28 Ekim 2009 Çarşamba

Kürt Açılımı Üzerine

Tuhaf şeyler oluyor bu aralar memlekette. Ülke siyaseti ve siyasetçileri belki de tarihinin en kritik sınavlarından birini veriyor. Bunca gelişmeye kayıtsız kalmak olmazdı. İçinden geçtiğimiz sürece kimisi demokratik açılım diyor, kimisi Kürt açılımı diyor, kimisi de faşizanca bir tavırla PKK açılımı diyor. Ben umut diyorum. ‘70’lerin sonunda başlayan ama asıl kimliğini (kimlikten kasıt ‘savaş’tır) ‘83’den itibaren kazanan bu çatışmanın sonlanması için ilk kez siyasal anlamda bir şeyler yapılıyor. Bu siyasal çabaya, geleneksel olarak milliyetçi olan Türk milletinin (burada ‘millet’ kelimesi, ‘halk’ kelimesi yerine özellikle tercih edilmiştir) bazı kesimlerinden büyük tepki geliyor. Bunun değişik sebepleri var elbette; en temel sebebi yurdum ulusalcılarının (namely Kemalist), “ulus devlet” kavramıyla girdikleri yakın ilişkinin payı büyük elbette. Ulus devlet demişken Fransız İhtilali’nden söz etmeden olmaz elbette. “Yuh, o kadar geri gidilir mi?” demeyin. Gerçek tam da buralara dayanıyor. Batıdan doğuya doğru gelen milliyetçilik akımının etkisindeki isyanların kronolojik olarak son durağı bu topraklar. Önce Sırplar ayaklanır, sonra Yunanlar vs. Her halk bir şekilde kendi Kurtuluş Savaşı’nı verir; Türkiye de dahil. İşte Türkiye’nin verdiği bu Kurtuluş Savaşı’nda Kürtlere otonom bir bölge sözü verildiğine basit bir Google aramasıyla ulaşabilirsiniz. Doğruluk payı nedir bu belgelerdeki bilemem. Sadece size okumanız için bir öneride bulunuyorum. Ayrıca buradan da kesinlikle desteklediğim anlamı çıkmasın. Nihayetinde Cumhuriyet dönemi sonrası, en azından Kürtlerin kendilerine verildiğine inandığı sözler tutulmayınca Şeyh Sait Ayaklanması patlar. İsyanın nasıl bastırıldığını hepimiz biliyoruz. Ayrıca Şeyh Sait’in de Kurtuluş Savaşı’nda oynadığı çok önemli rolü belirtmeden de geçmeyelim. Resmi tarih bu isyanı İngiliz kışkırtması olarak anlatır ve de dine dayalı bir ayaklanmaymış süsü verir. Aynı resmi tarih Dersim İsyanı’nı yok sayar. Bu isyanın kötü hatırasını silmek için de Dersim’in adını Tunceli olarak değiştirmişti devletimiz. Dersim isyanı koskoca bir şehrin (evet, bütün bir şehir; 40 günlük bebek de ölmüştür, 70 yaşındaki dede de), ait olduğu devletin uçaklarıyla bombalandığı bir ayaklanma olarak tarihe geçmiştir. Cesetlerle baş edilemeyince hepsi birden yakılmıştır. İlk kadın savaş pilotumuz Sabiha Gökçen’in de bu isyanda şehrin üstüne kimyasal silah içeren bomba attığı iddia edilmekte ve bu isyandaki üstün başarısından ötürü madalyayla ödüllendirildiği bilinmektedir. Aynı dönemde Cumhuriyet gazetesi konuyla ilgili manşetini “Tunceli’ye medeniyet geldi” şeklinde atmıştır. Aynı Cumhuriyet o dönemde nasyonel sosyalist bir çizginin