A dostlar,
Komünal İşkembe'ye yazdığım en kişisel yazıdır aşağıdaki. Burada görmeye pek alışkın olmadığınız (aynı zamanda olmadığımız da) bir yazı, ama yazasım geldi. O kadar ki, yazıya etiket bile bulamadım. İşkembe'ye içimi döküveresim geldi, döktüm. Nedense böyle de bir not düşme ihtiyacı hissettim.
Gözlerinizden öperim.
-----
Böyle çok siyasala çalan bir başlıkla giriş yaptığıma bakmayın, ki her ne kadar siyasi gündem şu an fazlasıyla sıcak da olsa, benim derdim tamamen "düzen sağlama" manyaklığı. Ha, bu nedir? Bir annenin odanın sürekli 'derli toplu' olmasını istemesidir. Nedir, kardeşinle paylaştığın odada kendi masanın dağınık olmasının kardeşini ırgalamasıdır. Veya nedir, senin 24 saat kullandığın odana babanın 2 saniye girince içinin daralıp sana söylenmesi, eşyaların, ıvırın zıvırın koordinatlarını beğenmemesidir. O masanın orada, şu koltuğun burada olması gerekirken senin o masayı buraya şu koltuğu oraya koyman ve kendince daha rahat etmen ama başkalarının rahat etmemesidir. Veya okuduğun kitabı başucunda yere koyarken, onun aslında orada durmaması gerektiği iddiasıdır. Size ne lan!? Yani evet, çekmecede duran bir eski sinema bileti, bir yenmiş çukulata ambalajı veya boş bir kalem size çok manasız görünebilir sizi de anlıyorum, ama çekmecemde ne işiniz var?
Çok doluyum sevgili günlük. 26 yaşındayım, ev ahalisiyle bu sıkıntıları henüz atlatabilmişken, aynı sıkıntıyı şu an bir de ofiste yaşıyorum. Bir masam var, masamda bir sürü kağıt, 1 monitör, 1 kulaklık, masaya yapıştırılmış bir şeyler, çekmecelerde ıvır zıvırlar (tişört, havlu, kitap, makale, harici disk vb.), masanın altında ayağımı uzatabileceğim bir sehpa var. İlk bakışta görebildiklerimi saydım.
Babamla çok tersiz. Ben ne kadar dağınıksam, o da o kadar 'derli toplu'. Yani bunu nasıl anlatabilirim hiç bilmiyorum. Ama annemin "bir gün de bir şeyini ben toplayayım" diye 'şikayet etmişliği' var yani, öyle düşünün. Kitaplıktan bir kitap aldı, bir şeye mi baktı. Oturduğu yerdeki sehpaya koyayım da kalkınca yerleştireyim yok. Hemen yerine. Dolapta o kitap şu rafta, bu kitap beriki rafta mı duruyor, yerleri değişirse anında fark eder. Bunları biraz daha evdeki ortak kullanım alanlarına göre söylüyorum tabii ki. Gerçi evin duvarları boydan boya kitap kaplı gibi oldu böyle, her örneği de kitap üzerinden verince gören de bir şey sanacak. Veya mesela televizyonun kumandaları sürekli x noktasında mı duruyor? Sen odadan en son çıkarken onları y noktasına bıraktıysan "oğlum şunları yerli yerinde bırak" diyebilir. Neden? Çünkü onun tanımladığı "yerli yeri" orası onun ve değişikliğe kapalı. Oranın düzeni öyle çünkü.
Veya mesela bir gün arabanın radyosunun 18 kanalının (3 tane 6'lı grup) 7-12 numara arasını kendi dinlediğim radyolara göre ayarlamışım. İlk 6 aynı ama. Dokunmadım. Benim ayarladığım radyolardan diğer ilk 6'ya geçmek için bir düğmeye 3 (üç) kere basmak gerekiyor sadece. Arabaya bir dahaki bindiğimde değişmiş, onlara da ilk 6'da ayarlı olanlar ayarlanmış. Yahu niye? Araba benim değil çünkü. Ki araba benim de olsa, evin 'default'u babamın ayarları. Sonra şöyle bir diyalog geçti aramızda;
Sokaktaki baba - ...Radyolarımın ayarını da bozmuşsun zaten!
Sokaktaki adam - Sen benimkileri bozmuşsun asıl?
SB - E oğlum hep değiştirmişsin kanalları?
SA - Baba ikinci 6'lı gruba ayarlamıştım kendiminkileri, şuna 3 kere basınca seninkilere geçiyor yine.
SB - Beni uğraşamam/beceremem öyle.
SA - ...
Tamam, kabul. Araba evde 'babanın', aynen mutfak 'annenin' olduğu gibi. Ki bence her ikisinin de öyle olmaması lazım. Ama hiç olmazsa odam benim olsun yahu? Aslan da yattığı yerden falan belli olmaz, yemişler sizi. Aynı bilgisayarı kullanırken de ekran çözünürlüğü kendi istediği gibi kalsın istiyordu hep. Neden? Çünkü 'normal'i o.
