2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com
Etyen Mahçupyan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Etyen Mahçupyan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mart 2012 Çarşamba

Mahçupyan'la Tarih Yazımı 101

Türkiye'de köşe yazarlığı yapmanın en güzel yanlarından birisi, belirli bir karizma seviyesine ulaştıktan sonra referanssız dipnotsuz güzel güzel tezleri ipe dizebilmek herhalde. Ama işte arada okuduğu metinlerdeki referansları iki defa kontrol eden manyaklar çıkıp da bu kıymetli yazarlarımızın hatalarını buluyorlar, üzücü oluyor.

Etyen Mahçupyan, 7 Mart 2012 tarihli köşe yazısında devletin kendi memurlarını koruma mekanizmasını nasıl oluşturduğuna dair tarihi br inceleme yapmış. İlgili paragraf şu:

"Devlet ele geçirildikten sonra ise bu çeteciler devlet memuru haline geldiler ve 1913'te meşhur Mukavvat Kanunu, yani memurları 'güçlendirici' yasa çıkarıldı. Bu yasa memurları hukuk karşısında koruyordu ve zaten bir süre sonra da, Ermeni tehciriyle birlikte, Memurin Muhakemat Kanunu haline gelecekti. Kısacası devlet kendi memurlarının yasa dışı iş yapmasını normalleştirdi, onları bu yönde teşvik etti ve korudu."

Pek güzel, pek mantıklı bir çıkarım değil mi? Yalnız tek bir sorun var: Kanunun adı "Memurîn Muhakemâtı Hakkında Kânun-i Muvakkat." Mukavvat değil.

Anlaşılacağı gibi mukavvat kwy kökeninden gelen bir kelime, kuvvet, takviye, kuva gibi kelimelerle eşkökenli. Lakin kanunun gerçek adındaki muvakkat wkt kökünden gelen, "zaman" kavramı ile alakalı bir kelime. Muvakkat, "belirli bir zamanda olan" demek, yani uzun lafın kısası, bu bir "geçici kanun", "güçlendirici kanun" değil.

Peki niye çıkarılıyor bu kanunu muvakkatlar? Meclisin toplanamadığı zamanlarda, daha sonra meclis onayına sunulmak üzere. Bir nevi KHK.

Bu, kanunun içeriğini değiştirir mi? Hayır. Lakin Mahçupyan'ın özensizliğini, bilgisizliğini gösterir, ve de yazısının etkisini zedeler. Dikkatli okuyucu da der ki, "Demek ki Mahçupyan tarih ile ilgili yazılarını Vikipedi'den bakarak yazıyor."

Yazıyı Mahçupyan'a bir öneriyle bitireyim: Aynı yıl çıkarılan "Tedrisat-ı İptidaiye Kanun-i Muvakkat" (İlköğretim Geçici Kanunu) var, ona da bir kelime oyunu yapıp "28 Şubat döneminde 8 yıllık eğitim dayatan zihniyetin temelleri 1913'te atılmıştı, işte o kanun!" diye bir yazı yazabilir. Hani gündemde hem "4+4+4", hem "28 Şubat" varken iyi gider. Saygılarımla.

9 Mart 2011 Çarşamba

Mahçupyan'ın Algısı

Ergenekon davasının kafalarda soru işaretleri oluşturduğu bugünlerde, bekleneceği gibi süreci idrak etmeye çalışırken tepkiselleşmeler ve karşıtepkiselleşmeler teşkil oluyor. Bu durum bazen öyle bir hal alıyor ki, olanları anlamlandırmaya çalışmak garip bir algının oluşmasına meydan veriyor. Mahçupyan'ın bugünkü yazısında da, bu garip algının izleri mevcut.

Mahçupyan'ın yazısının teması ilk bakışta gayet normal, kendisi özetle diyor ki "Tamam, tepki duyalım, ama şimdiden Nedim ve Ahmet'i suçsuz ilan etmeyelim, bu yönde bir kanaat baskısı yapmayalım, bekleyelim." Bu, hemfikir olunmasa da katılınası, tartışılası, mantıklı bir fikirdir. Lakin yazının devamında bazı kısımlar var ki, bu tezin altındaki iyi niyete şüphe düşürüyor.