peşinde, Kürtleri aşağılamaya devam etmiştir. Dersim’de öldüğü iddia edilen 90000 kişiden sağ kalan gençler de askeri okullara gönderilerek devlet ideolojisiyle harmanlanmış, asimile edilmiş, vatanına milletine yararlı gençler haline getirilmeye çalışılmıştır. Konuyla ilgili bilgilere Türkiye’nin yakın tarihini anlatan ve Talim Terbiye’nin denetimden geçmiş hiçbir kitapta rastlayamazsınız. Çünkü devlet tarihi, devlet tarihçileri tarafından yazılmaktadır (bkz. Şu Çılgın Türkler. Ayrıca yine senaryosunda Turgut Özakman’ın adı olan ‘Cumhuriyet’ isimli film). ‘60’ların sonu ve ‘70’lerdeki öğrenci hareketlerinin nasıl bastırıldığı, 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde yapılanlar bilinen şeyler. Böylesine sancılı günler yaşamış Kürtler. Bunların hiçbirini PKK’yı ve/veya Kürdistan kurma emelini meşrulaştırmak için anlatmıyorum; sadece hepimizin empati kurabilmesini sağlamaya çalışıyorum. Sürekli aşağılanma, hor görülme duygularıyla yaşayıp, toplumdan dışlansam, elimdeki haklar alınsa, öldürülsem, köylerim yakılsa ben de aynı tepkiyi vermeyeceğimden emin değilim. Buradan şu noktaya gelmeye çalışıyorum: senin, benim için, Ahmet’le Mehmet için, Hale’yle Jale için PKK bir terör örgütü; ama bölge halkının çoğunluğu için Kuva-yi Milliye muadili bir yapılanma. Benim için 30 senedir insanların ölmesine sebep olan bir sorunun ana unsurlarından biri ve evet sonuna kadar terör örgütü. Ancak bununla tam tamına 26 senedir askeri yollarla mücadele etmeye çalışıyorsun. Özal döneminden itibaren Kuzey Irak’ta işbirlikçi olarak Barzani ve Talabani’yi de kullanmışsın. Yaklaşık son 20 senedir sınır ötesi operasyonlar yapıyorsun. Sonuç olarak bir arpa boyu yol kat etmemişsin. Artık yeni bir şeyler denemenin vakti gelmiş sanki. Bu yeni bir şeyin siyasal çözüm olduğu aşikar. Yıllardır bu sorunun cevabı belliydi zaten. Benzer sorunların çözümü dünyanın birçok yerinde siyasal süreçle oldu. Ulusalcıların model olarak aldığı İngiltere IRA’yla masaya oturduktan sonra terörü bitirdi, İspanya ETA’nın siyasal kanadının varlığını kabul ettikten sonra terörü bitirdi… Artık bizim de diplomasiye başvurma vaktimiz geldi sanki. 25+ senede on binlerce insan ölmüş her iki taraftan da. Gerçi bunun iki tarafı var mıdır bilemedim; “şehit oldu” diyerek gözyaşları içinde cenazesi kaldırılan da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, dağda “ölü ele geçirilen” de. Ece Temelkuran’ın dağdan gelenlerin teslim olduğu sırada konuştuğu bir Kürt kadının dediği gibi “Hepsi bizim evlatlarımız”. Mevzu oraya gelmişken, dağdan gelenlerin karşılanması mevzusuna gelelim. Öncelikle bu gelenlerin Mahmur Kampı’ndan geldiğini unutmayalım. Burası Saddam’ın saçtığı dehşet sonrası kaçanların oluşturduğu bir