2011 Uludere katliamı: 29 Aralık 2011. http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com

24 Temmuz 2012 Salı

Eşcinsel Evlilikler Neden Yasak Olmalı?

Not: Bu bildirinin orijinali burada, ben sadece mütercimim. Ne demişler, yazı yazmıyorsan en azından gördüğün güzel metinleri Türkçeleştir ki daha çok insana yayılsın.


1. Eşcinsellik doğal değildir. İnsanlar her zaman doğal olmayan şeyleri reddederler, misal gözlük takmazlar, polyester kullanmazlar ve klima açmazlar.


2. Eşcinsellik serbest olursa insanlar eşcinsel olmaya teşvik olunacaktır, çünkü uzun insanların yanında takılan kısaların boyları uzamaktadır.

3. Eşcinsel evlilik yasal olursa her türlü çılgın evliliklerin yolu yapılmış olur. Mesela insanlar köpekleriyle evlenmek isteyebilirler, zira köpeklerin yasal yükümlülükleri vardır ve evlilik akdine imza basabilecek bilinçte varlıklardır.

4. Geleneksel evlilik, yıllardır süregelen, toplumsal varlığın dayandığı kutsal bir kurumdur ve tarih boyunca hiçbir değişikliğe uğramamıştır. Bu yüzden kadınlar hala erkeğin malıdır, bir erkek dört kadınla evlenebilmektedir ve boşanmalar üç defa boş ol denmesi suretiyle gerçekleşmektedir.


5. Eğer eşcinsel evliliğe izin verilirse geleneksel evlilik manasını ve kutsiyetini kaybedecektir. Çünkü Seda Sayan'ın sayısız evliliğininin manası ve kutsiyeti toplum için çok mühimdir.


6. Geleneksel evlilik, meyve-i hayat üretebildiği için geçerlidir. Eşcinsel çiftler, kısır çiftler ve yaşlı çiftlerin evlenmelerine izin verilmemelidir, çünkü yetimhaneler bomboş durmakta ve dünyanın daha fazla çocuğa ihtiyacı var.

7. Eşcinsel ebeveynlerin çocukları da eşcinsel olacaktır! Çünkü görüyoruz ki heteroseksüel ebeveynlerin çocuklarının hepsi heteroseksüel.

8. Eşcinsel evlilik dinen caiz değildir. Çünkü teokratik ülkelerde bir dinin değerleri tüm ülkeye empoze edilir, ve ülkemizde bir tek din mevcuttur. (m.n. Amerika için geçerli olan bu maddenin bizim için meta-sarkastik kaçması oldukça hazin)


9. Çocuklar evde bir anne ve bir baba olmadan, onları örnek almadan sağlıklı büyüyemezler. O yüzden boşanmış çiftlerin, dulların vs. tek başına çocuk yetiştirmeleri şiddetle yasaktır.


10. Eşcinsel evlilik toplumun hamuruyla oynayacaktır, insanlık yeni sosyal normlara alışamayacaktır. Zaten arabalara, servis sektörüne dayalı ekonomiye ve daha uzun yaşam sürelerine de hala alışamadık.

17 Temmuz 2012 Salı

Sonuç Doğruysa Ajitasyon Mübahtır

3. Yargı Paketi kapsamında Bahçelievler cinayetlerinin katillerinden ikisinin salınması, ufak çapta bir gündem yaratmıştı. Slogancı siyaset icabı bu olay "Katiller serbest!"e indirgense de, durum bu kadar basit değildi. Bu konuyu Mehmet Ördekçi güzelce açıklamış, tl:dr insanı için de özet geçeyim:

1980'lerde solcular, asker kafasıyla affolunması mümkün olmayan "devlete karşı işlenen suç" ile yargılandı, idam cezası vs. aldı. Ülkücüler ise affolunması daha kolay olacak cinayet suçlarından yargılandı, zira bunlar siyasi suç değildi. Yalnız 1991'deki düzenleme ile 146. maddeden yargılanan solcular şartlı tahliye alırken, cinayetten hükümlü ülkücülerin kimileri hapis yatmaya devam etti. Yani 12 Eylül zihniyeti bir hesap hatası yaptı. Bu son düzenleme, bu durumu tadil ediyor, ama hala daha içeride olan sağcı ve solcular var.

Yani sonuç şu: Bu düzenleme, uğruna sloganlar atılacak gibi adaletsiz değil, hatta aksi doğru.(Fakat hala daha mağdur ettiği insanlar da var)

Peki bu sonucu alıp Yıldıray Oğur yazılaştırmak isterse ne olur? Şiar edindiği "solcular şiddet ile hala yüzleşemedi, sağcılar ise yüzleşti." çizgisi doğrultusunda ajitatif bir yazı yazar, yazıyı okuyup da bu olanları bilmeyen "solcu katillerin hepsi serbest bırakıldı devlet tarafından, sağcılar ise içeride, zulüm bu" fikrine ulaşır. Yazısına hükmeden temel mantığın kritiğini Twitter'da @ceelall yaptı zaten, aşağıda görebilirsiniz. Ben nokta atışı ile daha spesifik bir bulguyu anlatmak istiyorum.


Oğur, yazısının bir yerinde MHP Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı'nın öldürülüşünden, ve sonra katillere ne olduğundan bahsediyor. Kendisi maktulün soy ismi konusunda tereddütlü biraz ama, sanırım en sonunda Öztürk yerine Altınok'ta karar kılıyor.


Yazının devamında ise MLSPB'li kadın militanın serbest kaldıktan sonra neler yaptığından bahsediyorç Kendisi şiir kitabı yazmış, şiirlerinden şarkılar yapılmış, ödüller almış.