Mahçupyan, Ergenekon davasının başlaması ile ortaya çıkmış bir "post Ergenekon" oluşumdan bahsediyor, ve de bunun hedefleri arasına "referandum ve seçimleri etkileyerek AKP iktidarını indirmek" maddesini koyuyor. Algının karışacağı ilk yer burası. İki soru var:

1. Bir örgütün yasal faaliyeti, sırf o örgüt yasadışı diye yasadışı olur mu?
2. Bir örgütün faaliyeti ile paralel eylemlerde bulunanlar, otomatikman o örgüt üyesi olurlar mı?

Örnek: PKK Kürtçe eğitim için propaganda yapıyorsa, Kürtçe eğitim istemek yasadışı bir faaliyet olur mu, ya da Kürtçe eğitim isteyenler otomatikman PKK'lı olurlar mı?

Biraz daha açayım. Referandum ve seçimleri etkileyerek AKP iktidarını indirmek, bir suç değildir. Buna dünyanın her yerinde politika denir. Eğer ki iktidarı "zor kullanarak" indirmek söz konusuysa bu suçtur, darbeye müsaade eden bir ortam hazırlamak amacıyla, bilerek ve isteyerek ve destek alarak propaganda yapılıyorsa bu suçtur, lakin Mahçupyan'ın "Bu da hedefler arasında" diye gösterdiği cümle bugün her muhalifi zan altında bırakacak bir cümledir. Bu algı, çok tehlikeli bir algıdır.

Yazının son iki paragrafında Mahçupyan özetle şunu diyor: Bu kitaplar araştırmacı gazetecilik değil, zira servis edilen belgelerle yazılmış. Böyle olursa ve bir çatışmada taraf olmayı seçerseniz, gazetecilik mesleğini zorlarsınız. Şener ile Şık bu çizgiyi aşmış olabilirler.

Bu ise, üstteki ucu açık beyanatın yarattığı potansiyel tehlikeyi katmerleyen bir örnekleme. Bir gazetecinin, kendisine servis edilen belgelerle, doğruyu söyleyen bir kitap yazması suç mudur? Bir gazeteci, illa gidip belgeyi kendisi mi bulmalıdır? Doğru nereden gelirse gelsin doğru değil midir, gazetecilik bu değil midir?

Hem eğer Mahçupyan'ın anlattığı "çizgiyi aşmak" durumu geçerli ise, bu ülkede ilk çizgiyi aşan Taraf Gazetesi ve de onun muhabiri Mehmet Baransu'dur. Zira kendisi başından beri bir çatışmada taraf olmakla ve kendisine servis edilen belgeleri haber yapmakla itham edilmektedir. Böyle bir "demokrat" tutum olur mu?

Bu eleştiriler ışığında, farazi bir durumla sonlandıralım: Ben, muhalif yazılar yazan bir yazarım, ve konuştuğum insanlar arasında Ergenekon'la bağlantılı kişiler de var, lakin ben bunların bu kimliğinden haberdar değilim. Onların amacına paralel bir eylemde bulunmam, illa o örgütün bir parçası olmak anlamına mı gelir? Ben bugün Şık'ı tanıyorsam, ve Şık ile "Abi AKP şunu şunu yapmış, bunu yazacağım yarın, insanlar gerçekleri öğrensin" diye bir telefon konuşmam olsa, ben de tutuklanır mıyım?

Sonuç: Ergenekon davasındaki son durumun yarattığı kafa karışıklığı halinde, algı mühendisliği yapacak kalemler ortaya çıkacaklardır. Mahçupyan, belki de iyi niyetle, ortalığı teskin etmek istiyor, fakat yazısından her türlü muhalefeti, yüzeysel sebeplerle suçlu göstermeyi makul gösteren bir sebepleme çıkıyor.

Bugün oluşacak en tehlikeli algı budur: AKP'yi seçim sürecinde alaşağı etmek için kendisine servis edilen bilgileri yazanlar Ergenekon'un üyesi olmazlar. Bu yüzeysellikle değerlendirme yapılırsa, yarın öbür gün her gazeteci, her yazar Ergenekoncu oluverir.