kamp. Halepçe mağdurlarının bir kısmı, ABD’nin taahhütlerinin gazıyla sınır kapısını açan Özal’ın yardımıyla Türkiye’ye kaçmıştı. Fakat bunlar daha sonra Irak sınır kapısını açmadığı için geri dönemedi. Tam tersi bir akım daha yaşandı ardından. İşte bu arada kalmışların bulunduğu kamplardan biri Mahmur Kampı. Gelenlerin hiçbirinin sabıkası yok, gelenlerin hiçbirisi aranmıyor. Ben bu karşılamayı bölge halkının barışa olan özlemi olarak yorumlamak istiyorum. DTP’nin gövde gösterisi olarak yorumlayanları da bu süreçte DTP’nin ne kadar çaba harcadığını bilmemelerine bağlıyorum. Ayrıca bunu başarabiliyorsa herhangi bir siyasi oluşumun gövde gösterisi yapmasını destekliyorum. Kimse başarısını kutlamaya dönüştürdüğü için onları suçlayamaz. Orada karşılamayı yapanlar artık gerçekten kan dökülmeyeceğine inandığı için seviniyorlar. Belki de artık kendi dillerini konuştuklarında aşağılanmayacakları için seviniyorlar, Kürt Dili ve Edebiyatı üniversitelerde okutulursa bir gün, birileri cıngar çıkarmaz belki diye seviniyorlar... Kendi dilini konuşmak isteyen bir halkın engellenmesinin ne demek olduğunu en iyi bizim bilmemiz lazım? Yıllarca biz bağırmadık mı "Bulgaristan'da, Batı Trakya'da, Yugoslavya'da yaşayan Türkler zulüm görüyor, kendi dillerini konuşamıyor" diye. Bir devlet ideolojisi çığırtkanı diyor ki farklı diller konuşursak birbirimize yabancılaşırmışız. Belçika'da 3 resmi dil var, Rusya'da federal anlamda resmi 1, bölgesel olarak resmi 27 dil var, Güney Afrika Cumhuriyeti'nde 11 resmi dil var, İsviçre'de 4 tane, yönetim modeli olarak aldığımız Fransa'da 1 resmi dil, 5 tane de devlet tarafından tanınan dil var... Bu örnekleri onlarca çoğaltabilirim. Belki de ilk kez bu insanların hak ettikleri hayatı yaşamaları için bir fırsat var ortada. 25+ yıldır bu süreci üretemeyen Türk Solu'na kızgınlığım, çözüm üretenlere gösterdiği tepkiyle birlikte II. Dünya Savaşı yıllarındaki çizgisine geri dönmesiyle daha da arttı. Eğer bu savaşın bitmesini sağlayıp, Kürtlerin de ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmediği ve kendi haklarına sahip olduğu bir Türkiye yaratabilirse Tayyip'e ömrüm boyunca minnet duyacağım. Yıllar boyu kimsenin yapamadığını yapmaya cesaret ettiği için takdir etmemek mümkün değil. Dünyada insan hayatından daha çok değer verdiğim bir şey yok. Eğer daha az insan ölecekse Kürt açılımının arkasındayım, eğer daha az insan başını yastığa koyduğunda ölen oğlunu düşünecekse Tayyip'in arkasındayım, eğer bu savaş bitecekse bir sonraki seçimde oyum da Tayyip'e. Bu kadar da net söylüyorum. Belki ben fazla iyimserim, belki hayalciyim ama ben bir şeyler olacağına inanmak istiyorum. Bunun için üzerime yapıştırılacak olan yafta 'saflık'sa, varsın olsun. Ben inanıyorum.