Ofis diyorduk değil mi? Cumartesi ofisten sadece 2 saatliğine ayrıldım, ve geri geldiğimde masamı tanıyamadım. Özenle dağıttığım, her bir kağıdın durduğu yerde çok büyük anlamı olduğu masam döndüğümde tabula rasa olmuştu! Bütün kağıtlar evraklar üst üste konmuş, bir dosyaya tepilmiş, üstündeki diğer ıvır zıvır öbür masaya kaydırılmış. Hepsinden öte, ayağımı uzattığım sehpayı masanın altından alıp, karşıdaki masanın önüne koymuş "burası çok boş, burada daha iyi durdu" diye. Sana nee? Ofisten de çıkmıştı ben döndüğümde neyse ki, içimde patladı, buraya döküyorum içimi sevgili günlük.
Daha sonra da fark ettim ki, geçen hafta gelen atık kağıt kutusunu da çöpe atmış. Neden? İçerideki depomsu odayı toplamış çünkü. Odada her şeyin yeri değişmiş. Evet, şimdi her şey üst üste alt alta, muntazam falan. Ama artık kendisinden başka kimse bilmiyor ne nerede. Kağıt çöpü aradım, "ben attım onu, gelmezler zaten almaya." dedi. Şöyle ki;
Ofisteki adam - Abla bizim kağıt çöpü nerede?
Ofisteki kadın - Attım ben onu attım.
Ofisteki adam - O_o (Dünyanın en rahat atışıyla beleren gözlerle) Niye abla?
Ofisteki kadın - Ama bir bak orası ne güzel oldu!
Ofisteki adam - E abla bari bir soraydın yahu!
Ofisteki kadın - Ama zaten almazlar ki onları, kalacak öyle.
Yahu nereden biliyorsun? Veriyorlarsa, gelip almakla da yükümlüler. Deneriz, almıyorlarsa da şansımıza küseriz. Niye atıyorsun? Bak yine sinirlendim.
Olmaz olsun böyle işgüzarlık arkadaş ya! Gerçekten bir daha masamdaki bir şey şuradan alınıp buraya konacak olursa, bunu yapan her kim ise, kendisinin kullandığı bir şeylerin yerini altüst ederim, buraya da yazdım! Misal evde masamdan bir şeyler 'ayıklanmış' olursa, ben de yatak odasında gereksiz olduğunu düşündüğüm şeyleri ayıklarım. Veya ofiste bir oynama olursa masamda, hiç üşenmem mutfaktaki bütün eşyaların malzemenin yerini değiştiririm! Bardaklar elmaların yerine, elmalar buzluktaki etin, buzluktaki et de dolaptaki tabakların içine...
Ama bir bak orası negsel olur!
He Bungled the Literary Scoop of the Year. Now He’s Ready to Explain
Himself.
-
An interview with the Vanity Fair writer whose astounding revelations about
Cormac McCarthy went viral for all the wrong reasons.
8 saat önce
4 yorum:
İlahi sokaktaki adamcığım! Hem eğlendim, hem de fena halde anladım seni. Lisedeyken her haftasonu eve geldiğimde özenle dizdiğim mumlar ortadan kalkmış olur, her yüzeye de dantel örtüler serilmiş olurdu. Ben de sinirden delirerek o örtüleri birilerinin (anneannemin) kafasına atmak isterdim. Her hafta tekrarlanırdı bu ama! Yazını okurken de senin adına dellendim, benim de içimde patladı. Bi ellemeyin ya! Bi durun.
Benim simdiki ev arkadasim biraz duzen delisi. Mesela ekmegi keserim, yemegi ocaga koyarim isitmak icin; ama o ekmek tezgahin uzerinde duruyorsa "atilacak/unutulmus" kategorisine girer ve her an kendini copte bulabilir. Dolaptaki kuflenmis seyler direkt cope gider; halbuki biz o kufu kesip atip gerisini yiyen bir milletin evlatlariyiz!
Bunu soyluyorum arkadasa, onun cevabi su oldu:
- Sen benim mi duzenli oldugumu dusunuyorsun? Annemle tanisman lazim. Ben yataktan kalkar kalkmaz gelir yatagimi yapardi. Hatta bir keresinde ben icinde uyurken yatagi yapmisti!
Gavurlarin cok guzel bir tabiri var: Creative Disorder. Sonuna kadar.
@meltem
beni anlayacağını biliyordum!
@shelbyl
abi çok doğru bir noktaya temas etmişsin; kaşarın half-life'ı vardır! örneğin bizim evdeki kaşarın her 2 haftada bir iki ucu da küflenir, yaklaşık 8 cm civarındaki kaşar dilimleri ilk 2 hafta sonunda ucundan kırpınca 4'er cm'e iner. sonra tekrar bir 2'şer cm gider, 2 kalır, tabak küçük 2'şer santimlik kaşar parçacıklarıyla dolar. derken akabinde bu nükleer kaşarlar yaşamına çöpte devam eder.
evde biliriz ki tabakta büyük kaşar parçaları varsa onlar tazedir, parçalar küçüldüyse miyadı dolmak üzeredir.
Oğlum amma dolmuşsun lan ama katılmamak elde değil. Ben de aynı sorunun "anne" kavramından kaynaklanından muzdaribim. "Order in Chaos" nosyonu çok inanılır gelmiyor kendisine ama valla böyle bir şey var! Hiçbir bokumu bulamıyorum evde anasını satayım!
Bu arada "kaşarın half-life'ı vardır" yorumun altıma sıçmama sebep oldu, haberin olsun. Aha bak yandık, eve gidince anname "bu ne pislik" diyecek :p
Yorum Gönder