelerle, "mukayeseli mağduriyet" (ki yazının başlığı da bu aynı zamanda) örneği veriyor. Bir hak savunucusunun düşeceği en kötü çelişki bu olsa gerek. Mazlum-Der'in bildirisi de bu doğrultuda çok hatalı zaten. Egemenin herkesi normalleştirmeye çalıştığı bir toplumda, "biz daha normaliz, biz daha önemliyiz" gibi bir çıkış yapmak, egemenin ve de ezilenin "onlar sadece kendi çıkarını düşünüyor" kanaatini edinmesini sağlar, ve ortak noktada buluşulması gereken mücadeleye zarar verir. Klişe de olsa, akıllara meşhur "Naziler önce komünistleri avladılar ama ben ses çıkarmadım..." örneği geliyor.
En nihayetinde, isminde "mazlum" olan bir derneğin, mazlum bir topluluğu küçümsemesini hoş karşılamıyorum, ve hatta kınıyorum. İslam dininin kılavuz olduğu bir "insan hakları" savunusunu da kabul edemiyorum.