20 yorum:

  1. Ya Yozdil kendince hiciv yapmis yine evet ama, Eurovision'a Zazaca sarki gondermek fena fikir degil aslinda.

    YanıtlaSil
  2. Yozdil'in yazisi topalasan bir cumle ancak olacagi icin onu okuyup, senin yazini bitirmeden yorumumu yapmistim.

    Eline saglik naturacim! Cok guzel yazmissin, cok guzel bitirmissin.

    YanıtlaSil
  3. tamamen deli saçmaları,başka birşey söylemiyorum...

    YanıtlaSil
  4. Nükleer Başlıklı Adam, deli saçması olarak gördüğün şeylerin neler olduğunu ve neden öyle olduğunu merak ettim, açıklayabilir misin? Zira benim gayet aklıma yatan, oy verme kısmında tamamı ile katıldığım bir yazı olmuş. Bahsettiğin eğer ki Yılmaz Özdil yazılarıysa da katılıyorum ve/veya pek çoğu -gerçi doğası gereği bence tamamı- vahşi olan asimilasyon çabalarıysa, yine katılıyorum, bence de hiçbiri yapılmamalıydı.

    YanıtlaSil
  5. @meltem
    teşekkür ederim.

    @nükleer başlıklı adam
    yorumun için teşekkürler ama keşke biraz içini doldursaydın.

    YanıtlaSil
  6. Konu ile ilgili olarak:

    http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1152759&AuthorID=57&Date=21.10.2009&b=Basarisiz%20parti%20baskanlari%20ic%20camasiri%20gibidir&a=Metin%20M%C3%BCnir&ver=95

    İnsana zorla Ak Parti'ye oy verdirecekler :)

    YanıtlaSil
  7. insan kendini
    "Ey İslâmiyet, sen ne büyük bir dinmişsin ki, kavimleri kardeş ediyorsun. Ey ırkçılık sen ne korkunç bir şeymişsin ki kardeşleri düşman ediyorsun!" demekten alıkoyamıyor..

    YanıtlaSil
  8. @everfever

    Metin Münir'in özellikle Baykal'la ilgili yazdıklarına katılmamak mümkün değil. Geniş vakitlerde bir tane de Türk sosyal demokrasisi yazısı yazmak istiyorum. Bakalım...

    YanıtlaSil
  9. Sevgili Adsız,

    Irkçı/milliyetçi olmazsak ille ümmetçi mi olmak zorundayız? İslamiyet ayrıca kavimleri kardeş mi ediyor? Peki ya o vakit bu ayetler örneğin ne demek istiyor;

    "(Müminler, kâfirleri dost edinmesinler! Onları dost edinenler, Allah’ın dostluğunu bırakmış olurlar.) [Al-i İmran 28]

    (Ey iman edenler, Yahudileri de, Hıristiyanları da dost edinmeyin! Onlar, [İslam’a olan düşmanlıklarında] birbirinin dostudur. Onları dost edinen de onlardan [kâfir] olur. Allahü teâlâ, [kâfirleri dost edinip, kendine] zulmedenlere hidayet etmez.) [Maide 51]"

    Şu sıra milliyetçiliğin yanında, ırkçı saldırılara karşı müthiş bir ümmetçilik yükselişi de var. Birbirinin laciverti oysaki bunlar. Milliyetçilik "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur!" sözüyle pompalanırken, ümmetçilik de "ırk böler, din birleştirir, sonuçta hepimiz aynı Allah'a inanıyoruz!" şeklinde "Osmanlıvari" bir birleştirme çabasındadır. "Kürtler de Müslüman aslında!" diyen zihniyet de bunun örneğidir. "Ezan susmaz, bayrak inmez" de ne şiş yansın ne kebap versiyonu bunların bir nevi.

    Ümmetçiler, milliyetçilerin hatalı olduğunu; milliyetçiler de, ümmetçilerin hatalı olduğunu düşünür. Bence her iki taraf da hatalı, zira iki tarafta da insandan gayrı ayrım gerekçeleri var.


    (Bu arada yukarıdaki ayetleri şu adresten araklayıp, elimdeki kaynaktan doğruladım:

    http://diyalogcu.wordpress.com/2006/11/27/gayri-muslimlerle-dost-olmak/)

    YanıtlaSil
  10. Eline sağlık natura, güzel bir yazı olmuş (Sadece Mahmur Kampı kısmında bir soru takıldı aklıma: Ordaki Kürtler Saddam'dan kaçan Iraklı Türkler mi 80lerde yakılan köylerden kaçan Türkiye Kürtleri mi?). Natura eğer kendini Türk olarak tanımlıyosa, bir Türkün böyle empati yapması beni çok sevindirdi çünkü bu ülkedeki savaşın bitmesinde empati önemli bir rol oynayacak. Biçok insan empati yapamadığı için Habur karşılamalarına verip veriştiriyor. Beklenti ne, bikaç boynu bükük gerillanın pişmanlık belirtip Yüce Devlet'imizin affına sığınması mı? Ya da gerillaları hiç gelmemesi ve bu savaşın bir 25 yıl daha sürmesi mi?