Google güzel şey, Yıldıray Oğur'un bu yazıyı yazarken hangi haberi kaynak kullandığını bulmak zor olmuyor. Kendisi Yeniçağ Gazetesi'nin 17 Şubat 2010 tarihli şu haberini kullanmış. Yalnız haberi biraz yanlış/eksik okumuş, kendisinin atladığı ayrıntıları ben düzelteyim müsaadenizle:

- MLSPB'li kadın militanın şiirlerinden şarkı yapan kişi Ahmet Kaya. Yeniçağ Gazetesi Oğur'dan daha öfkeli olduğu için bu şarkı hakkında "yıllarca kardeşlik şarkısı olarak pazarlandı" ifadesini kullanıyor. Oğur bundan imtina etmiş.

- Ödüller alan şairin kendisi ya da şiir kitabı değil, şiir kitabının yayıncısı, gene tanıdık bir isim: Ragıp Zarakolu. Yeniçağ Gazetesi şöyle anlatmış orayı da, Oğur yorgunluğuna yenik düşmüş: "Özzümrüt’ün cezaevinde yazdıklarını kitaplaştıran Ragıp Zarakolu (2007’de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü’nü aldı)"


Şimdi toparlayalım: Yıldıray Oğur, adil bir uygulama olan "katillerin eşitlenmesi"ni anlatırken, neden bu kadar ajitasyona yer veriyor? Neden bugünkü adaletsizliğin altında yatan sebep olan orijinal adaletsizliği es geçiyor? Neden Ördekçi ya da ceelall'in değindiği noktalardan hiç dem vurmuyor? Yazısına getirilen eleştirilere neden "ya zaten geçmişle yüzleşemiyoruz, unutalım gitsin" tadında cevap veriyor? 


Madem unutmalıyız, en başta neden bu fişleme dolu yazıyı kaleme alıyor, bu yaklaşım ile mi unutuyoruz geçmişi?

Başta söylediğimi tekrar vurgulayayım: Oğur'un yazısınun vardığı sonuç son derece geçerli. Bu uygulamanın devam etmesi, adaletsizlik olacaktı. Lakin bu meseleyi Oğur'un Pınar Selek ya da 1 Mayıs 77 sırasında ortaya koyduğu zihniyet haritasıyla inceleyince böyle tutarsızlıklar ortaya çıkıyor. Sağın şiddetle yüzleştiğini ya da esas mağdur olduğunu tutar tutmaz kanıtlamaya çalışmadan da adalet aramak mümkün. Onun ön şartı da esaslı bir yüzleşme.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Kararsız Propaganda

3 Temmuz 2012 tarihinde gündem Sabah'ın "Öcalan'dan Sürpriz Mektup" haberi ile şekillendi. Habere göre, Öcalan 11 aylık tecritini kendi isteğiyle başlatmıştı, çünkü avukatları dediklerini çarpıtıyordu. Bu haber "yahu madem devlet bunu biliyordu, neden 11 ay sesini çıkarmadı? Neden BDP'nin "Öcalan'a tecrit uyguluyorlar" diye propaganda yapmasına izin verdi? Neden iplerin daha da gerilmesini sağladı?" sorularını akla getirse de, diyelim öyle değildi ve haber doğruydu. Haberin kendini doğrulamak için kanıt saydığı da şu idi:

"Bu süreçte mektubu doğrulayan gelişme, Öcalan'ın kardeşiyle görüşmeyi reddetmesi oldu."

Sonra güneş battı, geri doğdu. Sabah, Öcalan'ın görüşmeyi reddettiği kardeşinin şu sözlerini haber yaptı:

"Sayın Başbakan isterse meseleyi çözebilir, gerçek budur. Herkes böyle görüyor."

Yani özetle, Öcalan kimseyle görüşmek istemiyor çünkü sözleri çarpıtılıyor, o yüzden görüşmeyi reddetmek gibi bir seçenek varken devletten "beni tecrit edin" diye ricacı oluyor, görüşmeyi reddettiğini öğrendiğimiz kardeşinin sözleri ise bize işaretçi oluyor?
----

Neyse ki bu kafa karışıklığını daha açık hale getiren, Eyüp Can'ın köşesi oldu. Onun anlattığına göre Öcalan Sabah'ın iddia ettiği gibi bir değil, iki mektup yazmış, ve ikincisinde şunları demişti:

"Sizden istirhamım, kardeşimi göndermeyin bana. Çünkü Mehmet söylediklerimi siyaseten tam olarak kavrayamayabilir. Dışarı çıkıp yanlış, eksik bir şey söyleyebilir. Süreç çok hassas. Geçmişte yanlış anlamaların nelere yol açtığını gördük. Müzakereler kaldığı yerden başlamalı. Bu süreçte daha önce görüşen resmi heyet ve daha önce gelen avukatlarıma görüşmek istiyorum." (vurgu eklendi)

Eyüp Can'ın gördüğü büyük resimde ise, devletin Öcalan'la anılmak istememesi, Zana'nın Öcalan adına arabulucu olarak devreye girmesi var.

Siz Sabah gazetesinin mantık örgüsüne de inanabilirsiniz, Eyüp Can'ınkine de. Sabah Gazetesine inanacaksanız, yıllar önce ortaya atılmış, fotoşop olduğu yüz metreden belli ve hala daha haberde kullanmaktan imtina etmedikleri şu mükemmel çalışmaya da inanabilirsiniz tabii:


Neticede gerçek, görmek istediğiniz kadardır. Çözümü lafta istemek de iyi rahatlatır kafayı.