    Son olarak Nükleer Başlıklı Adam, lütfen yorumunun içini doldur ve bize yolu göster!

    YanıtlaSil
  11. Bir önceki entryimde Iraklı Kürtler yerine Iraklı Türkler demişim, affola.

    YanıtlaSil
  12. @Emre
    Öncelikle belirteyim ben kendimi Türkiyeli olarak tanımlıyorum. Köken olarak bakarsan da, evet Türküm. Ama dünya vatandaşı sıfatı daha çok hoşuma gider.

    Mahmur Kampı'na gelince, görünürdeki kuruluş amacı Irak sınırında yaşayan köylerin güvenlik nedeniyle tahliyesinden sonra, kaçanların yerleşeceği bir mekan sağlamak. Elbette bunda yakılan köylerden kaçan Türkiyeli Kürtler çoğunlukta. Amacım kesinlikle varlıklarını yadsımak değil ama özellikle sınır köylerinde yerleşik birçok Kürt özellikle Halepçe katliamından sonra Türkiye'ye kaçıp, Irak sınırı kapadıktan sonra geriye dönemeyenlerden oluşuyor. Yani Türkiye'yi savunmak değildi amacım onu açıklarken, daha çok -yazının tümünde olduğu gibi- tarihsel altyapısından söz etmekti. Ama evet, tabi ki söz konusu coğrafyada yerleşik birçok -hatta muhtemelen şu an BM denetiminde olan mülteci kampı nüfusunun büyük çoğunluğu- Türkiyeli Kürt de yuvasından edildi.

    Bir kavram kargaşası gibi göründüyse kusura bakma, amacım sadece Kürtlerin her iki ülkede de istenmeyenler gibi göründüğünü anlatmaktı.

    YanıtlaSil
  13. selam Sokaktaki adam, ben nameless,
    tebrikler!!
    1. ırkçı/milliyetçi bağdaştırmanız
    2. ümmetçilik çıkarımınız
    3. Kur'an ayetlerini araklamanız
    4. geri kalan konuda hemfikir olmamız.

    şakası bir yana milliyetçilik kültür birikimi adına, toplumsal hafızayı oluşturma adına önemli ve güzel bir ilkedir, bu yüzden Atatürk de benimsemiştir. Irkçılık şu sıralar diğer milletleri aşağılama olarak algılanmakta, siz de buna katılmıyor musunuz?

    ümmetçilik çok da gerekli bir akım değil zaten, hepimiz ümmetçi olsak, hatta aynı ümmetten olsak bile mezheplerimizle dövüşürüz, cık.

    Kur'an ayetlerini isteseniz de araklayamazsınız, zaten fıtratı gereği kelamdır; neşriyat olmadığı için Allah CC' den tüm insanlığa indirilmiştir. Paylaştığınız da ayetlerin mealleridir, doğrulamak için arapça bilmeniz gerekmektedir. Zaten ben şuna da karşıyım: ayetlerin tek tek alınıp örnek misali tartışmaya sunulması.

    Söz gelimi, ilk paylaştığınız ayetten önce kafirlerin tanımı yapılmakta, dost edinilmemesi için ne gibi sıfatlara mazhar olduklarını anlatılmaktadır. Yani adam senin dinine sıfatına küfür etsin, yüz kızartıcı aksiyonlara girsin, sen de he valla dost ol, cık.
    Aslında ikinci ayet örneğinde de "dostluk" tan bahsetmek lazım ama tabi siz ne demek istediğimi anladınız. bireysel ve toplumsal dostluklar farklıdır.

    İslamiyet, tüm insanlığın kardeş olduğunu, diğer düşüncelere hürmet ve tevazu gösterilmesi gerektiğini bildirir. O konuda insan ayrısı gayrısı olduğunu düşünsem düşüncemi paylaşmam zaten.

    YanıtlaSil
  14. Merhaba,

    Yazınızda kullandığınız rakamları nereden bulduğunuzu sorabilir miyim mahsuru yoksa? İnternette Nevada çölüne düşen UFO'yu barındıran Hangar 51'den, Loch Ness canavarına birçok veriye ulaşmak mümkün ancak bunların ne derece gerçekleri yansıttığı soru işareti? 1940 nüfus sayımına göre TC toplam nüfusu 18 milyon iken sırf "Tunceli" de 90 bin kişinin öldürülmesi (%0.5 civarında, bugüne uyarlar isek 350 bin gibi bir rakama ulaşırız), üstelik bundan Anadolu topraklarında yüzyıllardır cirit atan batılıların söz etmemeleri (fırsatını bulsalar hemen yüzümüze çalarlardı) benim kullanılan rakamların güvenilirliği konusunda kuşku duymama yol açtı. Eminim siz de biliyorsunuz ki rakamlarda tahrifat propagandanın en önemli psikolojik unsurlarından biridir...

    YanıtlaSil
  15. @onur

    Söz konusu rakamı özellikle Kürt yanlısı yayın yapan sitelerden aldığım doğrudur. Rakamlarda tahrifat yoluyla propaganda yaptıkları da doğrudur. Varsayalım ki gerçekten bu rakam yalan. Kimi yerlerde resmi rakamlara göre Dersim İsyanı'nda ölenlerin sayısı 7500, kimi yerlerde de 12000 geçiyor. İyimser davranıp 7500'ü baz alalım. 7500 sivil insanın devlet tarafından öldürülmesi daha az suç mudur? "90000 değil, 7000 insan öldürüldü" meşru bir savunma mıdır?

    "Batı çoktan tepemize çıkardı" argümanı ise sanırım bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor. Geçen sene 13 Kasım'da Avrupa Parlamentosu "Dersim Soykırımı" isimli bir toplantıya ev sahipliği yaptı.

    YanıtlaSil
  16. Bu arada 7500 ve 12000 rakamları resmi kaynaklarda geçtiği iddia edilen sayılar, yanlış anlaşılmasın. Muğlak göründüğü için ikisini de yazdım. Yoksa gayriresmi kaynaklarda en az 70000 ölüden söz ediliyor.

    YanıtlaSil
  17. Öncelikle herkes konuya kendi bakış açısıyla yaklaşıyor.Dinle bu konu kesinlikle çözülmez.Bkz. Emeviler bu konu için biçilmiş kaftan...Türkleri ve diğer Arap olmayan Müslümanları yönetime vb. dahil etmemeleri,asimile çabaları yıkılmaları için en büyük nedendi ki yıkıldılar.

    Hani bir kürt imam vardı hatırlarsınız.Elde Kur'an'ı Kerim'le bunların mitingine çıkıp devlet aleyhinde ileri geri konuşmuştu.Sonrasını hatırlamıyorum.Tutuklu galiba.

    Turancılık,ümmetçilik bu saatten sonra olacak işler değil.Bunlarla olmaz,ancak insanlığımızla -hepimizin ortak yönü- birleşebiliriz.Sizin gibi düşünen insanların olması gerçekten mutluluk verici.Hepinize teşekkürlerimi sunarım...

    YanıtlaSil
  18. Sevgili Adsız,

    İlk yorum şuydu;

    insan kendini
    "Ey İslâmiyet, sen ne büyük bir dinmişsin ki, kavimleri kardeş ediyorsun. Ey ırkçılık sen ne korkunç bir şeymişsin ki kardeşleri düşman ediyorsun!" demekten alıkoyamıyor..


    Ben de bu cümleden aldığım ümmetçilik kokusu üzerine bir yanıt verdim. Bu ironik bir yorum idiyse özür dilerim. Ama sanırım, görünen o ki değil? Öyleyse bir yanıt daha vermem gerekli.

    1 - Milliyetçilik, bayıltılmış ırkçılıktır; ırkçılık aşısıdır. Irkçılık yalnızca şu sıralar aşağılama aracı değildir. Milliyetçilik ve ırkçılık konusunda görüşlerimiz bu şekilde ayrılıyor sanırım. Ayrıca ırkçılık ne sıra diğer milletleri aşağılama olmamıştır, bir örnek alabilir miyim?

    2 - Ortada ırkçı bir durum söz konusuyken bunu kınarken İslam'dan örnek vermek ve yüceltmek, ümmetçilerin şu sıra pek sevdiği bir şeydir. Demin de açıklamıştım ama yeterince açık olmamış sanırım, bir kez daha açıklamış olayım. Kürt-Türk kardeşliğini dini kökene dayandırmak ümmetçilikle bağdaşmıyorsa neden olduğunu öğrenebilir miyim? Ümmetçiliğin gereksizliği konusunda hemfikiriz.

    3 - Kaynak göstermek ne zaman araklamak oldu, en çok da bunu merak ettim =p Arapça bilme konusunda; o zaman elimizdeki hiçbir meale güvenmeyeceğimiz anlamını mı çıkarmalıyım ben buradan? Arapça bilmeyen insanlar, Kuran'ı okudum diye kendini kandırmasın boşuna madem? Yukarıdaki ilk örneğe yaptığınız açıklama için haksızsınız diyemesem de, çok da tatmin olmadım açıkçası. Hele ki ikinci örneğin [Maide-51] bence pek açıklanabilecek bir yanı yok. "Yani diğer iki büyük dini dost edinmeyin, onlar ancak birbirine dost olur" gibi bir öğütle karşılaştığımız bir kitabın dininin "kavimleri kardeş etmesinden" bahsetmek pek doğru gelmedi bana ("Bireysel ve toplumsal dostluklar farklıdır" deyişiniz de bizi Enfal-73'e götürüyor sanırım ama bireysel ve toplumsal dostluklar arasında öylesine bir fark olduğuna hiç inanmıyorum.).

    Özetle, Kuran'a hakim falan değilim, ve sözlerinizle de magazin haberciliği yapıyormuş, bütünün içinden ufacık parçayı alıp demagoji eyliyormuşum gibi hissettim (ki yine kısmen hak verebilirim; bu cımbızlamanın çok doğru olmadığı konusunda), ama başkalarını düşman belleme -veya en azından dost bellememe- yönünde ayetler ve hadis-i şerifler varsa, bu, öne sürdüğünüz savın çürümesi için yeterlidir bence. Ha, bütün bu tefsirler yanlış, hadis-i şerifler yalan olabilir mi? Neden olmasın.

    Bir de İslamiyet, tüm insanlık kardeştir diyorsa da bunu 1982 anayasası gibi koşullu söylüyor sanki, "tüm insanlık kardeştir ama Müslümanlar daha bir kardeştir." diyor gibi görünüyor, eğer ki öyle değilse cehaletime verin, kusuruma bakmayın.


    @Nükleer Başlıklı Adam

    İlk yorumunda deli saçması dediklerinin resmi ideoloji ve devlet bekası koruma çabaları olduğu kanısına vardım bu ikinci yorumunla, o zaman hemfikiriz evet. Ama hani "deli saçması" daha çok 'düşünceler' için kullanılan bir tanım olduğu için kafamı da bir karıştırmadın değil =)

    YanıtlaSil
  19. @ sokaktaki adam

    adam nickliler ortalığı karıştırdı =),yorumunla noktayı koymuşsun zaten fazla söze ne hacet...

    YanıtlaSil
  20. cengiz çandar'ın leziz bir yazısı:

    http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=964127&Yazar=CENGYZ%20%c7ANDAR&Date=13.11.2009&CategoryID=97&CMessageID=542074&CRes=1#fc542074

    YanıtlaSil

Yorumlarla ilgili düşünceden yana herhangi bir kısıtlama yoktur ancak kullanılan dile dikkat edilmesi gerekmektedir. Uygun görülmeyen (örn. şahsa/gruba/düşünceye karşı hakaret/küfür içeren) yorumlar üzerinde içeriği değiştirilmeden düzeltme yapılabilir, kısmen veya bütün olarak silinebilir.

Gösterdiğiniz özen için teşekkürler!